26 Ocak 2016 Salı

Postmodernizm Sonrası Anarşizm Üzerine Tezler

Anarşizm,

(1) 1. Devletsiz bir toplumun mümkün ve cazip olduğu doktrin. Demode olmuş. 2. Anarşistlerin ilkesi.

(2) Doğru dürüst anlaşılmış anarşizmin ahlaki bir anlamda standartlar ve değerlerle işi yoktur. Ahlak, devletin topluma dayattığı düşüncedir: özgürlük üzerindeki yabancı ve yabancılaştıran bir kısıtlamadır ve amaç ile aracın yer değiştirilmesidir. Anarşistler için, standartlar ve değerler –çok kullanışlı- yaklaşımlar, kısaltmalar, kolaylıklar olarak iyi anlaşılmıştır. Sosyal deneyim yoluyla kazanılan belirli pratik bir bilgeliği özetleyebilirler. Üstelik, otoritenin kendine hizmet eden emirleri ya da değişen durumlarda bir zamanlar faydalı olmuş ancak artık herhangi bir anarşiste veya iyi bir amaca hizmet etmeyen formülasyonlar olabilirler.

(3) Anarşist standartlar ve değerlerden bahsetmek, o zaman, ille de saçma değildir ancak çoğu kez kaçınılabilir risklere girer. Hristiyanlığa ve dünyevi vekillerine doymuş bir toplumda, risk bu ahlaki kelimelerin geleneksel olarak mutlakiyetçi kullanımı anarşistlerin kullanım biçimine aktarılmasıdır. Standartlarınız ve değerleriniz mi var, yoksa onlar mı size sahip? Anarşistler için ahlakçılığın tehlikeli kelime dağarcığından kaçınmak ve ne istediklerini, neden istediklerini ve neden herkesin istemesini istediklerini doğrudan söylemek genelde daha iyidir (ancak, elbette, ille de veya mutlaka daha iyi değil). Başka bir deyişle, kartlarımızı masaya koymalı.

(4) Standartlar ve değerler gibi, eski ve yeni anarşist "izmler", kısıtlama olarak görülmektense zenginlik olarak görülmektedir. Onlar bizim için varlar, biz onlar için değil. Örneğin başka bir anarşist, feminizm, Marksizm veya İslamdan daha uzakta dururken, şayet ben sendikalizmden ziyade situasyonizme daha çok uzak duruyorsam bu sorun değildir. Nereye uğradığımız ve hatta nereden geldiğimiz nerede olduğumuzdan ve olsa olsa ancak nerede olacağımızdan -veya aynı yerde olup olmayacağımızdan- daha az önemlidir.

(5) Anarko-solculuğu adlandırmak için "1.Tip" deyin. Anarko-kapitalizmi adlandırmak için "2.Tip" deyin. Meta-tipiği ("isimler beni tanımlamaz") adlandırmak için "3.Tip" deyin. 3.Tip anarşist kategorik olarak kategorizasyonu reddediyor. "Varoluşu özden önce gelir" (Sartre). Onun için, hiçbir şey zorunlu olarak zorunlu değildir ve her şey imkan dahilinde mümkündür. O acilciliğin çok zaman aldığını düşünüyor. "O acayip kanatlarıyla uçuyor" (Shocking Blue). Winston Churchill'in eşi bir keresinde eşinin içmesinden şikayet etmişti. Churchill, alkolün kendisine değil kendisinin alkole eşlik ettiği cevabını vermişti. 3. Tip anarşistin kendisi anarşizme değil anarşizm 3. Tip anarşiste eşlik eder ve yaşam kendisinden değil kendisi yaşamdan uzaklaşmaya çalışır. Sevgi gösteren, düşünceli, kendisini onaylayan, yırtıcı bir yönelimin kendisine önerilen 3. Tip’in beceri ve hayal gücü gibi birçok pratik uygulamaları mevcuttur.

(6) Prensipte, evrensel uygulama ilkelerinin reddi evrensel bir uygulamadır. Pratikte, her bireyin kendi sınırları vardır ve şartların gücü değişir. Başarı için bir formül yoktur ve bunun teşhisinin de. Ancak mantık ve deneyim önceden kestirilebilir faydasız oluşun belirli bölgelerinde bölgelerini teşhis eder. Anarşistlerin, misal, seçim politikalarından kaçınması kolay ve akla yatkındır. Bu daha iyidir ama çoğunlukla işten imtina etmek mümkün değildir, bununla beraber aşırı risk olmadan bir iş-yeri direnişine dahil olmak genelde mümkündür. Suç, karaborsa ve vergi kaçırma devlet onaylı sisteme bazen gerçekçi alternatifler ya da tamamlayıcılardır. Herkesin kendi koşullarını açık bir zihinle değerlendirmesi gerekiyor. Yapabildiğinizin en iyisini yapın ve yakalanmamaya çalışın. Anarşistlerin yeterince şehitleri var zaten.

(7) Anarşizm değişim içindedir ve birçok anarşist kaygı duymaktadır. Dünyanın değişmesini savunmak çok kolaydır. Konuşmak kolaydır. Dünyadaki kendi küçük köşenizi değiştirmek kolay değildir. Geleneksel anarşist eğilimler arasındaki farklılıklar önemsizdir çünkü geleneksel anarşist eğilimlerin kendileri önemsizdir. (şu anki amaçlar için ABD hariç hiçbir dikkate değer varlığa sahip görünmeyen ve hatta kalanımızla çok az diyaloğu ve daha az etkisi olan serbest pazar anarşistleri olan 2. Tip'leri önemsemeyelim.) Solun dünya çapında, dönülemez ve vadesi çoktan dolmuş düşüşü anarşistler arasındaki güncel bunalıma zemin hazırlamıştır.

(8) Anarşistlerin bir kimlik krizi vardır. Halen ya da sadece solun solunda mıdırlar? Ya da anarşistler daha fazlası mı ve hatta başka bir şey mi? Anarşistler her zaman, solun geri kalanına onların yaptığından daha fazlasını yaptılar. Sola borçlu herhangi bir anarşist borcunu çoktan eksiksiz ve daha fazlasını ödemiş durumda. Şimdi, nihayet, anarşistler kendileri olabilmek için özgür. Ancak özgürlük korkutucu, belirsiz bir beklentidir, oysa eski biçimler, solcu klişe ve ritüeller, bir çift eski ayakkabı (ağaçtan yapılanlar) gibi rahattır. Dahası, artık bir tehdit teşkil etmediğinden beri, anarko-solcular antika ve efsanevi şanlarını yeniden hatırlayıp sahnelediklerinde devlet baskısı tehlikesinde değildirler. Bu esrar içmek kadar devrimcidir ve devlet aynı nedenden ikisini de tolere eder.

(9) Dünya ne kadar "anarşistiktir"? Bir bakıma, çok anarşistik; bir bakıma, hiç değil. Kropotkin insan toplumunun ve insan yaşamının kendisinin her zaman devlet düzenlerinden ziyade daha çok gönüllü işbirliğine dayandığını iddia ettiği manada çok anarşistiktir. Ciddi olarak devletçi rejimler altında Sovyetler Birliği veya bugünün New York Şehri gibi rejimin kendisi iktidarda kalabilmek ve yaşamın devam etmesini sağlamak için kendi yasalarının alabildiğine ihlal edilmesine dayanmaktadır. Başka bir deyişle, dünya hiç de anarşist değil, çünkü bugün artık hiçbir insan popülasyonunun bir dereceye kadar devlet kontrolüne tabii olmadığı hiçbir yer mevcut değildir. Savaş generallere terk edilmek için çok önemlidir ve anarşi anarşistlere terkedilmek için çok önemlidir. Her taktik, kanıtlanmış hataların oy vermek, kitapları yasaklamak (özellikle benimkileri), rastgele şiddet ve otoriter solla ittifak en kolay kaçınılabilir olanlar olmasına karşın onu denemeye eğilimli herhangi bir insan tarafından denenmeye değerdir. Anarşistler şayet dünyayı devrimleştirmeyi öğrenememişlerse, umarım bazı biçimlerde nasıl devrimleştirilemeyeceğini öğrenmişlerdir. Yetmez, ama bu da bir şeydir.

(10) Önceliklerden bahsetmek, kelimenin arkasındaki ahlaki anlamla daha az yüklü olduğu için, standartlar ve değerlerden bahsetmek de bir ilerlemedir. Fakat yine de önceliklere sahip misiniz, yoksa öncelikler mi size sahip?

(11) Fedakârlık karşı-devrimcidir. Bir nedenden kendisini feda etmeye muktedir birisi bunun için başkasını da feda etmeye muktedirdir. Bu yüzden, kendinden ödün verenler arasında dayanışma mümkün değildir. Fedakâr bir kişiye tam anlamıyla güvenemezsiniz. Onun ne zaman felaket getiren bir sadaka eylemi gerçekleştirebileceğini asla bilemezsiniz.

(12) "Baskıya karşı direniş" -ne güzel ifade! Her solcu gayeyi örtmek için yeterli bir sirk çadırı, lakin budala ve gündelik yaşam devrimiyle daha az ilgili, daha iyi. Mumia'ya Özgürlük! Doğu Timor'a Bağımsızlık! Küba'ya İlaç! Kara mayınlarını yasaklayın! Kirli kitapları yasaklayın! Yaşasın Chiapas! Esrarı legalize edin! Balinaları kurtarın! Nelson Mandela'ya Özgürlük! Beklemek yok, bunları çoktan gerçekleştirdiler, o şimdi devlet başkanı peki herhangi bir anarşistin hayatı aynı olacak mı? Herkes tek bir koşulda diğerlerinin ve herhangi birinin tüm eleştirilerinden çekindiği büyük sirk çadırına hoş geldi. Sen benim dilekçemi imzala, ben de seninkini!

Baskıya karşı yaygın bir mücadelenin kamuda yaratılmış olan imajını sürdürerek, solcular, ancak paradoksal olarak gerçekten paylaştıkları sadece kendi güncel parçalanma, tutarsızlık ve zayıflıklılarını gizlemiyorlar: devletli/sınıflı toplumun asli unsurlarındaki uysallığı da paylaşıyorlar. Toplum illüzyonundan hoşnut olanlar alçakgönüllü memnuniyetsizliklerini ve belki de daha fazlasını kaybetme riskini almaya isteksizler. Bütün gelişmiş sanayileşmiş demokrasiler, makul olan sadık bir solcu muhalefetini tolere etmektedir.


Bob Black

25 Ocak 2016 Pazartesi

Rizom ve Anarşi

Otoriteyle ilişkili her şey yıkılmalı; ilk başta merkez. Çünkü merkezin dili hakim olanın dilidir, egemenin dilidir, anadildir. Çeşitli diyalektler, alt diller, argolar, azınlık dilleridir; baskı altında olan, melez olandır. Anavatan, anayurt, anayasa iktidarın kavramlarıdır. Her şeyin indirgenebileceği, üzerinde temellendirilebileceği tek bir merkez yok. Tek bir kaynaktan çıkarak ayrışıp oluşan bir çokluk yok. Soyağacı, ortak köken, saf nesil arayışı otoriterdir. Karma olan, karışık olan, melez olandır dışlanmışların, azınlıkların alanı; köksüz, kökensiz, kaynaksız olandır.

Merkezi iktidar gibi, merkeze sahip olan muhalefet de otoriterdir. Evrensel hakikat, doğru yok, doğanın, tarihin yasaları yok, tarihin motoru yok. Çıkarının tüm toplumun çıkarıyla özdeş olduğu düşünülen proletarya fikri otoriterdir. Tarihin ereği yok, ereğe yönelik sınıf mücadelesi olarak kavranılan tarih fikri otoriterdir. Evrimci ve ilerlemeci bir çerçeve içinde tahayyül edilen tarihsel kulvarlar ve mecralar otoriterdir. Yapılar, pozisyonlar, noktalar yok, bunlar arasında kesin ayrımlar ve mesafeler yok, sadece bağlantılar, etkileşimler, geçişler akışlar var. Belirli boyutlar yok, bağlantılara göre değişen, çoğalıp azalan boyutlar var.

Her türlü merkez dağılıp parçalanmalı. Merkezin ve hiyerarşinin olduğu yerde otorite de vardır. Merkezsiz, uçucu, hareket halinde oluşumlar ve bunların her an biçim değiştiren bir ağ görünümü sergileyen etkileşimi. Hiçbir sabitlenmeye izin vermeyen, formüle edilemeyen bir ağsal oluşum. Rizom ne midir? Kaos ve anarşidir.

Rizomun öznesi yok, nesnesi yok. Dikey, piramitsel bir yapının tersine yatay bir yayılmayı, açılımı temsil ediyor rizom. Ancak sımsıkı kenetlenmiş bir ağ değil söz konusu olan; kopmalar, kaçışlar, bir yerde sona erip başka bir yerde farklı bir biçimde ortaya çıkabilen yoğunluklar, çoklu girişler var.

Rizom tek'e karşı olduğu gibi ikili karşıtlıklara, düalitelere de karşı. İyi/kötü, iç/dış, öz/biçim, gerçeklik/görünüş vb. ikiliklerin uzağındadır rizom. Çünkü dış iç, iç de dıştır. Kendini karşıtına, ötekine göre tanımlayan her şey otoriterdir, kendine saf ve korunaklı bir alan oluşturarak merkez olaya yönelir. Rizom her an metamorfoza uğrayan, biri diğerine göre bir hiyerarşi ilişkisi içinde bulunmayan 'tek olmayanlar'ın oluşturduğu akışkan bir çokluktur.

Rizom iç ve dış merkezin patlatılmasıdır. Öte yandan rizom egemen otoritenin ‘öteki’yi bir hiyerarşi ilişkisi içinde kendine tabi kılmasına karşıdır. Bu bağlamda rizom, eril merkezin kendinden kaynaklanan, kendiden dışarı çıkarak dişil alanda yine kendini arayan, bu alanda sömürgeleştiğini geri taşıyıp kendisine katarak güçlenen arzusunu yıkar. Rizom kadın/erkek karşıtlığını siler, ‘ara’ cinsel kimliklerin oluşmasına, arzunun üreme ve ahlaktan kopmasına imkân verir. Eril öznenin kasın bedenini nesneleştiren, araçsallaştıran, parçalara ayıran tek katlı arzunun yerine kadının çok katlı arzusunu öne çıkarır. Birbirlerinin her an değişen mecralarında kaybolan, kendine geri dönmek istemeyen, kendi merkezinin varlığını unutan arzulara, arzu akışlarına olanak sağlar.

Rizoma katılan birey; bir ünite, bir merkez olma niteliğini kaybeder. Dış dünyanın bütünlükleri gibi iç dünyanın bütünlükleri de özgürlüğü sınırlar. Rizom içinde birey, kendi iç dünyası üzerinde kurduğu baskıları ortadan kaldırmaya itilir. Dış dünyanın baskıları iç dünyanın baskılarıdır da; ve tersi de söylenebilir. Dış dünyanın azınlıkları bir anlamda içsel dünyanın da azınlıklarıdır. Bu bağlamda rizom içindeki bireyin özerkliği ‘yaralı’ bir özerkliktir ve bu tür bireylerin oluşturduğu otonomlar da otoritenin tahrip etiği bir dünyanın izlerini taşırlar. Otonom kendini tabi kılmak zorunda kaldığı tek erksellik otoritenin ortadan kaldırılmasıdır, bu da kendi kendini de ortadan kaldıran ya da kendi kendini affettiren bir erkselliktir. Bu nedenle otonomlar bir yapı oluşturmazlar, ortaya çıkar ve daha sonra başka biçimler altında yeniden belirmek üzere kaybolurlar. Otonomlar minör, göçebe oluşumlardır ve bu özellikleriyle rizomatik bir görüntü sergilerler. Sadece kendi dışlarındaki merkezlere karşı çıkmakla kalmazlar, kendileri de merkezleşme eğilimlerine girdiklerinde bu kez kendilerini ortadan kaldırırlar. Otonomlarda hiyerarşi yoktur, seçim yoktur, yönetim yoktur, otoriteyle bağlantılı olabilecek hiçbir güç kullanım yoktur. Toplumsal rizom ağacının kopuşlarla malul hareket içinde otonomlar her türlü programatik araçsallığı reddederler.

Rizom kaotik hareketleri nedeniyle anarşik bir görünüm arzeder. Rizomun kalıcı bir yapısı ve formu yoktur, merkezkaç, merkezdışı, sınırdaki hareketliliklerle beslenir. Rizoma tek bir giriş yoktur, farklı boyutlarda çok sayıda giriş vardır ve her bir giriş hareketi rizomu yeni baştan kurar. Rizomdaki kaçış çizgilerinin çokluğu ise onu sürekli olarak bozar. Bu nedenle rizom iktidar ilişkilerinden sıyrılmanın sonsuz biçimler altında tekrarlandığı bir oluşumdur ve bu bağlamda negatif, olumsuzlayıcı bir olgu olarak görünür. Ama dışın iç olduğu, otoriteden arınmış saf ilişkilerin mümkün olmadığı bir dünyada rizom, dışlayıcı ve lekesiz bir oluşum olarak varolamaz. Bu nedenle otoriteyle olan çatışmasında rizomun olumlayıcı boyutlar ve akışlar üretmesi gerekir. Rizom otorite ile otorite karşıtı eğilimler arasındaki çatışanın sürmekte olduğu bir alan olmanın yanı sıra, alternatif ilişkilerin denendiği pozitif bir alandır da. Karşılıklılık, gönüllülük, özerklik ve yardımlaşma temelinde oluşan rizomsal ağ; sıkı ilmikli, yırtık yeri bulunmayan, ezilenleri denetim altında tutmaya yarayan iktidar ağından farklı olarak gevşek, kopuşlar ve yeniden eklenmelerle sürekli biçim değiştiren bir ağdır. Anti-otoriter ilişkilerin her an kendilerini yeniden üretmediği yerlerde ağda yırtılmalar olur ve kaçış çizgileri oluşur. Bu nedenle rizomda mutlak erklere yönelik, kalıcı, kendi varlık alanını koruyucu angajmanlar yoktur. Rizomsal ağın genişlemesi, ancak merkezi ve hiyerarşik eğilimlerin yok edilmesiyle mümkün olur.

Son olarak, rizomun postmodern otoriterliğin temeli olan ağsal iktidar yapılanmasıyla bir ilişkisi yoktur. Anti-merkezci, anti-otoriter eğilimlerin oluşturduğu rizomsal ağ, iktidarı desantralize olmaya zorlar. Devlet merkezli modern iktidardan otoritenin ilaveten toplum içindeki çok sayıda kurumla paylaşıldığı bir tür adem-i merkeziyetçi postmodern iktidara geçiş, yeni toplumsal direnişlerin tüketimin ağsal yapısıyla kuşatılması süreci içinde oluşmuştur. Postmodern toplumun tüketimsel-kuramsal ağı, hiyerarşi ve otorite ilişkilerini ortadan kaldırmaz; ancak, mikro merkezlerden kurulu, otoritenin yer yer esnek yapılanmalarla gizlendiği, merkezler arasındaki kulvarların güvenlik altına alındığı bir sistem oluşturur. Sadece yolara ve hipermarketlere bir göz atmak bile hıza ve tüketime ait ‘özgürlüğün’ yüksek derecede bir denetime ve güvenliğe gereksinim duyduğunu gösterir. Bu nedenle postmodern toplumun merkezden vazgeçip yataylaştığını iddia etmek bir abartmadır. Söz konusu olan merkezi devletin yanı sıra toplumun içinde çok sayıda iktidar merkezinin oluşması ve otorite ilişkilerinin, yeni tüketim ilişkilerini zorlaştıracak olan, eski toplumun gereksiz sertliklerinden arındırılmasıdır. Postmodern tüketim ve otorite ağı her biri dikey olarak örgütlenmiş merkezler arasındaki, trafiğin hızla ve kesintisiz olarak ilerlediği bir düzenli yollar ağıdır. Rizomsal ağ ise postmodern hızı bloke eden tıkanmalardan, ayak izleriyle oluşturulan patikalardan beslenir. Postmodern çoğulculuk, çok kültürlülük, çokrenklilik otoritenin yaygın tüketimsel katılım çerçevesinde yeniden oluşturulmasına hizmet eder. Rizom ise tüketim ve güvenliğin yeni kodlarının denetimi altına girmek istemeyen göçebe hareketlerden oluşur. Otonom oluşumların yersiz yurtsuzluğu buradan gelir. Rizom, postmodern toplumda anarşizmin aldığı yeni direniş biçimidir.


Yaşar Çabuklu