Bu yazı feminist teorinin derin tartışmalarına yeni bir bakış açısı getirme derdinde olan bir yazı değildir. Bu yazı yeryüzünün ezilen tüm kadınlarına, açık düşman olmaları için kısa ve net bir çağrıdır! Erkek kurumlarına karşı savaşmanın, eril egemenliğin en küçük parçasının dahi dünya üzerinden kazımasının çağrısıdır!
Evet, tüm kadınları açık düşman olmaya çağırıyoruz! İkiyüzlü meclislerden, reformist söylemlerden, erkek kurumlarıyla uzlaşmaya çağıran siyasetlerden, erkeklerin kurduğu partilerden kısacası kadının mutlak özgürlüğüne giden yolda mücadeleyi sönümleyen tüm sözde çözümlemeleri karşısına alan uzlaşmaz bir savaş çağrısında bulunuyoruz!
Asırlardır mutlak erkek olan devletler milyonlarca kadını öldürdü ve öldürmeye devam ediyor. Dinle devletçi feminist! Devlet erkekler tarafından kurulmuş ve kurulduğundan beri sayısız kadının kanıyla beslenmiştir ve beslenmeye de devam etmektedir. Biz kadınlar mutlak suretle bu devleti yıkmak zorundayız. Onun kadın cesetleri üzerine kurulmuş meclis binalarını bombalamalı, öldürülen kadınların kanını taşıyan üniformaları içindekilerle birlikte yakmalı ve devlete dair ne varsa ortadan kaldırmalıyız, kaldıracağız. Hem de bunu tüm devletçi sözde feminist söylemlere rağmen yapacağız.
Devlet nedir biliyor musun devletçi feminist?
Devlet sayısız kadına tecavüz eden erkek egemenliğidir, kızını namus için öldüren ailedir, eşini yemek hazırlamadığı için döven kocadır. Şimdi sen bize kalkmış devleti ele geçirmekten ve erkek kafasının ürünü olan sosyalist düşüncelerden bahsediyorsun. Dinle devletçi feminist! Hem de çok iyi dinle.
Bizler devleti yani erkeklerin kurduğu ve erkeklerin kadınları sömürmek, öldürmek için kullandığı bu aracın feministler için tek bir anlam taşıdığını söylüyoruz: Yok edilecek bir erkek kurumu.
Hem biliyor musun, bunun için hiç de sabrımız kalmadı. Hani bize sık sık devletin bir gün kendini sönümleyeceği söylenir ya sevgili sosyalist feminist yoldaş! Biz maalesef bunun için sabredemeyeceğiz! Hem bizim teorik zırvalıklardan pek bir şey anladığımız da söylenemez. Şu an senin ele geçirmek ve iktidarını elinde tutmak istediğin devlet sayısız kadının hayatını karartmaya ve öldürmeye devam etmekte ve biz kadınlar çok basit bir şeyin çağrısını yapıyoruz: Seni öldüreni yok et!
Devletin sönümleneceğini söylüyorsun ya devletçi feminist; biz buna hiç inanmıyoruz, inanmıyoruz çünkü tarihte kadın öldürmeyen kadına baskı kurmayan tek bir devlet var olmuş mudur? Devlet doğası gereği kadını sömürmeli ve kadını öldürmelidir çünkü o erkek egemenliğinin vücut bulmuş halidir!
Meclis eksenli demokrasi mücadelesini reddediyoruz. Çünkü meclis erkeklerin kendi egemenliklerini pekiştirdikleri bir kurumdur. Demokrasi ise kadın mücadelesinin radikalleşmesini önleyen sistemin bir tuzağıdır. Bizler erkeklerin uydurduğu demokrasi saçmalığına daha fazla tahammül etmek istemiyoruz. Erkeklerin meclislerini yerle bir etmeyi o iğrenç kurumlara girme çabasından çok daha anlamlı buluyoruz!
Partilere dayanmış bir kadın mücadelesini reddediyoruz. Çünkü parti erkeklerin iktidarı ele geçirmek için mücadele verdiği bir kurumdan başka bir şey değildir. Kaldı ki iktidarın erkekten başka bir şey olamayacağını düşünen bizler meclislerin yıkılması için mücadele ettiğimiz kadar erkek egemenliğinin bir diğer temsil biçimi olan partilerin de yıkılması için mücadele ediyoruz
Aileyi reddediyoruz. Çünkü aile kadını denetim altında tutmaya çalışan bir erkek kurumudur. Tüm kadınlara kendilerine şiddet uygulayan bu kuruma savaş açmaları için çağrıda bulunuyoruz. Koca şiddetine karşı "Kocanı yok et!" çağrısında bulunuyoruz. Çünkü koca şiddetinin sayısız kadını öldürdüğünü biliyoruz.
Tüm bunların sonucunda tek bir şeyi söylemek istiyoruz aslında: Uzlaşma, ne olursa olsun erkek kurumlarıyla uzlaşma!
Ana akım uzlaşmacı feminist söylem kadınlara sürekli daha özgür olacakları bir mücadelenin çağrısını yapmakta. Bizler biliyoruz ki kadınlar için sadece ve sadece iki durum söz konusudur: Birincisi, tüm erkek kurumlarından arınmış özgür bir dünya; ikincisi, erkek kurumlarının biri veya birkaçı ile devam eden sözde özgür olacağımız köle bir dünya!
Harriet Tubman şöyle diyor: İki şeye hakkım olduğuna karar verdim. Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim. Hiç kimse beni canlı tutsak edemez, özgürlüğüm için savaşmalıyım. Gitme zamanım geldiğinde ise, tanrı beni öldürmelerine engel olmayacaktır.
Bir seçim yapmak zorundayız!
Bizim seçimimiz, erkek olan devlet kurumlarının bombalanması, kocaların yok edilmesi, ahlaksızlığın çıtasının yükseltilmesi olacak. Yani bizim seçimimiz tüm ezilen kadınların açık düşman olacağı bir savaş olacak!
Peki ya sizin seçiminiz?
Evet, tüm kadınları açık düşman olmaya çağırıyoruz! İkiyüzlü meclislerden, reformist söylemlerden, erkek kurumlarıyla uzlaşmaya çağıran siyasetlerden, erkeklerin kurduğu partilerden kısacası kadının mutlak özgürlüğüne giden yolda mücadeleyi sönümleyen tüm sözde çözümlemeleri karşısına alan uzlaşmaz bir savaş çağrısında bulunuyoruz!
Asırlardır mutlak erkek olan devletler milyonlarca kadını öldürdü ve öldürmeye devam ediyor. Dinle devletçi feminist! Devlet erkekler tarafından kurulmuş ve kurulduğundan beri sayısız kadının kanıyla beslenmiştir ve beslenmeye de devam etmektedir. Biz kadınlar mutlak suretle bu devleti yıkmak zorundayız. Onun kadın cesetleri üzerine kurulmuş meclis binalarını bombalamalı, öldürülen kadınların kanını taşıyan üniformaları içindekilerle birlikte yakmalı ve devlete dair ne varsa ortadan kaldırmalıyız, kaldıracağız. Hem de bunu tüm devletçi sözde feminist söylemlere rağmen yapacağız.
Devlet nedir biliyor musun devletçi feminist?
Devlet sayısız kadına tecavüz eden erkek egemenliğidir, kızını namus için öldüren ailedir, eşini yemek hazırlamadığı için döven kocadır. Şimdi sen bize kalkmış devleti ele geçirmekten ve erkek kafasının ürünü olan sosyalist düşüncelerden bahsediyorsun. Dinle devletçi feminist! Hem de çok iyi dinle.
Bizler devleti yani erkeklerin kurduğu ve erkeklerin kadınları sömürmek, öldürmek için kullandığı bu aracın feministler için tek bir anlam taşıdığını söylüyoruz: Yok edilecek bir erkek kurumu.
Hem biliyor musun, bunun için hiç de sabrımız kalmadı. Hani bize sık sık devletin bir gün kendini sönümleyeceği söylenir ya sevgili sosyalist feminist yoldaş! Biz maalesef bunun için sabredemeyeceğiz! Hem bizim teorik zırvalıklardan pek bir şey anladığımız da söylenemez. Şu an senin ele geçirmek ve iktidarını elinde tutmak istediğin devlet sayısız kadının hayatını karartmaya ve öldürmeye devam etmekte ve biz kadınlar çok basit bir şeyin çağrısını yapıyoruz: Seni öldüreni yok et!
Devletin sönümleneceğini söylüyorsun ya devletçi feminist; biz buna hiç inanmıyoruz, inanmıyoruz çünkü tarihte kadın öldürmeyen kadına baskı kurmayan tek bir devlet var olmuş mudur? Devlet doğası gereği kadını sömürmeli ve kadını öldürmelidir çünkü o erkek egemenliğinin vücut bulmuş halidir!
Meclis eksenli demokrasi mücadelesini reddediyoruz. Çünkü meclis erkeklerin kendi egemenliklerini pekiştirdikleri bir kurumdur. Demokrasi ise kadın mücadelesinin radikalleşmesini önleyen sistemin bir tuzağıdır. Bizler erkeklerin uydurduğu demokrasi saçmalığına daha fazla tahammül etmek istemiyoruz. Erkeklerin meclislerini yerle bir etmeyi o iğrenç kurumlara girme çabasından çok daha anlamlı buluyoruz!
Partilere dayanmış bir kadın mücadelesini reddediyoruz. Çünkü parti erkeklerin iktidarı ele geçirmek için mücadele verdiği bir kurumdan başka bir şey değildir. Kaldı ki iktidarın erkekten başka bir şey olamayacağını düşünen bizler meclislerin yıkılması için mücadele ettiğimiz kadar erkek egemenliğinin bir diğer temsil biçimi olan partilerin de yıkılması için mücadele ediyoruz
Aileyi reddediyoruz. Çünkü aile kadını denetim altında tutmaya çalışan bir erkek kurumudur. Tüm kadınlara kendilerine şiddet uygulayan bu kuruma savaş açmaları için çağrıda bulunuyoruz. Koca şiddetine karşı "Kocanı yok et!" çağrısında bulunuyoruz. Çünkü koca şiddetinin sayısız kadını öldürdüğünü biliyoruz.
Tüm bunların sonucunda tek bir şeyi söylemek istiyoruz aslında: Uzlaşma, ne olursa olsun erkek kurumlarıyla uzlaşma!
Ana akım uzlaşmacı feminist söylem kadınlara sürekli daha özgür olacakları bir mücadelenin çağrısını yapmakta. Bizler biliyoruz ki kadınlar için sadece ve sadece iki durum söz konusudur: Birincisi, tüm erkek kurumlarından arınmış özgür bir dünya; ikincisi, erkek kurumlarının biri veya birkaçı ile devam eden sözde özgür olacağımız köle bir dünya!
Harriet Tubman şöyle diyor: İki şeye hakkım olduğuna karar verdim. Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim. Hiç kimse beni canlı tutsak edemez, özgürlüğüm için savaşmalıyım. Gitme zamanım geldiğinde ise, tanrı beni öldürmelerine engel olmayacaktır.
Bir seçim yapmak zorundayız!
Bizim seçimimiz, erkek olan devlet kurumlarının bombalanması, kocaların yok edilmesi, ahlaksızlığın çıtasının yükseltilmesi olacak. Yani bizim seçimimiz tüm ezilen kadınların açık düşman olacağı bir savaş olacak!
Peki ya sizin seçiminiz?
Meriç Karaçalı