30 Haziran 2008 Pazartesi

Örgütçülüğe Karşı: Örgütlenmenin Teorisi ve de Eleştirisi olarak Anarşizm

En çok sıkıntı veren şeylerden biri ve çoğu kez solcu politik retoriklerin tekrarlanmış klişeler, belirli ve adı olmayan “örgütün” sorgulanmayan zorunluluğuyla ilgilidir. Sol başka her neden bahsederse, her zaman ve sürekli olarak kitlelere veya işçi sınıfına (ya da bugünlerde uyum gruplarına veya azınlıklara) öncülük etmesi ve onları temsil etmesi düşünülen formal örgütlerin yaratımı ve geliştirilmesi olarak tanımlanır. Elbette ki, solcular retoriğin krallığını terk edip, pratiğin krallığına girdiklerinde, örgütün detaylarının neden olağan bir şekilde sol olarak belirtilmediği tamamen belli olur. Örgütsüz insanların belki de büyük ve karmaşık projelerin peşine düştüklerinde pek başarı yakalayamayacaklarını söylemek kolaydır.

Fakat örgüt biçiminin aslında liderler ve altındakiler arasındaki açık bir bölünmeyi içerdiğini ve temsil edilenlerin yerine bir kaç bilinçli liderin onlar adına sorumluluk aldığından dolayı hiyerarşik olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Küçük bir demokrasinin eklenmesi bile bu günlerde iktidar ilişkilerinin o pis kokusunu gizlemek için yeterli değildir.

Hiçbiri çoğu anarşisti şaşırtmamaktadır, çünkü ana akım sol, Jakobenler ve Fransız Devrim’inden bu yana açıkça hiyerarşik, otoriter ve statisttir. Bununla birlikte, anarşistler bile - veya en azından anarşistlerin en solcuları - örgüt fetişizminden muaf olmamışlardır. Yoksulların kendi dünyalarını ellerine geçirmeleri için koşullar yaratmaya yardımcı olan samimi bir ilgiden, solcu örgütlenme zorunluluğu çoğu kez etik olmayan veya iktidara aç otoriter solcular tarafından maalesef zarar verilen ve güveni sarsan sağlıklı bir stratejiden dolayı yanılmaktadırlar.

Samimi radikaller arasındaki formal örgütlenmeye yönelik gittikçe artarak yayılan hayal kırıklığının çoğu kez 200 yıllık yaratıcı olmayan solcu pratiklerin doğrudan bir sonucudur. Fakat solcu örgütlenme pratiği sadece kötü kadro tarafından iyi bir yozlaşma stratejisi değildir. Yerinde aşılanmış daha fazla radikal teori ve değerlerle aynı örgütlenmeyi inşa eden stratejiler, tam olarak kendi kendini yenilgiye uğratan pratikleri üretmeye devam edecektir çünkü altında yatan problemler yapısaldır ve ikincil derecede önemli değildir. Örgütçülük kültü-içinde formal, kitle politikasının ve ekonomik örgütlenmelerin yapısının ve büyümesinin anarşist kendi kendine örgütlenmenin genelleştirilmesini ve teşvik edilmesini öncelikli olarak devraldığı- doğrudan anarşist prensipler ve amaçlarla ters düşer. Örgütçülük otoriter, hiyerarşik ve yabancılaştırıcı pratikleri özendirir ve üretir çünkü bu insanların kendi özgürleşmeleri için kendi kendilerine örgütlenmek zorunda olduğu gibi anarşist bir fikir yerine politik olarak bilinçli militanlar tarafından örgütlenmesi gerektiği fikri üzerinde temellenmektedir.

Tarihsel olarak, anarşist fikir, anarşist teori ve uluslararası anarşist hareket tamamen radikal örgütlenme tarafından yaratılan problemlere eleştirel bir karşılık olarak büyük aşamalar kat etmiştir. Bugün hala, bütün sol anarşistler, devrimci tarihi darmadağın eden bir çok solcu felaketin ikiyüzlülüğünü kopya etmeden kendi projelerini korumak için açıkça otoriter olan statist solun sadece yüzeysel eleştirisine güvenerek son derece problematik örgütçü bir retorik ve pratiği iyileştirme işini üzerlerini almaktadırlar.

Bütün anarşistler tek ana ilkede politik soldan ayrılmaktadır: anarşistler kendi yaşamlarımızın kontrolünü samimi olarak almak için tek olası metot olarak bireysel veya toplumsal kendi kendine etkinlik, kendi kendine idare ve kendi kendine organize olmayı önermektedirler. Politik sol, aksine, kurumsal sosyal koşulları değiştirmek için gerekli politik iktidarı elde etmek amacıyla insanları nesne olarak örgütlemeyi önerirler. Solcuların en radikali, kurumsal koşullardaki böyle bir değişimin kitlelerin kendi kendilerini doğrudan yönetmek için kendi yeterli farkındalıklarını er geç geliştirecekleri imkanını meydana getirmeye yardım edeceğini ekleyecektir. Fakat bu özgürlüğü, elbette ki, belirsiz bir geleceğe ertelenmektedir.

Uluslararası solun hala devam eden parçalanması, anarşistler için örgütlenmenin eleştirisi ve anarşist teoride anarşist hareketin temellerini yeniden keşfetmek ve üzerinde yeniden düşünmek daha önemli hale gelmiştir. Daha fazla solcu ve eski solcu anarşist çevreye sürüklendikçe, anarşizmin devlet iktidarını ele geçirmek gibi açık bir amaç olmadan solculuğun sadece bir biçimi olmadığını hatırlamak gittikçe artarak önem kazanmaktadır. Liderlik kültü, heterojen disiplin, hiyerarşik örgütlenme ve temsiliyetin bütün solcu politik kültürü, otonomi, özgür ilişki, kendi kendine örgütlenme, doğrudan eylem ve kişisel sorumluluk gibi anarşist kültürün tam tersidir. Politik bir iktidar inşa etmek için formal kitle örgütleri yaratmanın solcu pratiği, genelleştirilmiş kendi kendine inisiyatif alınmış ve idare edilmişliği teşvik eden anarşist pratikten tamamen farklı varsayımları ve amaçları içerir.

Sol anarşizmin çeşitli bütün biçimleri, anarşist örgütlenme açılarıyla sol örgütlenme açılarının sentezlenmesine kalkışmayı gerektirir. Ve bütün bu kalkışılan sentezlemeler ideolojik cazibedeki veya pratik güçteki tahmin edilen bir artışla değiş tokuş halinde anarşist teori, pratik ve değerlerin bir miktar kurban etmeyi gerektirir. Fakat anarşistler her zaman büyük risklerde kendi ilkelerini kurban edeceklerdir. Geçmişte bir zamanlar ayaklanma, isyan ve devrime doğru büyük pratik katkılarda bulunmuş olan güçlü sol-anarşist sentezlemeler olmuştur: 19. ve 20. yüzyıl arasında anarko-sendikalizmin en parlak dönemi bunlardan biridir. Fakat bunlar her zaman nihayetinde kendi yenilgilerine yol açan sentezlemelerin kafaları sulandırılan ve karıştıran anarşist yanının bedeline erişmiştir.

İleride olacak bozgunları önlemek için, bizler her zaman mümkün olduğu kadar birkaç uzlaşmayla ve hedeflerimiz üzerine daha açık bir gözle kendi örgütlenmemizin tutarlı ilkeleri üzerinde temellenebiliriz.


Jason McQuinn