Derin ekoloji son otuz yılda Amerikalı ve Avrupalı entelektüel çevrede oldukça ilgi görmüş bir ekolojik düşünce akımıdır(28). Üzerinde tartışmadan önce köken aldığı ekoloji bilimine de kısaca göz atmak gerekir.
İnsanlığın doğayla ilişkisinin ürünü olan ekoloji bu özelliği ile en yeni bilim dallarından biri olduğu kadar en eski bilim dallarından biri olarak da kabul edilir(12,18,28). Platon ‘Kritias’ adlı kitabında aşırı ağaç kesiminin erozyona sebep olduğunu, dolayısıyla su kaynaklarının zarar gördüğünü yazar(28). Raymond F. Dasmann, Romalı Tacitus’un doğal alanların olduğu gibi bırakılması gerektiğini söylemesiyle ekoloji hareketlerinin fikir babası olduğunu iddia eder(28). Donald Worster ise ekolojinin gömlek logolarından köprü duvarlarına kadar her yerde görünmesi, felsefe ve politikayı etkilemesiyle hiçbir bilim dalında görülmeyen bir etki yaptığını söyler(28).
Eski Yunanca’dan ev idaresi anlamında çevrilebilecek ekoloji terimini, Alman bilim insanı Haeckel 1866 yılında oikos (evcik) ve logos (bilim) kelimelerinden türetmiştir (1,11,12, 13,23). Haeckel böylece organizmayla çevre arasındaki ilişkiyi tanımlamış ve bilimsel temellere oturtmuştur(28). Aynı dönemlerde Alman bilim insanı Mobius, Rus bilim insanları Dokuchaev ve Morozov ile ABD’li bilim insanı Forbes’in ayrı ayrı yürüttükleri çalışmalarla, canlılar arası ilişkilerin bir bütün olduğunu ortaya koymuş ve ekosistem kavramını getirmişlerdir(12). Tüm bu bilgilerin bir araya getirildiği tarih ise 1927 yılıdır, İngiliz Ekolog Elton “Hayvan Ekolojisi” adlı kitabında bunu evrimsel uyum ve sistem içindeki değişim ile açıklamıştır(12). Kurduğu ekoloji biliminin yanında Darwinizm’in yaygınlaşmasında da büyük rol oynayan Haeckel “monizm” adını verdiği bir toplumsal felsefeyle geleneksel Alman Antisemitizminden, Nasyonal Sosyalizme doğru yürüyen tehlikeli adımları atmıştır(23). Bilimsel ekolojinin kurucusu düşüncesinin gelişiminde yalnız değildir. Willibald Hentschel, Wilhelm Bölsche, Bruna Wille de geleceğin çevreci kuşaklarını derinden etkileyen bilim insanları olmuşlardır(23). Alman popüler kültürü XX. Yüzyılın ilk otuz yılında doğal düzenin toplumsal düzeni belirlediğini öngören düşüncelerin etkisiyle yoğrulmuş, ekoloji, doğduğu ülkede Faşist Ekolojiyi ve Faşizmi beraberinde getirmiştir. Ve ekolojinin siyasal zeminde en çok ve en büyük kabul gördüğü yer Nazi Almanya’sı olmuştur (3,5,23).
İnsanlığın doğayla ilişkisinin ürünü olan ekoloji bu özelliği ile en yeni bilim dallarından biri olduğu kadar en eski bilim dallarından biri olarak da kabul edilir(12,18,28). Platon ‘Kritias’ adlı kitabında aşırı ağaç kesiminin erozyona sebep olduğunu, dolayısıyla su kaynaklarının zarar gördüğünü yazar(28). Raymond F. Dasmann, Romalı Tacitus’un doğal alanların olduğu gibi bırakılması gerektiğini söylemesiyle ekoloji hareketlerinin fikir babası olduğunu iddia eder(28). Donald Worster ise ekolojinin gömlek logolarından köprü duvarlarına kadar her yerde görünmesi, felsefe ve politikayı etkilemesiyle hiçbir bilim dalında görülmeyen bir etki yaptığını söyler(28).
Eski Yunanca’dan ev idaresi anlamında çevrilebilecek ekoloji terimini, Alman bilim insanı Haeckel 1866 yılında oikos (evcik) ve logos (bilim) kelimelerinden türetmiştir (1,11,12, 13,23). Haeckel böylece organizmayla çevre arasındaki ilişkiyi tanımlamış ve bilimsel temellere oturtmuştur(28). Aynı dönemlerde Alman bilim insanı Mobius, Rus bilim insanları Dokuchaev ve Morozov ile ABD’li bilim insanı Forbes’in ayrı ayrı yürüttükleri çalışmalarla, canlılar arası ilişkilerin bir bütün olduğunu ortaya koymuş ve ekosistem kavramını getirmişlerdir(12). Tüm bu bilgilerin bir araya getirildiği tarih ise 1927 yılıdır, İngiliz Ekolog Elton “Hayvan Ekolojisi” adlı kitabında bunu evrimsel uyum ve sistem içindeki değişim ile açıklamıştır(12). Kurduğu ekoloji biliminin yanında Darwinizm’in yaygınlaşmasında da büyük rol oynayan Haeckel “monizm” adını verdiği bir toplumsal felsefeyle geleneksel Alman Antisemitizminden, Nasyonal Sosyalizme doğru yürüyen tehlikeli adımları atmıştır(23). Bilimsel ekolojinin kurucusu düşüncesinin gelişiminde yalnız değildir. Willibald Hentschel, Wilhelm Bölsche, Bruna Wille de geleceğin çevreci kuşaklarını derinden etkileyen bilim insanları olmuşlardır(23). Alman popüler kültürü XX. Yüzyılın ilk otuz yılında doğal düzenin toplumsal düzeni belirlediğini öngören düşüncelerin etkisiyle yoğrulmuş, ekoloji, doğduğu ülkede Faşist Ekolojiyi ve Faşizmi beraberinde getirmiştir. Ve ekolojinin siyasal zeminde en çok ve en büyük kabul gördüğü yer Nazi Almanya’sı olmuştur (3,5,23).
DERİN EKOLOJİNİN DOĞUŞU ve KÖKLERİ
II. Dünya Savaşı sonrası Ekolojik hareketlerin girdikleri yükseliş çizgisinde Faşist Ekoloji artık yoktur (7,11,14). Çevresel yıkıma karşı 1960’ların büyük ekolojik uyanışlarının çevre kalitesine olan talebi kamçılaması Derin Ekoloji, Toplumsal Ekoloji ve Ekofeminizm akımlarını yaratmıştır(2,7,11,14).
Derin Ekoloji “Norveçli filozof Arne Naess’in Bükreş’te, 1973 yılında yaptığı bir konuşmayla tartışmaya açılmıştır”(28). Yaşı bu kadar genç görünse de Derin Ekolojinin kökleri, ekoloji biliminin bir türevi olarak eskilere dayanır; Avrupa Romantizmi, Amerikan Aşkıncılığı, Spinoza Etiği, Gestalt Psikolojisi, Budizm, Taoizm, New Age Derin Ekolojinin genlerini oluşturan akımlardandır(6,9,11,28). Avrupa Romantizmi; Newton’un yöntemlerinden etkilenen John Locke gibi filozofların başlattığı her türlü sorunun mantıkla çözülebileceği ve doğaya egemen olma tutku ve düşüncesine karşı bir reaksiyon olarak başladı, Romantiklerin en büyük temsilcilerinden olan Rousseau uygarlığın iyi bir şey olmadığı, pozitif anlamda kötü bir şey olduğu, hayatımıza ve yargılarımıza aklın değil duyguların egemen olması gerektiği iddiasındadır (6,7,16,17,28). Doğal içgüdülerin frenlenmesinin insanı kendine yabancılaştıracağını söyleyerek bu duruma çözüm olarak uygarlığı değil vahşi (doğal, ilkel) yaşamı över (7,17,28). Vahşi insanın sağlıklı ve güçlü olduğunu, ölüm korkusu bulunmadığı ya da ihtiyaçları az olduğu için mutluluk halinde yaşadığını savunur (17,18,28). Eski aristokratlar da yerlerini alan burjuva sınıfına tepki olarak endüstrileşme karşıtı bu düşünceyi desteklediler(7). Bu kuşak için “Robenson Crusoe” adeta kutsal kitaptır. Rousseau’nun yanı sıra Lord Byron, Coleridge, Constable, Wordsworth, Goethe, Schiller, Beethoven da önemli romantikler arasındadır(12,28). Romantizm rüzgârı, asilzade hanımların köylü kızlar gibi giyinip çobanlarla arkadaşlık etmelerine dahi yol açmıştır. Manzara resimlerinin popülaritesinin doruk noktasına ulaştığı bu dönemde, doğa şiirleri de en güzel örneklerini verir(28).
Duyu deneyimlerinin konusu olan dünyanın dışında bir yaşamı öven Amerikan Aşkıncılığı 19. yüzyılda Emerson tarafından kurulmuştur(17,28). Yaşadığı Concord kasabasında bir grup entelektüelle yaşama geçirmeye çalıştığı ilkeler Eski Hint, Çin, Plâtonculuk ve Yeni Plâtonculuğun sentezi olan bir düşüncedir(7,28). Ulu geçeklere mantıktan çok sezgilerle ulaşabileceklerine inanan Aşkıncılara göre mutluluk doğa ile uyumlu bir yaşamla gelecektir. Vahşi doğanın tahrip edilmesine karşı olan bu kitle kendilerini Avrupa Romantiklerine yakın buluyorlardı(7). Brooks Farm adlı çiftliklerinde bu ilkeler ışığında yaşarken kurdukları okullarında derslere devam mecburiyeti olmayan öğrencilerine Doğu Dinleri, Eski Yunanca, İtalyanca, botanik ve genel kültür öğretirler(28). Bu ütopik yaşam kuruluşu açılmasından iki yıl sonra dağılır(28).
XX. Yüzyılın başlarında Almanya’da Wertheimer, Koffka ve Köhler tarafından geliştirilen Gestalt Teorisi psikoloji tarihinde önemli bir yer edinmiştir(29,30). Eşya ya da olayın anlamlandırılmasında, uyaran veya biçimlerin bütünsel algısının önemli olduğunu, tüm zihinsel edimlerde anlamın, durumun bütününün algısından çıktığını savunur. Parçalara ayırmanın anlamın gözden kaçmasına neden olacağı iddiasındadır(29,30).
Derin Ekoloji teorisyenlerince kendisinden ilham alınan büyük filozof Spinoza’nın etik konusundaki düşünceleri tüm ekolojik akımlarda, özellikle Derin Ekolojide önemli bir yer edinmiştir(22,31). Spinoza’ya göre dedüktif bir sistemin ideali sadece bir bilgi ideali değildir, bu evrenin doğasını yansıtır (6,8,16,24). Evren, bütünün her parçayı belirlediği tek bir ağdır. Tanrı Spinoza’ya göre tek tözdür ve doğa ile özdeştir(6,8,16,24). Spinoza “özü, varlığı kuşatan, başka bir deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedenidir” der(24).
Bryan Magee: “Geçmişin büyük bölümünde Doğu felsefesi bazı açılardan Batı felsefesinden daha derin bir felsefeydi. Ancak son iki yüzyılda bir denge sağlanmıştır” der(17). Bu tespitin doğruluğu Derin Ekolojinin kökleri masaya yatırılırken de görülür. Anglo-Sakson yaklaşımların son yüzyıllarda ortaya koyabildiği düşüncelere Doğu çok daha önce ulaşmıştır(12). Taoizm, doğa ile birlikte olmayı temel bir kavram olarak alır, bunun yanı sıra Zen Budizmi’nde doğanın birliğinin bilincine varmak başlıca amaçlardan biridir, Hindistan’da yayılmış olan Mahayana Budizmi ise dünyayı “birbirlerini etkileyen madde ve olayların ağı olarak niteler”(12,17,28).
Derin Ekoloji “Norveçli filozof Arne Naess’in Bükreş’te, 1973 yılında yaptığı bir konuşmayla tartışmaya açılmıştır”(28). Yaşı bu kadar genç görünse de Derin Ekolojinin kökleri, ekoloji biliminin bir türevi olarak eskilere dayanır; Avrupa Romantizmi, Amerikan Aşkıncılığı, Spinoza Etiği, Gestalt Psikolojisi, Budizm, Taoizm, New Age Derin Ekolojinin genlerini oluşturan akımlardandır(6,9,11,28). Avrupa Romantizmi; Newton’un yöntemlerinden etkilenen John Locke gibi filozofların başlattığı her türlü sorunun mantıkla çözülebileceği ve doğaya egemen olma tutku ve düşüncesine karşı bir reaksiyon olarak başladı, Romantiklerin en büyük temsilcilerinden olan Rousseau uygarlığın iyi bir şey olmadığı, pozitif anlamda kötü bir şey olduğu, hayatımıza ve yargılarımıza aklın değil duyguların egemen olması gerektiği iddiasındadır (6,7,16,17,28). Doğal içgüdülerin frenlenmesinin insanı kendine yabancılaştıracağını söyleyerek bu duruma çözüm olarak uygarlığı değil vahşi (doğal, ilkel) yaşamı över (7,17,28). Vahşi insanın sağlıklı ve güçlü olduğunu, ölüm korkusu bulunmadığı ya da ihtiyaçları az olduğu için mutluluk halinde yaşadığını savunur (17,18,28). Eski aristokratlar da yerlerini alan burjuva sınıfına tepki olarak endüstrileşme karşıtı bu düşünceyi desteklediler(7). Bu kuşak için “Robenson Crusoe” adeta kutsal kitaptır. Rousseau’nun yanı sıra Lord Byron, Coleridge, Constable, Wordsworth, Goethe, Schiller, Beethoven da önemli romantikler arasındadır(12,28). Romantizm rüzgârı, asilzade hanımların köylü kızlar gibi giyinip çobanlarla arkadaşlık etmelerine dahi yol açmıştır. Manzara resimlerinin popülaritesinin doruk noktasına ulaştığı bu dönemde, doğa şiirleri de en güzel örneklerini verir(28).
Duyu deneyimlerinin konusu olan dünyanın dışında bir yaşamı öven Amerikan Aşkıncılığı 19. yüzyılda Emerson tarafından kurulmuştur(17,28). Yaşadığı Concord kasabasında bir grup entelektüelle yaşama geçirmeye çalıştığı ilkeler Eski Hint, Çin, Plâtonculuk ve Yeni Plâtonculuğun sentezi olan bir düşüncedir(7,28). Ulu geçeklere mantıktan çok sezgilerle ulaşabileceklerine inanan Aşkıncılara göre mutluluk doğa ile uyumlu bir yaşamla gelecektir. Vahşi doğanın tahrip edilmesine karşı olan bu kitle kendilerini Avrupa Romantiklerine yakın buluyorlardı(7). Brooks Farm adlı çiftliklerinde bu ilkeler ışığında yaşarken kurdukları okullarında derslere devam mecburiyeti olmayan öğrencilerine Doğu Dinleri, Eski Yunanca, İtalyanca, botanik ve genel kültür öğretirler(28). Bu ütopik yaşam kuruluşu açılmasından iki yıl sonra dağılır(28).
XX. Yüzyılın başlarında Almanya’da Wertheimer, Koffka ve Köhler tarafından geliştirilen Gestalt Teorisi psikoloji tarihinde önemli bir yer edinmiştir(29,30). Eşya ya da olayın anlamlandırılmasında, uyaran veya biçimlerin bütünsel algısının önemli olduğunu, tüm zihinsel edimlerde anlamın, durumun bütününün algısından çıktığını savunur. Parçalara ayırmanın anlamın gözden kaçmasına neden olacağı iddiasındadır(29,30).
Derin Ekoloji teorisyenlerince kendisinden ilham alınan büyük filozof Spinoza’nın etik konusundaki düşünceleri tüm ekolojik akımlarda, özellikle Derin Ekolojide önemli bir yer edinmiştir(22,31). Spinoza’ya göre dedüktif bir sistemin ideali sadece bir bilgi ideali değildir, bu evrenin doğasını yansıtır (6,8,16,24). Evren, bütünün her parçayı belirlediği tek bir ağdır. Tanrı Spinoza’ya göre tek tözdür ve doğa ile özdeştir(6,8,16,24). Spinoza “özü, varlığı kuşatan, başka bir deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedenidir” der(24).
Bryan Magee: “Geçmişin büyük bölümünde Doğu felsefesi bazı açılardan Batı felsefesinden daha derin bir felsefeydi. Ancak son iki yüzyılda bir denge sağlanmıştır” der(17). Bu tespitin doğruluğu Derin Ekolojinin kökleri masaya yatırılırken de görülür. Anglo-Sakson yaklaşımların son yüzyıllarda ortaya koyabildiği düşüncelere Doğu çok daha önce ulaşmıştır(12). Taoizm, doğa ile birlikte olmayı temel bir kavram olarak alır, bunun yanı sıra Zen Budizmi’nde doğanın birliğinin bilincine varmak başlıca amaçlardan biridir, Hindistan’da yayılmış olan Mahayana Budizmi ise dünyayı “birbirlerini etkileyen madde ve olayların ağı olarak niteler”(12,17,28).
DERİN EKOLOJİYE GÖRE YAŞANAN EKOLOJİK KRİZİN NEDENİ
Doğu mistizmi, Batı felsefesi ve psikoloji gibi kaynaklardan beslenen Derin Ekolojinin önderleri arasında Sosyolog Bill Devall, Filozof George Sessions, Şair Gary Snyder sayılabilir(7,28). Doğanın romantik kavramsallaştırmasını içeren bu hareketin severleri, Musa’nın “On Emrinden” başlayıp, Fransız İhtilaliyle hayata geçen, “İnsan Hakları Bildirgesi”yle evrenselleşen hakları sadece insana veren düşünceyi ekolojik sorunların temel kaynağı olarak görürler(3,7,21,22,28).
Michel Serres İnsan Hakları Bildirgesi’ni “her insan” kavramını kullanmasıyla överken “yalnızca insanlar” olarak düşünmesini katı bir şekilde eleştirir(21). Bill Devall’in devrimci ekolojik düşüncelerinden esinlenen Serres, artık Doğayla Sözleşme yapmanın zamanı geldiğini söyler(21).
Derin Ekolojinin fikir babalarına göre yeni sözleşmede olması gereken en önemli kavram antroposentrik(insanmerkezci) düşüncenin değişmesidir, insanmerkezci düşüncenin yapıbozumundan sonra doğaya ilişkin yaklaşımda kullanmamız gereken sosyolojik tutumun ekosentrik (doğamerkezli) tutum olduğunu savunurlar(3,9,11,20,25). Derin Ekoloji, tüm yaşam biçimlerini birbiri için eşitleyen bir kavramdan söz eder, “içsel değer” olarak tanımlanan bu durum Spinoza’nın “causa sui” düşüncesinde olduğu gibi var olmanın değer teşkil etmeye yeterli olacağıdır(3,6,9). Yaşanan ekolojik krizin sebebi tüm ideolojilerin insanmerkezli adımlarının sonucudur, hatta yüzeysel ekoloji olarak gördükleri “çevrecilik” de bu öngörünün içindedir. Derin Ekoloji taraftarlarına göre ilk günah, vahşi doğanın merkezden alınıp, insanın doğadan uzaklaştırılmasıdır(3,7,11,25). Bu ekolojik düşünüşün eleştirildiği noktalar ise şunlardır: Ekofeministler Derin Ekoloji yanlılarını cinsiyet körü olmakla suçlar, onlara göre ekolojik krizin nedeni ataerkil düşünme sistemidir(3,7,33). Bunu yanı sıra Derin Ekolojinin uygulanabilirlik sorunu da vardır. İyi örnek olarak gösterilen toplumlar ya tarih öncesi ya da teknoloji gerisi kalmıştır(28). Toplumsal ve politik yaklaşımları ise ekofaşizme zemin hazırlayacak bir zayıflığa sahiptir(7).
Michel Serres İnsan Hakları Bildirgesi’ni “her insan” kavramını kullanmasıyla överken “yalnızca insanlar” olarak düşünmesini katı bir şekilde eleştirir(21). Bill Devall’in devrimci ekolojik düşüncelerinden esinlenen Serres, artık Doğayla Sözleşme yapmanın zamanı geldiğini söyler(21).
Derin Ekolojinin fikir babalarına göre yeni sözleşmede olması gereken en önemli kavram antroposentrik(insanmerkezci) düşüncenin değişmesidir, insanmerkezci düşüncenin yapıbozumundan sonra doğaya ilişkin yaklaşımda kullanmamız gereken sosyolojik tutumun ekosentrik (doğamerkezli) tutum olduğunu savunurlar(3,9,11,20,25). Derin Ekoloji, tüm yaşam biçimlerini birbiri için eşitleyen bir kavramdan söz eder, “içsel değer” olarak tanımlanan bu durum Spinoza’nın “causa sui” düşüncesinde olduğu gibi var olmanın değer teşkil etmeye yeterli olacağıdır(3,6,9). Yaşanan ekolojik krizin sebebi tüm ideolojilerin insanmerkezli adımlarının sonucudur, hatta yüzeysel ekoloji olarak gördükleri “çevrecilik” de bu öngörünün içindedir. Derin Ekoloji taraftarlarına göre ilk günah, vahşi doğanın merkezden alınıp, insanın doğadan uzaklaştırılmasıdır(3,7,11,25). Bu ekolojik düşünüşün eleştirildiği noktalar ise şunlardır: Ekofeministler Derin Ekoloji yanlılarını cinsiyet körü olmakla suçlar, onlara göre ekolojik krizin nedeni ataerkil düşünme sistemidir(3,7,33). Bunu yanı sıra Derin Ekolojinin uygulanabilirlik sorunu da vardır. İyi örnek olarak gösterilen toplumlar ya tarih öncesi ya da teknoloji gerisi kalmıştır(28). Toplumsal ve politik yaklaşımları ise ekofaşizme zemin hazırlayacak bir zayıflığa sahiptir(7).
HAYVANLARLA “AYNI YERDE DURMAK”
Doğamerkezli düşüncenin “içsel değerler” kavramıyla insan-hayvan-bitki tüm yaşam formları ve cansız doğa için yeni bir etik anlayış da ortaya çıkar, Aldo Leopold’un temellerini attığı bu etik yaklaşım, insanı diğer türlerle beraber biyolojik toplumun yurttaşları sayar(3,7,15,26). Etik sınırlar, sadece insanlar arası ilişkiler için sabitlenmeyip tüm doğal çevreyi içine alacak şekilde genişletilir. Çevrenin bir üyesi olan insan, bilinen etik sistemde, merkezde yer alıp çevreye karşı sorumluluk içinde değilken artık çevre, sahip olduğu içsel değerden ötürü insanı sorumluluk altına sokar(26,28). Bu Descartes’ın ruhsuz makine kavramının doğurduğu doğaya, özellikle hayvanlara karşı yapılan “incitici” davranışların reddedilmesidir(10). Çevreyi korumak için sadece bilinçli olmanın yeterli olmadığını söyleyen Leopold’un doğru ve yanlış kavramı oldukça basittir: bir şey biyotik toplumun bütünlüğünü, dengesini ve güzelliğini koruyorsa doğru, değilse yanlıştır(28). Sargun Tont, bu görüşü şu örnekle açıklar: “Eğer bir milli parkta geyiklerin sayısı çok fazla artar ve bu hayvanların otladığı bitkiler yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırsa, o zaman sistemi kurtarmak için belirli sayıda geyiğin ortadan kaldırılması etik bir sorun yaratmaz”(28).
Arne Naess tarafından ortaya konan Derin Ekoloji ilkelerinden üçü insan-doğa ilişkisi üzerinedir (3,9,19,32). Bu ilkelerde, bütün organizmalar ve yaşam formları insanlarla eşit önemde tutulur. Yaşama, kendini gerçekleştirme, tüm türlerin hakkıdır. Ortak-yaşam ve ortak-varoluş ilişkisi desteklenir. İnsanların tüm organizmalarla öz-ilişkileri vardır bu özdeşleşmenin temelidir(3,7,9,19,32). Derin Ekolojinin hayvanlara yaklaşımı bu noktada insan dâhil diğer varlıklardan ayrılmaz. Yabanıl hayatın korunması, avcılığın yasaklanması, mili parkların açılması, hayvan deneylerine karşı net bir tavır alınması romantik-aşkıncı kavramsallaştırma ve biosferik eşitlik düşüncelerinin ürünüdür(7,9,28,34). Toplumsal sistemi eleştirerek, çözümün endüstriyel toplumların düşünüş şeklini sorgulamakta bulan Derin Ekoloji, insan olmayan varoluşlarla yeni bir ilişki kurmanın ve bu ilişkinin mal etme kavramından uzak tutulmasının gerekliliğini savunur(7,26). Bu gereklilik diğer varlıklarla beraber insanın da özgürlüğünü oluşturacaktır(27).
Arne Naess tarafından ortaya konan Derin Ekoloji ilkelerinden üçü insan-doğa ilişkisi üzerinedir (3,9,19,32). Bu ilkelerde, bütün organizmalar ve yaşam formları insanlarla eşit önemde tutulur. Yaşama, kendini gerçekleştirme, tüm türlerin hakkıdır. Ortak-yaşam ve ortak-varoluş ilişkisi desteklenir. İnsanların tüm organizmalarla öz-ilişkileri vardır bu özdeşleşmenin temelidir(3,7,9,19,32). Derin Ekolojinin hayvanlara yaklaşımı bu noktada insan dâhil diğer varlıklardan ayrılmaz. Yabanıl hayatın korunması, avcılığın yasaklanması, mili parkların açılması, hayvan deneylerine karşı net bir tavır alınması romantik-aşkıncı kavramsallaştırma ve biosferik eşitlik düşüncelerinin ürünüdür(7,9,28,34). Toplumsal sistemi eleştirerek, çözümün endüstriyel toplumların düşünüş şeklini sorgulamakta bulan Derin Ekoloji, insan olmayan varoluşlarla yeni bir ilişki kurmanın ve bu ilişkinin mal etme kavramından uzak tutulmasının gerekliliğini savunur(7,26). Bu gereklilik diğer varlıklarla beraber insanın da özgürlüğünü oluşturacaktır(27).
TARTIŞMA ve SONUÇ
Doğanın tüketildiği, TV ekranlarında, canlı yayında savaş izlediğimiz bir dönemde Derin Ekoloji bizlere önemli bir çıkış noktası sunmaktadır. Yeni yüzyılın başında, kendi türümüze dahi uyguladığımız istismarlar apaçık karşımızda dururken, Derin Ekoloji, ortaya koyduğu dünya görüşüyle bunların üstesinden gelebilecek bir açıdan bakmamızı sağlar(9,21,25). Hayvanlarla olan ilişkimizin başlangıcından bu yana bizim “efendi”, onların “mal” olma konumu bu düşünce sistemiyle birlikte değişir(3,9,21,25). Bu değişimde, insan etkinliğinin hayvanların lehine sınırlandırılması, bizim de gerçek özgürlüğümüze attığımız adım olarak kazanç hanemize eklenecektir(27). Endüstriyel kültürle kopamayacak şekilde kenetlenmemiz, hayvanlar konusunda Derin Ekolojinin romantik iyi niyetini gerçekleştirmemizi engellese de, şu an yaşadığımız düşmanca tavrın da ortadan kalkması insanlık için bir zorunluluktur.
Son sözden önce Doğu-Batı medeniyetleri arasında yetişmiş büyük filozof Yunus Emre’nin dizelerine bakmak çok yerinde olur. Bu, Tüm varlıklar arasında eşitliği savunan düşüncenin en güzel özetidir:
Ma’ni evine daldık
Vücud seyrini kıldık
İki cihan seyrini
Cümle vücudda bulduk
Yedi yer yedi göğü
Dağları denizleri
Uçmağ ile Tamuyu
Cümle vücudda bulduk. (12)
Bu satırların yazarı olarak belirtmek gerekir ki, Derin Ekolojinin hayvana bakışını arî olarak incelemenin güçlüğü, bu felsefenin en güzel tarafından kaynaklanıyor: “Tüm varolanlar arasında eşitlik…”
Son sözden önce Doğu-Batı medeniyetleri arasında yetişmiş büyük filozof Yunus Emre’nin dizelerine bakmak çok yerinde olur. Bu, Tüm varlıklar arasında eşitliği savunan düşüncenin en güzel özetidir:
Ma’ni evine daldık
Vücud seyrini kıldık
İki cihan seyrini
Cümle vücudda bulduk
Yedi yer yedi göğü
Dağları denizleri
Uçmağ ile Tamuyu
Cümle vücudda bulduk. (12)
Bu satırların yazarı olarak belirtmek gerekir ki, Derin Ekolojinin hayvana bakışını arî olarak incelemenin güçlüğü, bu felsefenin en güzel tarafından kaynaklanıyor: “Tüm varolanlar arasında eşitlik…”
Savaş Volkan Genç
KAYNAKLAR
1- Alpagut, B. “İnsan Ekolojisi” TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Ankara Kasım 1979, s.:33-34.
2- Baden, J. Blood T. (Çev: Prof. Dr. İsmail Aktürk) “Ekoloji ve Teşebbüs: Yabani Hayatın Özel Kesimce Yönetimine Doğru”, 25.11.2005,
3- Başağaç, R. T. “Doğa ile Sözleşme - Egosentrizmden Ekosentrizme”, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2004, s.:131-140.
4- Başağaç, R. T. “Hayvan Refahı ve Hayvanların Bilimsel Araştırmalarda Kullanılması”, Türkiye’de Birinci Hayvan Refahı ve Veteriner Hekimliği Eğitimi Konferansı, 93-99, Ankara, 2005 (Tam metin).
5- Başağaç, R. T. R. Öztürk ve A. Koluman “Hayvan-İnsan Sözleşmesi” Üzerine, II. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi, s.:97-104, Kapadokya, 2001 (Tam metin).
6- Cevizci, A. “Etiğe Giriş”, Paradigma Yayınları, İstanbul 2002.
7- Çetin, O. B. “Derin Ekoloji Hareketi Ve Çevre Etiği”
8- Deleuze, G. (Çev: Ulus Baker), “Spinoza Dersleri” 23.12.2005,
9- Ferry, L. (Çev:Turhan Ilgaz) “Ekolojik Yeni Düzen Ağaç, Hayvan ve İnsan”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000.
10- Genç S. V. “Hayvan Hakları Yasası Ne Diyor?”, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Ankara Ağustos 2004, Sayı:441, s.:28-30.
11- İdem, Ş. Toplumsal Ekoloji Nedir? Ne değildir?, 25.11.2005,
12- Kışlalıoğlu, M. Berkes, F. “Çevre ve Ekoloji”, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005.
13- Koçtürk, O. N. “Ekoloji ve Veteriner Hekimliği”, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Yayınları, No:13, Amkara 1975, s.:3-26.
14- Laçiner, Ö. “İnsanlaştıkça”,Birikim Dergisi, Sayı:195, İstanbul Temmuz 2005,s.:7-10.
15- Leopold, A. “The Land Ethic” from “A Sand County Almanac” 08.12.2005,
16- Maclntyre, A. (Çev: Hakkı Hünler, Solmaz Zenyüt Hünler) “Ethik’in Kısa Tarihi, Homerik Çağdan Yirminci Yüzyıla” Paradigma Yayınları, İstanbul 2001.
17- Magee, B. (Çev: Bahadır Sina Şener), “Felsefenin Öyküsü”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2000.
18- Muslu, Y. “Ekoloji ve Çevre Sorunları”, Aktif Yayınevi, İstanbul 2000.
19- Orton, D. “Deep Ecology and Animal Rights A Discussion Paper” 25-11-2005,
20- Özen, A. “Hayvanlarla Olan İlişkimizi Düzenlemede Anahtar Tutum:’Hiç Değilse’…, Türkiye’de Birinci Hayvan Refahı ve Veteriner Hekimliği Eğitimi Konferansı, s.:75-82, Ankara, 2005 (Tam metin).
21- Serres, M. (Çev: Turhan Ilgaz), “Doğayla Sözleşme”, Yapı Kredi Yayınlar, İstanbul 1992.
22- Session, G. Devall, B. “Western Process Metaphysics (Heraclitus, Whitehead, And Spinoza)” Deep Ecology, USA Utah 1985, s.:236-242.
23- Staudenmaier, P. (Çev: Ahmet.A.Aşıcı, Sezgin Ata), “Faşist Ekoloji - Nazi Partisi’nin “Yeşil Kanadı” ve Faşist Ekolojinin Tarihsel Kökenleri”, 21.11.2005,
24- Spinoza, B. (Çev:Hilmi Ziya Ülken), “Etika”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2004.
25- Şahin, Ü. “Ekolojizmi Çevrecilikten Ayırmak: Bir Yeniden Düşünme Denemesi”, 25.11.2005,
26- Şahin, Ü. “Yeşiller ve Hayvan Hakları”, Birikim Dergisi, Sayı:195, İstanbul Temmuz 2005, s.:16.
27- Toker, N. “İnsan Olmayan Varlıklara Karşı Sorumluluk: Etik mi Politik mi?”, Birikim Dergisi, İstanbul Temmuz 2005, Sayı:195, s.: 11-15.
28- TONT, A. S. “Sulak bir Gezegenden Öyküler”, TÜBİTAK Yayınları, Ankara 2001, s.:10-56.
29- Geştalt Psikolojisi, 23.12.2005,
30- Gestalt Psikolojisi, 23.12.2005,
31- Baruch Spinoza, 23.12.2005,
32- Deep Ecology, 22.11.2005
33- Deep Ecology, 25.11.2005
34- Excerpts from the Works of Aldo Leopold, 08.12.2005,
1- Alpagut, B. “İnsan Ekolojisi” TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Ankara Kasım 1979, s.:33-34.
2- Baden, J. Blood T. (Çev: Prof. Dr. İsmail Aktürk) “Ekoloji ve Teşebbüs: Yabani Hayatın Özel Kesimce Yönetimine Doğru”, 25.11.2005,
3- Başağaç, R. T. “Doğa ile Sözleşme - Egosentrizmden Ekosentrizme”, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2004, s.:131-140.
4- Başağaç, R. T. “Hayvan Refahı ve Hayvanların Bilimsel Araştırmalarda Kullanılması”, Türkiye’de Birinci Hayvan Refahı ve Veteriner Hekimliği Eğitimi Konferansı, 93-99, Ankara, 2005 (Tam metin).
5- Başağaç, R. T. R. Öztürk ve A. Koluman “Hayvan-İnsan Sözleşmesi” Üzerine, II. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi, s.:97-104, Kapadokya, 2001 (Tam metin).
6- Cevizci, A. “Etiğe Giriş”, Paradigma Yayınları, İstanbul 2002.
7- Çetin, O. B. “Derin Ekoloji Hareketi Ve Çevre Etiği”
8- Deleuze, G. (Çev: Ulus Baker), “Spinoza Dersleri” 23.12.2005,
9- Ferry, L. (Çev:Turhan Ilgaz) “Ekolojik Yeni Düzen Ağaç, Hayvan ve İnsan”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000.
10- Genç S. V. “Hayvan Hakları Yasası Ne Diyor?”, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Ankara Ağustos 2004, Sayı:441, s.:28-30.
11- İdem, Ş. Toplumsal Ekoloji Nedir? Ne değildir?, 25.11.2005,
12- Kışlalıoğlu, M. Berkes, F. “Çevre ve Ekoloji”, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005.
13- Koçtürk, O. N. “Ekoloji ve Veteriner Hekimliği”, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Yayınları, No:13, Amkara 1975, s.:3-26.
14- Laçiner, Ö. “İnsanlaştıkça”,Birikim Dergisi, Sayı:195, İstanbul Temmuz 2005,s.:7-10.
15- Leopold, A. “The Land Ethic” from “A Sand County Almanac” 08.12.2005,
16- Maclntyre, A. (Çev: Hakkı Hünler, Solmaz Zenyüt Hünler) “Ethik’in Kısa Tarihi, Homerik Çağdan Yirminci Yüzyıla” Paradigma Yayınları, İstanbul 2001.
17- Magee, B. (Çev: Bahadır Sina Şener), “Felsefenin Öyküsü”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2000.
18- Muslu, Y. “Ekoloji ve Çevre Sorunları”, Aktif Yayınevi, İstanbul 2000.
19- Orton, D. “Deep Ecology and Animal Rights A Discussion Paper” 25-11-2005,
20- Özen, A. “Hayvanlarla Olan İlişkimizi Düzenlemede Anahtar Tutum:’Hiç Değilse’…, Türkiye’de Birinci Hayvan Refahı ve Veteriner Hekimliği Eğitimi Konferansı, s.:75-82, Ankara, 2005 (Tam metin).
21- Serres, M. (Çev: Turhan Ilgaz), “Doğayla Sözleşme”, Yapı Kredi Yayınlar, İstanbul 1992.
22- Session, G. Devall, B. “Western Process Metaphysics (Heraclitus, Whitehead, And Spinoza)” Deep Ecology, USA Utah 1985, s.:236-242.
23- Staudenmaier, P. (Çev: Ahmet.A.Aşıcı, Sezgin Ata), “Faşist Ekoloji - Nazi Partisi’nin “Yeşil Kanadı” ve Faşist Ekolojinin Tarihsel Kökenleri”, 21.11.2005,
24- Spinoza, B. (Çev:Hilmi Ziya Ülken), “Etika”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2004.
25- Şahin, Ü. “Ekolojizmi Çevrecilikten Ayırmak: Bir Yeniden Düşünme Denemesi”, 25.11.2005,
26- Şahin, Ü. “Yeşiller ve Hayvan Hakları”, Birikim Dergisi, Sayı:195, İstanbul Temmuz 2005, s.:16.
27- Toker, N. “İnsan Olmayan Varlıklara Karşı Sorumluluk: Etik mi Politik mi?”, Birikim Dergisi, İstanbul Temmuz 2005, Sayı:195, s.: 11-15.
28- TONT, A. S. “Sulak bir Gezegenden Öyküler”, TÜBİTAK Yayınları, Ankara 2001, s.:10-56.
29- Geştalt Psikolojisi, 23.12.2005,
30- Gestalt Psikolojisi, 23.12.2005,
31- Baruch Spinoza, 23.12.2005,
32- Deep Ecology, 22.11.2005
33- Deep Ecology, 25.11.2005
34- Excerpts from the Works of Aldo Leopold, 08.12.2005,