15 Mart 2010 Pazartesi

Anti-Psikiyatri ve Özgürlük I

Bir

Bence, insan modern bilimlerin oluşumu sürecinde belli bir bilgi teorisinin nesnesi olarak kavranmış ve incelenmiştir. Örneğin; insan, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre; piramit şeklinde bir doğaya sahiptir.

En altta yemek içmek gibi fizyolojik ihtiyaçlardan güvenlik ihtiyacına, oradan sosyal ilişkilere, sevgiye vs. ulaşılır. Aslında ihtiyaçlar hiyerarşisi düşüncesi, biyoloji, antropoloji ve psikoloji için karakteristik ve yol gösterici bir düşünce olmuştur. Biyolog, insanın yaşamsal ilişkilerini ihtiyaçlar üzerinden düşünmeye başlarken ona hiyerarşik bir doğa bahşediyordu. Antropolog, ilkel’e bakıp evrimi ve doğuluya bakıp batılının ilerlemesini yine ihtiyaçlar hiyerarşisi üzerinden düşünüyordu. Çünkü ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamağı tatmin etmeden, doyurmadan bir sonraki basamağa geçemezsiniz ve ilkeller, doğulular en alt basamaklarda yaşamaktadır.

Bu hiyerarşik ihtiyaçlar fiziğinin en tehlikeli yanlarından birisi insan ve makine arasındaki metaforu üretmekte oluşudur. Yani insanın ihtiyaçları, dürtüleri vardır; cinsellik, açlık gibi ve insan bunların tatmini için uğraşır. Tatmin edildikçe daha iyi çalışan bir makine gibi düşünülmüştür insan burada. İhtiyaçlar hiyerarşisi insan üzerinde en çok da psikoloji ile bir iktidar ve bilgi sisteminin temelinde yer almıştır. Davranışçı psikolojinin kuruluşu, Pavlov’un klasik koşullama deneyleri, sosyal psikolojinin suç ve terbiye etme deneyleri insanı bir makine olarak düşünen felsefi saçmalıktan çok, onu ihtiyaçlarının kölesi bir makine olarak düşünen, onu hiyerarşik bir doğa olarak düşünen biyolojiye yakındır. Sorun aslında ihtiyaçları reddetmek değildir. İhtiyaçlardan yola çıkarak insanı hiyerarşik bir düzlemde tanımlama çabası sorun haline getirilmelidir. Bugün suçların, deliliğin ve arzunun köklerini DNA’da arayıp onu bir baskı aygıtına çeviren bilimsellik ne kadar da çok pay almıştır, bir köpeği et ve zille terbiye eden salyalı bilimsellikten. Şimdi militarist büyüteçlerimiz olan televizyonlarımızdan bir zil sesi değil ama kan ve kemikten imajlar akıyor üstümüze, ardından da o esrarengiz sıvı: Salya.


İki

İhtiyaçlar hiyerarşisini yıkan, tatmin edildikçe daha iyi çalışan o makinenin dişlerini kıran bir düşünce belki de şunları söyleyebilir:

"Arzu ihtiyaçlardan beslenmez, aksine ihtiyaçlar arzudan türetilir." - Gilles Deleuze & Félix Guattari

Bu, düşüncede bir devrim anıdır bence. Ancak bunu tüketim bakımından manipüle eden kapitalizmdir.

"Reklamcılar her zaman nasıl mit yaratacaklarını, insanları bu mitlere nasıl bağımlı kılacaklarını ve insanlara nasıl bir şeyden yoksun olduklarını ve elbette bir şeyleri arzuladıklarını hissettireceklerini bildiler. Aslında onlar her zaman arzunun üretken olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden hayatları düzenlemede bu kadar başarılı oldular." - Rolando Perez

Anti-Psikiyatri, ihtiyacın despotizmi altındaki özneyi bu ilişkiden çıkmaya çağırır. Onun ötesinde kodlanmamış arzuyu ve onun üretkenliğini koyar. Peki kodlanmamış arzu nedir? Her rasyonelliğin, her disiplinin ve her denetim sisteminin kendi normlarını ve normalliklerini ürettiği yerde, bu normlar üzerinden insan öznelliğinin ve sosyalliğinin saptanması, denetlenmesi ve eğitilmesi için gereken dil arzuyu tanımlayan, sınırlarını çizen şeydir kod. Verili mümkün deneyimler alanını sunan şeydir. Arzunun kodlanması, onun göçebe ve isyankar doğasını sistemlerin normlarına uyumlulaştıran sürecin adıdır.

Davranışçılar uyarıcı tepki diye bağıradursunlar, psikanalistler evrensel mitolojileri Oedipus’u çağıradursunlar, toplumu tıbbileştiren psikiyatrik iktidar hepsini geride bırakmıştır. Gerçeklik ilkesiyle işleyen "ben", haz ilkesiyle işleyen "id", ahlak kurallarıyla işleyen "üstben", çatışma, tahakküm, hiyerarşi… insana hiyerarşik bir doğa atfeden geleneğin ulaştığı en ileri metafizik nokta belki de Freudçuluk. Kadını belli bir cinsel-oluşun sınırlarına kapatan, onda bir penis özentisi gören ve bu yüzden onu Oedipus kompleksine sokan, histeriyi kadına özgü bir tıbbi bilgi içerisine oturtan, ötekileştiren gelenek.

"Kadın hiçbir zaman babanın penisini arzulamadı, çünkü hiçbir zaman ondan yoksun değildi. Kadında noksan hiçbir şey yoktur. Bununla birlikte kadının bir insan olarak daima arzuladığı şey, hayatını fallus-merkezci hiyerarşiye bağlayan, evrensel üretimsel göndergenin ortadan kalkmasıdır." - Rolando Perez

Modernist batı edebiyatının bir bölümünde vahşi ve ahlakdışı imlerle gösterilen Afrikalı kabilelere yapılanları düşünüyorum. Batılının bilinçdışında bastırdıklarını öteki olarak kabilelerin hayat tarzlarında hortlatmasından daha vahim bir şey var burada. Ama eğer gerçekten sömürgecilik, devlet, bilinçdışına kadar yayılmışsa, niçin hâlâ bir bilinçdışına ihtiyacımız olup olmadığını sormuyoruz? Anti-Psikiyatri tüm bu modernist akılcılığı, hiyerarşiyi sorgulamamız için bir neden ve özgürlüğü daha tekil noktalardan düşünmemiz için bir araç olabilir.


Üç

Psikiyatrist, hiç tanımadığı bir insan ve onun hayatı hakkında konuşmaktadır. Peki bu söyleme, psikiyatristin söylemine inanmamızı ve güvenmemizi gerektiren bir şey var mıdır ortada? Psikiyatrist nasıl olur da hayatlarımızın hakikatini elinde bulundurduğunu varsayan bir iktidar anahtarının söylemini bize dayatabilmektedir? Bu süreç, tüm bir toplumu tıbbileştiren sürecin varyantlarından biridir sadece. Psikoloji ve Psikiyatri eğitim içerisinde örgütlenirken kendi normlarını koymakta ve anormali kendi içine alarak dışlamaktadır. Toplumsal pedagoglarımız tüm toplumun tıbbileştirilmesinden sorumludur. “İlaçlar kimyasal deli gömlekleridir” diyorlardı ama bugün bize giydirilen başka birçok deli gömleği var. Öncelikle biyo-iktidar denilen şey, “iktidarın teknolojisini” incelten, onun baskıcı tarzlarını arzuya dönüştüren bir süreç var. Bu tür iktidar ilişkileri tüm yaşamı kendisi için sorun ediniyor. Sadece eğitimi, sadece hukuku vs. değil.

Anti-Psikiyatri belki de en çok baskıcı olmayan iktidar ilişkilerini açığa çıkarmamıza yardımcı olabilir. Hiyerarşik insan doğası kurgusunu reddetmemiz için bize araçlar sağlayabilir. Sistemler kendi yararları için bireyler eğitir, terbiye eder ve aslında bireylerin sosyallikle olan sorunları sistemlerin zararınadır. Ancak yaşamı sorun eden Psikiyatri, bireyi kendi zavallılığına inandırarak bu sosyalliğin zorunlu bir parçası kılar. İşte bu döngü her bireye bir şekilde sunulan bir tehdit biçimidir.

“Anti-Psikiyatri ya da daha özetle Şizo-Analizin amacı, organsız bedene işlenen hiyerarşik ve içsel ailesel yapıları serbest bırakmaktır… Kendi içsel deli gömlekleri içindeki zavallı, savunmasız, suçla yaşayan kuklaların yerine özgür, oedipalleşmemiş ve kodlanmamış bireyleri koymaktır.” - Rolando Perez

Şimdi şu sorulabilir: Özgürlüğe duyulan arzunun üretkenliği yaşanabilir bir toplumsallıkla ilişkilerini nerede aramalı?