21 Temmuz 2008 Pazartesi

İtaatin Mantığına Karşı: Feminizmin ve Cinsiyetin Ötesinde

Tüm tahakküm biçimlerine son getirecek bir devrimi yaratmak için, itaat etmek zorunda olduğumuz bütün eğilimlere bir son vermek gereklidir. Bu, toplumun bizlere zorbaca kabul ettirdiği rolleri irdelememizi ve sınırlarına saldırı hedefi ile zayıf noktalarına göz atmaya başlamak onların ötesinde hareket etmeyi gerektirir.


Cinsellik, bireysel heves ve tutkuların, hem aşkı hem de karşıtlığı ateşleyebilen alevin köklü bir ifadesidir. Böylelikle cinsellik, bireyi çokluğun ötesinde, tek ve direnen bir varoluş olarak yükselten bireysel isteklerin önemli bir gücünü oluşturabilir. Diğer yandan cinsiyet, toplumsal düzenin kurduğu bir iletim hattıdır. Cinsel enerjiyi zorlamak veya hapsetmek ya da sınırlamak onu itaat ve baskınlığın düzenine uyarlamakla gerçekleşir. Yani bu insanların serbestçe nasıl yaşayacağını ve ilişkiler kuracağını kontrol eder ve engeller. Bununla beraber, şimdiye kadar, erkeklerin kadınlara göre kendilerini ifade etmekte daha ileride olduğu iddia edilmiştir. Bunun kabul edilebilir açıklaması da neden anarşistlerin, devrimcilerin ya da kanun karşıtlarının çoğunlukla erkek olduğudur. Güçlü ve asi birey olmayı başarabilen kadınlar çok dikkatli olmuşlardır çünkü kadınsılıklarının ötesinde hareket etmişlerdir.


1960'da ortaya çıkan kadınların kurtuluş hareketi, bütünlüğünde, baskınlığın doğasının ve cinsiyet farkının meydana gelmesinde rol oynayan faktörlerin derin analizini geliştirmeyi başaramamıştır. Cinsiyet rollerinin serbestleştirilmesi, gerçekleştirilmesi amacıyla ortaya çıkan bu hareket, kendi kararlarını veren bireyler tarafından zamanın kısmen etkili olan çabaları gibi özelleştirilmelere dönüştürülmüştür. Bu da kanıtlar ki bu varsayım ile toplam bir analiz yapmak mümkün değildir.


Bu özelleştirme 60'ın sonlarına doğru oluşan kadın kurtuluş hareketinin dışında gelişimi başlatan şimdiki çağın feminizm hareketidir. Bireyselleşen kadınların kurtuluşu kadının toplumsal kategorisindeki cinsiyet rollerinin sınırlarını ortadan kaldırmayı hedeflememiştir. Asıl siyasetleri, haklarını kazanmak, toplumsal kategoride kanunlar tarafından tanınan ve korunan bireyler olmayı başarmaktır. Teoride radikal feminizm toplumsal kategoride saf kanuniliğin ötesinde kadının erkek baskınlığı karşısında liberalleşmesini amaçlar. Erkek baskınlığının, toplam baskınlığın durumu olarak Anarka-feministler tarafından bile keşfedilememesi süresi zarfında radikal feminizmin sık sık ulusal kurtuluş çabalarına benzer bir tarz aldığı görülmüştür.


Tarzlarındaki ve anlatımlarındaki tüm farklara rağmen radikal feminizm ve kurtuluş hareketleri aynı kategoride anılmaktadır. Bu şans eseri değildir.


Radikal feminizmin özelleştirilmesi aslında kadınların erkek egemenliği altında ezilmesinin ve hataların belirlenmesine dayanır. Eğer bu belirlenme tamamlanmış olsaydı özelleştirme gerekli olmazdı ve hataların listelenmesinin ötesinde toplumda kadın baskısının analiz edilmesi için hakiki bir teşebbüs zamanı olurdu. Ciddiye alınan ve kesin bir sonuç sağlayan bir teşebbüs olurdu.


Sonuç olarak, bu özelleşmenin gidişatı saygı duyulacak bir güce sahip kadınların baskıcı eylemlerinin sorununa rağmen feministlerin bu belirlemeyi sınırsızca geliştirmelerine ihtiyaç duyar. Böylece kadınların eylemleri için sorumluluklarının özgürleşmesi sağlanır. Baskınlığın karmaşık ilişkilerinin ciddi analizleri erkeğin baskın olduğu ve kadının baskının kurbanı olduğu bir ideolojiye dayanır. Bireyin baskısının temelinde, mağduriyetinde, kişinin kimlik oluşumu güçlülük ya da bağımsızlık içermez. Yerine, koruma için ihtiyaç ve özgürlük için gözden kaybolan tutkunun güvenliğinin gereksinimini yaratır. Teorik ve fizyolojik âlemde ideal evrensel kardeşlik bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekleşebilir fakat bu kardeşlik için bir temel oluşturulmalıdır. 1960'larda erkek baskıcılığını destekleyen kültürel yapı karşısında kadınsılık gizemi olarak yeniden ilgi uyandıran kadınların tinsellik, tanrı inancı, diğer feminist ideolojilerin farklılığında ortaya çıkmıştır. Kadınların sosyal kategoride liberalleşmeye teşebbüs etmesi, anlaşılması zor cinsiyet dayanışmasıyla kadınsılık cinsiyeti rolünün yeniden yaratılmasıyla ulaşılır. Çoğu radikal feminist ilan ettikleri hayal ürünü kardeşliğin kendilerini pratik bir seviyede koruma altına almak amacıyla dalkavukluğa başvurdukları, argolaştıkları bir gerçektir. Feminizm adı altında sınırların ötesinde teşebbüsler oluşmuştur. Bu özelleştirme 30 yıl için kalitesini korumuştur. Uygulandığı formlarda cinsiyete ve baskıya devrimci bir meydan okumayı sunmayı başaramamıştır. Kurtuluşun anarşist tasarısı bizi bu limitlerin ötesinde hareket etmeye çağırır.


Erkek ve kadınların kendi cinsel rolleri tarafından eşit olarak baskı altında olduğunu iddia etmek hem klişeleşmiştir hem de yanlıştır. Erkeğin cinsel rolü birinin istencini açıklamak için fazladan bir yer ayırır. Kadınların kendi cinsel rollerinden kurtulması kendi kadınsılıklarının ötesine geçmesinin yerine daha erkeksi olmakla alakalı değildir. Önemli nokta her birimizin içindeki tüm sosyal rollerin ötesinde olan eşsizliğin özünü keşfetmektir ve bunu bizim yaşadığımız, düşündüğümüz ve eylemlerimizi gerçekleştirdiğimiz dünyadan, içimizdeki cinsel âlemden elde edebiliriz. Cinsiyet, cinselliği varoluşunun bütünlüğünden ayırır ve mevcut toplumsal düzen içerisinde kendine özgü özelliklerinin koruma altına alınmasını engeller. Böylece, hayret verici devrim potansiyeline sahip olabilen cinsel enerji, hâkimiyet ve teslim olmanın, bağımlılık ve çaresizliğin bulunduğu ilişkilerin çoğalmasına yönlendirilir. Tüm bunların neden olduğu cinsel ıstırap ve onun ticari sömürüsü bizi kuşatır. İnsanların hem kadınsılıklarını hem de erkeksiliklerini benimsemelerinin eksikliği kavramların analizinin eksikliğinden kaynaklanır. Her iki kavram da iktidarın amaçlarının yerine getirilmesi için ortaya çıkmış toplumsal icatlardır. Böylelikle cinsiyet rollerinin doğasını değiştirmek, sayılarını arttırmak ya da formlarını değiştirmek bir devrimci bakış açısından, cinsel enerjimizi yönlendiren iletim hatlarının formunu mekanik olarak uyarlamaktan dolayı yararsızdır. Bunun yerine, cinsel enerjimizi, varoluşumuzun bütünlüğünü tamamlamak üzere uyarlamamız gerekmektedir. Bu, yılmaz varoluşumuz ile varoluşumuzun sadeliğini aşmak ve her iletim hattının patlamasını sağlayacak kadar güçlü ve yayılgan olması dolayısıyladır. Bu tedavi edici bir görev değildir. Ama oldukça muhalif, karşı gelen bir görevdir. Bu güçlü bir istekten ortaya çıkmış ve kabul edilmeyişle geri dönmüştür. Eğer tutkumuz tüm baskınlığı yok etmek ise bizi sınırlayan her şeyin ötesinde, feminizmin ötesinde, evet ve cinsiyetin ötesinde hareket etmeliyiz. Çünkü orası tüm baskınlığın karşısında tereddütsüz yükselen, kendi direnen kişiliğimizi yaratan kabiliyeti bulduğumuz yerdir. Eğer itaatin mantığını yok etmek istiyorsak, bu bizim minimum hedefimizdir.


Anonim