...
Karnım acıkmıştı yine. Kalktım ve bir sandviç artığı falan aradım. Tek bir kırıntı bile yoktu masanın üstünde. Dalgın dalgın banyoya yürüdüm, işeyecektim. Yerdeki dilim ekmek, birkaç parça peynir ve birkaç ezik zeytin tanesi vardı. Tiksintiyle fırlatılmış olmalıydılar.
Yenilebilir olup olmadığına bakmak için yerden bir dilim ekmek aldım. Biraz hardal vardı üstünde. Hardal mıydı bu? Bir parça daha deneyeyim en iyisi. Islak döşemenin suyunu hafiften çekmiş, temiz sayılabilecek bir dilim bulup üstüne bir parça peynir koydum. Bidenin yanındaki bardağın dibinde biraz şarap vardı. Şarabı dikip ekmekten temkinli bir ısırık aldım. Hiç fena sayılmazdı. Aksine, güzeldi tadı. Mikroplar aç ya da esinlenmiş insanlara zarar vermez. Bütün bu selofana sarma ve en son kimin elinin değidiği endişesi saçmalıktan başka bir şey değildi. Bunu kanıtlamak için kıçımı sildim onunla. Hızlıca tabii ki. Sonra yuttum. İşte! Ne var kaygılanacak? Bir sigara aradım. İzmaritten başka bir şey yoktu. En uzununu seçip yaktım. Nefis bir koku. Amerika'nın o kavrulmuş talaşı değil! Gerçek tütün. Carl'ın mavi Gauloises'larından biri kuşkusuz.
Ne düşünüyordum ben?
...
Henry Miller
Clichy'de Sessiz Günler