Kapitalizmin inşa ettiği bu işte: et ve kemiğe işlemiş, iktidar laboratuvarlarında inşa edilmiş bir otomasyon. Bilgi teknolojisine dayalı bugünün dünyası makineyi insan düzeyine asla getiremeyeceğini çok iyi biliyor, çünkü hiçbir makine insanın yapabildiklerini asla yapamayacak. Bu yüzden insanı makine düzeyine düşürmeye çalışıyorlar. Onun anlama kapasitesini azaltıyorlar, yavaş yavaş kültürel mirasını mutlak minimuma getiriyorlar ve onun içinde tekdüze arzular yaratıyorlar.
Bahsettiğimiz bu teknolojik süreç ne zaman başladı? Söylendiği gibi sibernetikle mi başladı? Bu tür konularda deneyim sahibi herkes, zavallı Norbert Wiener’in bir sorumluluğu olsa bile, bunun yalnızca elektronik kaplumbağalar ile oynamaya başlamasında olduğunu bilir. Aslında, modern teknoloji yüz sene önce, masum bir İngiliz matematikçisi aritmetik ve iki tabanlı hesaplarla oynamaya başladığı zaman doğdu. Şimdi, bu başlangıcı takip ederek modern teknolojinin muhtelif adımlarını saptamak mümkün. Ama niteliksel bir sıçramanın gerçekleştiği kesin bir an var: yeni teknolojinin elektronik üzerine inşa edilmesi ve sonuç olarak elektroniği mükemmelleştirecek teknolojinin inşa edilmesi ve bütün bunların nasıl evrimleşeceğini görmek imkânsız, çünkü bu yeni teknolojik evreye girişin ne sonuçlar doğuracağını kimse tahmin edemiyor. Sebep-sonuç terimleri ile düşünmenin imkânsız olduğunu anlamalıyız. Örneğin, büyük güçlerin dünyayı havaya uçurmak için atomik potansiyele sahip olduğunu söylemek safça olur; bu gerçek olsa bile. Öylesine dehşet verici, bir kıyamet düşüncesi olan bu fikrin sebep-sonuç hipotezlerine dayanışı eski teknoloji kavramına aittir: bombalar patlar, dünya yok olur. Bizim burada bahsettiğimiz sorun çok daha tehlikeli bir durum olasılığını yaratıyor, çünkü artık bu bir spekülasyon meselesi değil, zaten var olan ve gittikçe gelişen bir durum meselesi ve bu gelişme sebep-sonuç ilkesine dayalı değil, öngörülemez ilişkiler örgüsüne dayalı. Tek bir basit teknolojik keşif, örneğin enerji korumasını sağlayan yeni bir maddenin keşfi, hiçbir vicdanın, bilim adamının öngöremeyeceği bir dizi yıkıcı teknolojik ilişkiye yol açabilir. Yalnızca yeni teknolojileri değil, aynı zamanda eski teknolojileri de etkileyecek, tüm dünyayı kaosa götürebilecek bir dizi yıkıcı ilişkiye yol açabilir. Farklı olan bu işte ve bunun, şimdiki kâbusun yalnızca uzak bir akrabası olan sibernetikle bir ilgisi yok.
Bütün bunların ışığında, uzun bir süredir kendi kendimize sorup duruyoruz: düşmanımızı derinlemesine bilmiyorsak ona nasıl saldırabiliriz? Ama bir düşünürseniz, yanıt o kadar da güç değil. Polise saldırmaktan büyük keyif alıyoruz örneğin, ama kimse bunu yapmak için polis olmuyor. Kendi kendilerini bilgilendiriyorlar: polis nasıl çalışır? Ne tür coplar kullanırlar? Polisin nasıl çalıştığını kabaca anlamak için gereken küçük bilgi kırıntılarını bir araya getiriyoruz. Başka bir deyişle, polise saldırmaya karar verirsek, onlar hakkında belli miktarda bilgi edinmekle sınırlıyoruz kendimizi. Aynı şekilde, yeni teknolojiye saldırmak için de mühendis olmaya gerek yok, bazı temel bilgileri edinmemiz, ona saldırmamızı mümkün kılacak birkaç pratik göstergeyi öğrenmemiz yeterli ve bu düşünceden çok daha önemli bir başka düşünce doğuyor: yeni teknoloji soyut bir şey değil, somut bir şey. Örneğin, uluslararası iletişim sistemi somut bir gerçek. Kafalarımızda soyut bir imge yaratmak için kendini bütün ülkeye yaymak zorunda. Yeni materyaller bu şekilde kullanılıyor, diyelim ki veri iletimi için kablo sistemleri inşa ederek ve teknolojinin bu tarafını bilmek önemli, üretim açısından nasıl çalıştığı değil, tüm ülkeye nasıl yayıldığı önemli. Yani yönlendirme merkezlerinin (bunlardan çok vardır) nerede bulunacağı, iletişim kanallarının nerede olduğu. Bunlar, yoldaşlar, soyut fikirler değildir, fiziksel şeylerdir, belli bir alan kaplayan, kontrol sağlayan nesneler. Bu örnekle sabotajla müdahale etmek çok basittir. Zor olan kabloların nerede olduğunu bulmaktır.
Saldırı için gereken belge ve araştırmaları bulmanın zorluğunu gördük: bir noktada bu vazgeçilmez olur. Bir noktada, teknoloji bilgisi şart olur. Bizim fikrimize göre, gelecek birkaç sene içinde devrimcilerin en büyük sorunu bu olacaktır.
Geleceğin toplumunda, pek çok yoldaşın kendi kendini yöneten toplum olarak bahsettiği toplumda bilgisayarlardan faydalanacak mı, bilmiyorum. Yeni teknolojilerin çoğundan faydalanılıp faydalanılmayacağını bilmek de imkânsız. Aslında, bu farazi geleceğin toplumunda ne olup ne olmayacağını bilmek imkânsız. Bir noktaya kadar bilebildiğimiz tek şey şu anla ve yeni teknolojilerin kullanımının etkileri ile ilgili. Ama bu konuyu zaten tartıştık, bu yüzden tekrarlamanın faydası yok. Anarşistlerin görevi saldırmak, ama kendi örgütsel çıkarları ya da niceliksel büyümeleri açısından değil. Anarşistlerin savunacak sosyal ya da örgütsel kimlikleri yoktur. Yapıları daima resmi olmayan niteliktedir, bu yüzden saldırıları, gerçekleştiği zaman, kendilerini savunmak için (ya da daha kötüsü, kendi propagandalarını yapmak için) değildir, herkese saldıran düşmanlarını yok etmek içindir ve bu saldırma kararında teori ve uygulama birbirine karışır.
Ufukta tarihte benzeri görülmemiş bir kapitalizm türü belirdi. Neo-liberalizmden bahsedildiğini duyduğumuzda, aslında kastedilen budur. Global egemenlikten bahsedildiğini duyduğumuzda, bahsedilen proje budur, eski iktidar kavramı, eski emperyalizm değil. Reel sosyalizm bu proje karşısında, bu muazzam hâkimiyet kapasitesi karşısında yıkıldı. Eski kapitalizm bağlamında böyle bir şey asla olamazdı. Artık dünyanın iki zıt kutba bölünmesine ihtiyaç yok. Yeni kapitalist emperyalizm hayret uyandırıcı türde. Projesi şu: dünyayı dâhil edilen küçük bir çekirdeğin çıkarına, büyük bir dışlanan kitlesi pahasına idare etmek ve bu projeler için olası her tür yöntem zaten kullanılıyor –dünya kadar eski, duruma göre, savaş, baskı uygulama, barbarlık gibi eski yöntemlere ek olarak bahsettiğimiz yeni yöntemler. Bu şekilde, örneğin eski Yugoslavya’da, insanların kapasitelerini olabildiğince azaltmaya yönelik şiddetli bir savaş sürüyor. Sonra, bu mutlak yıkım durumuna, böylesine bir mutlak ve eksiksiz sefalet içinde muazzam bir yardımmış gibi görünecek küçücük bir insani yardım ile müdahale edilecek.
Savaş olmasa eski Yugoslavya gibi ülkelerin ne durumda olacağını düşünün. Batı Avrupa’nın kapılarında, sınırlarımızda, Avrupa Birliği’nin yanı sıra büyük bir barut fıçısı, hiçbir ekonomik müdahalenin Batı tipi tüketimcilik düzeyine çıkartamayacağı sosyal çelişkiler. Tek çözüm savaştı, dünyadaki en eski araç ve bu kullanıldı. Amerikan ve dünya emperyalizmi Somali ve Irak’a müdahale ediyor ama eski Yugoslavya’ya müdahale edecekleri konusunda pek az kuşku var çünkü bu bölgedeki isyan olasılığı sıfıra indirgenmeli. Bu yüzden, duruma göre, ilgili ekonomik ve sosyal bağlama göre, yeni yöntemlere ek olarak eski yöntemler de kullanılıyor.
Büyük dehşet cephanesindeki en eski silahlardan biri ırkçılıktır. Irkçılık ve onunla ilişkili bütün ahlaksızlıklar (neo-nazizm, faşizm vs.) konusunda, bir an için kapitalist yeniden yapılanmanın farklılaştırılmış gelişimine bakalım. Sorunu anlamak için, kapitalist yeniden yapılanmanın sihirli değneğini sallayarak tüm sorunlarını çözemeyeceğini görmemiz şarttır. Kapitalist yeniden yapılanma tüm dünyada pek çok değişik durumla karşı karşıyadır ve bunların her biri değişik sosyal gerilimlere sahiptir. Şimdi, bu sosyal gerilim durumları, her birimizin içinde, derinliklerinde var olan, bir kenara bıraktığımız, defettiğimiz şeylerin yüzeye çıkmasına sebep olmaktadır. Irkçılık, milliyetçilik, farklı olandan, yeni, AIDS, eşcinsel olandan korkmak, hepsi içimizde gizli dürtülerdir. Kültürel üstyapımız, devrimci bilincimiz, bayram kıyafetlerini giydiği zaman onları siler, hepsini saklar. Sonra, bayram kıyafetlerimizi çıkardığımız zaman, bütün bunlar tekrar ortaya çıkmaya başladı. Irkçılık belası her zaman vardı ve kapitalizm onu kullanmaya her zaman hazırdı. Son birkaç sene içinde sosyal gerilimin hızla tırmandığı Almanya gibi yerlerde, bu daimi gelişim içinde oldu. Kapital ırkçılığı kontrol ediyor ve onun bazı taraflarını kullanıyor, ama dünya gücünün genel idaresinin demokratik, tahammülkâr, mümküncü bir doğası olduğu için ondan korkuyor da. Kullanma fikri açısından, kapitalist projenin parçası olan her şey (ideoloji, korku, vs.) var olabilir. Sanayi sonrası kapitalizmin ırkçılığa karşı olduğunu kesin olarak söylemek imkânsızdır. Ana niteliklerinden birkaçını, örneğin demokratik doğasını görebiliyoruz, sonra aniden keşfediyoruz ki belirli bir ülke bağlamında, aynı teknolojik olarak gelişmiş kapitalizm yüz sene önce kullanılan yöntemleri kullanıyor: ırkçılık, Yahudilere zulmedilmesi, milliyetçilik, mezarlıklara saldırı, insanın tasarlayabildiği en nefret edilesi ve iğrenç şeyler. Kapital çok yüzlüdür, ideolojisi her zaman Makyavelisttir; aslanın gücünü, tilkinin sinsiliğini kullanır.
Ama kapitalizmin dünyanın her yerinde kullandığı ana araç yeni teknolojilerdir. Kafamızı karıştıran çok şeyi açıklığa kavuşturmak için bunu biraz düşünmeliyiz, yoldaşlar ve bunu yaparken aynı zamanda bu yeni teknolojileri, yeni sosyal koşullarda, devrim sonrası durumunda, çıkarımıza kullanma yollarını düşünmeliyiz. Eski teknolojilerden yenilerine nasıl niteliksel bir sıçrama yapıldığını hepimiz gördük –yeni teknolojiler derken bilgisayar teknolojilerini, lazerleri, atom ve atom-altı parçacıklarını, yeni malzemeler, insan, hayvan ve bitkilerin genleri ile oynanmasını kastediyoruz. Bu teknolojiler eskilerinden çok farklı ve onlarla pek az ortak noktası var. Eski teknolojiler kendilerini, malzemeyi dönüştürmek ve gerçekliği değiştirmek ile sınırlıyordu. Buna karşın, yeni teknolojiler gerçekliğe işlediler. Onu yalnızca dönüştürmüyorlar, onu yaratıyorlar, moleküler değişiklikleri, olası moleküler dönüşümleri teşvik etmekle yetinmiyorlar, her şeyin ötesinde zihinsel bir dönüşüm yaratıyorlar. Normalde televizyonun nasıl kullanıldığını bir düşünün. İletişim aracı içimize, beynimize işledi. Gerçekliği görme ve anlama kapasitemizi değiştiriyor. Aslında, anarşistlerin çoğu bu modern teknolojiler kalabalığını kullanmamanın mümkün olduğunu düşünmüyor.
Bu konuda süregelen bir tartışma olduğunu biliyorum. Bununla beraber, bu tartışma bir yanlış anlaşmaya dayanıyor. Yani, radikal olarak farklı iki şeye aynıymış gibi yaklaşmaya çalışıyor. Eski devrimci rüya, diyelim ki İspanyol anarko-sendikalizm, iktidara saldırma, iktidarı alt etme, böylece işçi sınıfının üretim araçlarına el koymasını ve onları geleceğin toplumunda daha adil ve özgür bir şekilde kullanmasını sağlama düşüydü. Artık bu yeni teknolojileri daha adil ve özgür bir şekilde kullanmak imkânsız olacak; çünkü önümüzde dünün eski teknolojileri gibi pasif bir şekilde durmuyorlar; dinamikler. Hareket ediyorlar, içimize, derinliklerimize işliyorlar, işlediler bile. Saldırmakta acele etmezsek, saldırmak için neye ihtiyaç duyduğumuzu artık anlayamayacağız ve bizim teknolojileri ele geçirmemiz yerine, teknolojiler bizi ele geçirecek, bir sosyal devrim vakası olmayacak, kapitalizm teknolojik devrimi vakası olacak.
Alfredo Bonanno
Bahsettiğimiz bu teknolojik süreç ne zaman başladı? Söylendiği gibi sibernetikle mi başladı? Bu tür konularda deneyim sahibi herkes, zavallı Norbert Wiener’in bir sorumluluğu olsa bile, bunun yalnızca elektronik kaplumbağalar ile oynamaya başlamasında olduğunu bilir. Aslında, modern teknoloji yüz sene önce, masum bir İngiliz matematikçisi aritmetik ve iki tabanlı hesaplarla oynamaya başladığı zaman doğdu. Şimdi, bu başlangıcı takip ederek modern teknolojinin muhtelif adımlarını saptamak mümkün. Ama niteliksel bir sıçramanın gerçekleştiği kesin bir an var: yeni teknolojinin elektronik üzerine inşa edilmesi ve sonuç olarak elektroniği mükemmelleştirecek teknolojinin inşa edilmesi ve bütün bunların nasıl evrimleşeceğini görmek imkânsız, çünkü bu yeni teknolojik evreye girişin ne sonuçlar doğuracağını kimse tahmin edemiyor. Sebep-sonuç terimleri ile düşünmenin imkânsız olduğunu anlamalıyız. Örneğin, büyük güçlerin dünyayı havaya uçurmak için atomik potansiyele sahip olduğunu söylemek safça olur; bu gerçek olsa bile. Öylesine dehşet verici, bir kıyamet düşüncesi olan bu fikrin sebep-sonuç hipotezlerine dayanışı eski teknoloji kavramına aittir: bombalar patlar, dünya yok olur. Bizim burada bahsettiğimiz sorun çok daha tehlikeli bir durum olasılığını yaratıyor, çünkü artık bu bir spekülasyon meselesi değil, zaten var olan ve gittikçe gelişen bir durum meselesi ve bu gelişme sebep-sonuç ilkesine dayalı değil, öngörülemez ilişkiler örgüsüne dayalı. Tek bir basit teknolojik keşif, örneğin enerji korumasını sağlayan yeni bir maddenin keşfi, hiçbir vicdanın, bilim adamının öngöremeyeceği bir dizi yıkıcı teknolojik ilişkiye yol açabilir. Yalnızca yeni teknolojileri değil, aynı zamanda eski teknolojileri de etkileyecek, tüm dünyayı kaosa götürebilecek bir dizi yıkıcı ilişkiye yol açabilir. Farklı olan bu işte ve bunun, şimdiki kâbusun yalnızca uzak bir akrabası olan sibernetikle bir ilgisi yok.
Bütün bunların ışığında, uzun bir süredir kendi kendimize sorup duruyoruz: düşmanımızı derinlemesine bilmiyorsak ona nasıl saldırabiliriz? Ama bir düşünürseniz, yanıt o kadar da güç değil. Polise saldırmaktan büyük keyif alıyoruz örneğin, ama kimse bunu yapmak için polis olmuyor. Kendi kendilerini bilgilendiriyorlar: polis nasıl çalışır? Ne tür coplar kullanırlar? Polisin nasıl çalıştığını kabaca anlamak için gereken küçük bilgi kırıntılarını bir araya getiriyoruz. Başka bir deyişle, polise saldırmaya karar verirsek, onlar hakkında belli miktarda bilgi edinmekle sınırlıyoruz kendimizi. Aynı şekilde, yeni teknolojiye saldırmak için de mühendis olmaya gerek yok, bazı temel bilgileri edinmemiz, ona saldırmamızı mümkün kılacak birkaç pratik göstergeyi öğrenmemiz yeterli ve bu düşünceden çok daha önemli bir başka düşünce doğuyor: yeni teknoloji soyut bir şey değil, somut bir şey. Örneğin, uluslararası iletişim sistemi somut bir gerçek. Kafalarımızda soyut bir imge yaratmak için kendini bütün ülkeye yaymak zorunda. Yeni materyaller bu şekilde kullanılıyor, diyelim ki veri iletimi için kablo sistemleri inşa ederek ve teknolojinin bu tarafını bilmek önemli, üretim açısından nasıl çalıştığı değil, tüm ülkeye nasıl yayıldığı önemli. Yani yönlendirme merkezlerinin (bunlardan çok vardır) nerede bulunacağı, iletişim kanallarının nerede olduğu. Bunlar, yoldaşlar, soyut fikirler değildir, fiziksel şeylerdir, belli bir alan kaplayan, kontrol sağlayan nesneler. Bu örnekle sabotajla müdahale etmek çok basittir. Zor olan kabloların nerede olduğunu bulmaktır.
Saldırı için gereken belge ve araştırmaları bulmanın zorluğunu gördük: bir noktada bu vazgeçilmez olur. Bir noktada, teknoloji bilgisi şart olur. Bizim fikrimize göre, gelecek birkaç sene içinde devrimcilerin en büyük sorunu bu olacaktır.
Geleceğin toplumunda, pek çok yoldaşın kendi kendini yöneten toplum olarak bahsettiği toplumda bilgisayarlardan faydalanacak mı, bilmiyorum. Yeni teknolojilerin çoğundan faydalanılıp faydalanılmayacağını bilmek de imkânsız. Aslında, bu farazi geleceğin toplumunda ne olup ne olmayacağını bilmek imkânsız. Bir noktaya kadar bilebildiğimiz tek şey şu anla ve yeni teknolojilerin kullanımının etkileri ile ilgili. Ama bu konuyu zaten tartıştık, bu yüzden tekrarlamanın faydası yok. Anarşistlerin görevi saldırmak, ama kendi örgütsel çıkarları ya da niceliksel büyümeleri açısından değil. Anarşistlerin savunacak sosyal ya da örgütsel kimlikleri yoktur. Yapıları daima resmi olmayan niteliktedir, bu yüzden saldırıları, gerçekleştiği zaman, kendilerini savunmak için (ya da daha kötüsü, kendi propagandalarını yapmak için) değildir, herkese saldıran düşmanlarını yok etmek içindir ve bu saldırma kararında teori ve uygulama birbirine karışır.
Ufukta tarihte benzeri görülmemiş bir kapitalizm türü belirdi. Neo-liberalizmden bahsedildiğini duyduğumuzda, aslında kastedilen budur. Global egemenlikten bahsedildiğini duyduğumuzda, bahsedilen proje budur, eski iktidar kavramı, eski emperyalizm değil. Reel sosyalizm bu proje karşısında, bu muazzam hâkimiyet kapasitesi karşısında yıkıldı. Eski kapitalizm bağlamında böyle bir şey asla olamazdı. Artık dünyanın iki zıt kutba bölünmesine ihtiyaç yok. Yeni kapitalist emperyalizm hayret uyandırıcı türde. Projesi şu: dünyayı dâhil edilen küçük bir çekirdeğin çıkarına, büyük bir dışlanan kitlesi pahasına idare etmek ve bu projeler için olası her tür yöntem zaten kullanılıyor –dünya kadar eski, duruma göre, savaş, baskı uygulama, barbarlık gibi eski yöntemlere ek olarak bahsettiğimiz yeni yöntemler. Bu şekilde, örneğin eski Yugoslavya’da, insanların kapasitelerini olabildiğince azaltmaya yönelik şiddetli bir savaş sürüyor. Sonra, bu mutlak yıkım durumuna, böylesine bir mutlak ve eksiksiz sefalet içinde muazzam bir yardımmış gibi görünecek küçücük bir insani yardım ile müdahale edilecek.
Savaş olmasa eski Yugoslavya gibi ülkelerin ne durumda olacağını düşünün. Batı Avrupa’nın kapılarında, sınırlarımızda, Avrupa Birliği’nin yanı sıra büyük bir barut fıçısı, hiçbir ekonomik müdahalenin Batı tipi tüketimcilik düzeyine çıkartamayacağı sosyal çelişkiler. Tek çözüm savaştı, dünyadaki en eski araç ve bu kullanıldı. Amerikan ve dünya emperyalizmi Somali ve Irak’a müdahale ediyor ama eski Yugoslavya’ya müdahale edecekleri konusunda pek az kuşku var çünkü bu bölgedeki isyan olasılığı sıfıra indirgenmeli. Bu yüzden, duruma göre, ilgili ekonomik ve sosyal bağlama göre, yeni yöntemlere ek olarak eski yöntemler de kullanılıyor.
Büyük dehşet cephanesindeki en eski silahlardan biri ırkçılıktır. Irkçılık ve onunla ilişkili bütün ahlaksızlıklar (neo-nazizm, faşizm vs.) konusunda, bir an için kapitalist yeniden yapılanmanın farklılaştırılmış gelişimine bakalım. Sorunu anlamak için, kapitalist yeniden yapılanmanın sihirli değneğini sallayarak tüm sorunlarını çözemeyeceğini görmemiz şarttır. Kapitalist yeniden yapılanma tüm dünyada pek çok değişik durumla karşı karşıyadır ve bunların her biri değişik sosyal gerilimlere sahiptir. Şimdi, bu sosyal gerilim durumları, her birimizin içinde, derinliklerinde var olan, bir kenara bıraktığımız, defettiğimiz şeylerin yüzeye çıkmasına sebep olmaktadır. Irkçılık, milliyetçilik, farklı olandan, yeni, AIDS, eşcinsel olandan korkmak, hepsi içimizde gizli dürtülerdir. Kültürel üstyapımız, devrimci bilincimiz, bayram kıyafetlerini giydiği zaman onları siler, hepsini saklar. Sonra, bayram kıyafetlerimizi çıkardığımız zaman, bütün bunlar tekrar ortaya çıkmaya başladı. Irkçılık belası her zaman vardı ve kapitalizm onu kullanmaya her zaman hazırdı. Son birkaç sene içinde sosyal gerilimin hızla tırmandığı Almanya gibi yerlerde, bu daimi gelişim içinde oldu. Kapital ırkçılığı kontrol ediyor ve onun bazı taraflarını kullanıyor, ama dünya gücünün genel idaresinin demokratik, tahammülkâr, mümküncü bir doğası olduğu için ondan korkuyor da. Kullanma fikri açısından, kapitalist projenin parçası olan her şey (ideoloji, korku, vs.) var olabilir. Sanayi sonrası kapitalizmin ırkçılığa karşı olduğunu kesin olarak söylemek imkânsızdır. Ana niteliklerinden birkaçını, örneğin demokratik doğasını görebiliyoruz, sonra aniden keşfediyoruz ki belirli bir ülke bağlamında, aynı teknolojik olarak gelişmiş kapitalizm yüz sene önce kullanılan yöntemleri kullanıyor: ırkçılık, Yahudilere zulmedilmesi, milliyetçilik, mezarlıklara saldırı, insanın tasarlayabildiği en nefret edilesi ve iğrenç şeyler. Kapital çok yüzlüdür, ideolojisi her zaman Makyavelisttir; aslanın gücünü, tilkinin sinsiliğini kullanır.
Ama kapitalizmin dünyanın her yerinde kullandığı ana araç yeni teknolojilerdir. Kafamızı karıştıran çok şeyi açıklığa kavuşturmak için bunu biraz düşünmeliyiz, yoldaşlar ve bunu yaparken aynı zamanda bu yeni teknolojileri, yeni sosyal koşullarda, devrim sonrası durumunda, çıkarımıza kullanma yollarını düşünmeliyiz. Eski teknolojilerden yenilerine nasıl niteliksel bir sıçrama yapıldığını hepimiz gördük –yeni teknolojiler derken bilgisayar teknolojilerini, lazerleri, atom ve atom-altı parçacıklarını, yeni malzemeler, insan, hayvan ve bitkilerin genleri ile oynanmasını kastediyoruz. Bu teknolojiler eskilerinden çok farklı ve onlarla pek az ortak noktası var. Eski teknolojiler kendilerini, malzemeyi dönüştürmek ve gerçekliği değiştirmek ile sınırlıyordu. Buna karşın, yeni teknolojiler gerçekliğe işlediler. Onu yalnızca dönüştürmüyorlar, onu yaratıyorlar, moleküler değişiklikleri, olası moleküler dönüşümleri teşvik etmekle yetinmiyorlar, her şeyin ötesinde zihinsel bir dönüşüm yaratıyorlar. Normalde televizyonun nasıl kullanıldığını bir düşünün. İletişim aracı içimize, beynimize işledi. Gerçekliği görme ve anlama kapasitemizi değiştiriyor. Aslında, anarşistlerin çoğu bu modern teknolojiler kalabalığını kullanmamanın mümkün olduğunu düşünmüyor.
Bu konuda süregelen bir tartışma olduğunu biliyorum. Bununla beraber, bu tartışma bir yanlış anlaşmaya dayanıyor. Yani, radikal olarak farklı iki şeye aynıymış gibi yaklaşmaya çalışıyor. Eski devrimci rüya, diyelim ki İspanyol anarko-sendikalizm, iktidara saldırma, iktidarı alt etme, böylece işçi sınıfının üretim araçlarına el koymasını ve onları geleceğin toplumunda daha adil ve özgür bir şekilde kullanmasını sağlama düşüydü. Artık bu yeni teknolojileri daha adil ve özgür bir şekilde kullanmak imkânsız olacak; çünkü önümüzde dünün eski teknolojileri gibi pasif bir şekilde durmuyorlar; dinamikler. Hareket ediyorlar, içimize, derinliklerimize işliyorlar, işlediler bile. Saldırmakta acele etmezsek, saldırmak için neye ihtiyaç duyduğumuzu artık anlayamayacağız ve bizim teknolojileri ele geçirmemiz yerine, teknolojiler bizi ele geçirecek, bir sosyal devrim vakası olmayacak, kapitalizm teknolojik devrimi vakası olacak.
Alfredo Bonanno