Eğer Aidat Ödemek ve Üyelik Kartı Taşımam Gerekiyorsa, Sizin Devriminizde Olmak İstemiyorum.
Ben örgütü değil kurtuluşu arzuluyorum. Çoğu solcu bu ikisinin el ele gittiğini iddia ederken veya en azından birincisinin ikinciyi elde etmek için zorunlu olduğunu iddia ederken (ve bazıları için birincisi “Devrimden” sonra bir zaman sönecektir), bana, birincisi çelişkili görünür. Ben mükemmel işleyen bir dünya için savaşmıyorum (daha randımanlı ve adil), ben yönetimi ve işletilmeyi gerektirmeyen bir dünya için savaşıyorum (radikal olarak merkezsizleştirilmiş). Burada Sol ve otonomi ve anarşi için savaşanlar arasında bir çelişki vardır.
Solun politikası (solcu anarşistler de dahil) değim içerisinde imbikten çekilebilseydi, bu “Sosyal Adalet” olurdu – herkes için bir eşitliği (zorunlu olarak politik olduğu halde sosyal ve ekonomik) temin eden sosyal bir sistemin belirsiz bir özlemidir ve bunun ne anlama gelebileceğinin kendilerine özgü fikrini sağlamak/tatbik etmek için zorunlu olan politik bir aygıttır. Fakat sadece insanların yaşamlarını kontrol ederek ve onlarla ilgili olan tüm kararlar insanları asla özgür kılmayacaktır. Bu en azından anarşistler için temel bir kavram olmalıdır, fakat ne yazık ki solcu bir çalışma ve düşünmeye hala bağlı olanlar için değil. Aslında, bu basit düşünceye çok fazla “bireyci” olmaktan veya “gerçekçi” olmamaktan dolayı saldırılmaktadır. Bazı insanların özellikle “lümpen” ve “kitleler” için en iyisinin ne olduğunu bildiğini zannediyorum. Onlar herkesi “doğru” ideolojiye sadık kalan bir altyapıya yerleştirmeyi dilerler (anarşistler nominal değerleri reddetmelidirler): Michael Albert’in (Z Magazine) dediği gibi “iyi ahlak”. Bu “yol” fikirleri bağımsız düşünmenin ve açıklığın bir aşağılanmasıdır ve anarşiye doğrudan karşıtlık içinde durur ve hor görülmeyi hak eder.
Sadece bizler ne için savaştığımızı ve ilgimizin ve becerilerimizin ne olduğunu tamamen anlayabiliyoruz. Bizler aramızda çok az anlamlı bir anlaşma olanlarla yapay bir birlik ve uyum oluşturmak için çok fazla zaman kaybettik. Kendi tüm kararlarını alan merkezsizleştirilmiş otonom gruplar, etkililik ve motive olarak kalması için anahtardır. Ancak kalplerimizden gelen direnişte bunu yerine getirme şansına sahip olabiliriz. Ben, bazı suçluluğa sürülmüş, eleştirmeyen ve hayal gücünden yoksun solcu ve solcu anarşistlerin ilan ettiği gibi “devrim için sadece iki silah” değilim. Ben bir öncü veya “ezilen halklar” için bir ayakucu askeri değilim. Ve ihtiyacımız olan son şey standartlaştırılmak, mekanikleştirilmek ve bu sistemi geliştirmeyi tasarlayan militaristçe yaklaşımlardır...
Ben kendi kurtuluşum için savaşıyorum ve bu ailem, topluluğum, diğerlerinin mücadeleleri ve yaşamın kalan kısmını desteklememi getirir. Bu diğerlerinden öğrenmeyeceğiz, fikirleri paylaşmayacağız veya direniş projelerinde bir araya gelmeyeceğiz anlamına mı geliyor? Elbette hayır, ama bunlar bağlantılıdırlar. Baskı, manipülasyon ve tahakküm olmadan olmak zorundadır. Bunlar geçici ve organik olarak görülmelidir ve devam eden bağlantı kendi otonomimiz pahasına olamaz. Bizlerin yüzeysel ve politik olan ilişkilerin yerine derin ve anlamlı olanlarını getirmemize ihtiyacımız var. Bizler, birinin henüz gerçekte bireyi ve otonomiyi tamamen azaltmak için çalışan ve yüzeysel olarak çeşitliliği kucaklayan “özgürlük”, “eşitlik” veya “Tek Büyük Birlik” benzeri belirsiz sözcüklerdeki kolektif arzularımızı ve mücadelelerimizi kavradığı kurtuluşa “en düşük yaygın payda” yaklaşımından kaçınmak zorundayız.
Bazı anarşistler ve tüm solcular, “işlerin yapılması” ve “insanlara sorumluluk vermek” için büyük monolitik federasyonlar, partiler ve yapıları önerirler. Bizler örgütün ve kontrolün bu fetişleştirilmesini reddetmeliyiz. Kurtuluşumuz politik veya ekonomik yapıya bağımlı olmak zorunda değildir – bu kendi arzularımızdan ve başka bir dünya için savaşmaya istekli olmamızdan gelmelidir. Solcu bir anarşist olan bir arkadaşım onlar halen “bölük pörçükken” insanların nasıl sorumlu tutulacağını öğrenmek istemişti. Verdiğim cevap, birlikte çalıştığın veya yaşadığın insanların örneklerini ve neye bağlı kalabileceğini ya da neye kalamayacağını öğren olmuştu. Eğer onlar halen güvenilmezse, o halde onlara güvenmiyordur. Bu basittir. Bu anlaşmaları uygulamak için bazı hükümler vermek (adjudication) değil, birinin diğerini derin bir biçimde anlamasını sağlamakla gelecektir… devlet aynen böyle işler. İşkencecilere gelince bile, bazıları insanları ilgilendirmek için kurulmuş siyasetler ve bükülmez metotlardan hoşlanacaktırlar, fakat her senaryo farklıdır ve her kurban ve topluluk farklı bir sonucu gerektirir. Bir probleme bir çözümü programatik olarak uygulamaya giriştiğimiz zaman kolay yolu seçmiş oluruz. En etkili sonuca yönelik çalışmak ve bir durum için sorumluluk almak zaman, enerji ve birinin diğerine teslim etmesini gerektirir ve bu o an zor gibi görünürken, sonunda bu genelde en anlamlı olanıdır.
Daha küçük gruplar, büyük örgütler kendilerini devam ettirebilmek için bürokrasiyi gereklileştirirken, katılmış olan bireylerle ilgili olan kararları daha kolay alabilirler. Bunların işlemesini sağlamak için değişmez kararların alınması gerekir ve bu kaçınılmaz şekilde temsiliyete ve hiyerarşiye yol açacaktır. Bundan başka her hangi bir karar alma sürecinde daha da yabancılaşmış olacağız. Bu kendi yaşamlarımızı ellerimize almak için sağlıklı bir model değildir, bu kontrol edilmenin modelidir. Anarşistler olarak, bizlerin kendi kararlarımız ve onların sonuçlarının sorumluluklarını almaya gereksinimimiz var. Bu, sadece kişi düzeyindeki karar verme süreciyle ilgili olmalıyız demek değildir (elbette sadece burada uygulanan kararlar da olsa da), ayrıca küçük ve merkezsiz topluluklar gibi olmalıyız demektir. Burada, kararlar birinden diğerine ve kendi çevremiz etrafına derin bir şekilde dolanmış olan ailemizin, kabilemizin veya kolektifimizin her bir üyesiyle birlikte yüz yüze alınır – eko-sistemlerin işleyişinin ne kadar doğal olduğunu aksettiren bir biyo-bölgesel perspektif. Bizlerin örgütlere ve büyük yapılara uygarlık (teknolojiyi, üretimi, orduyu, kitle toplumunu, küresel gerçekliği kapsayan) olarak bilinen birçok işi korumak istiyorsak ihtiyaç duyarız, fakat şayet bunların hepsini reddedersek, yaşamlarımızı insani bir ölçekteki bir değere taşıyabiliriz.
Ben örgütü değil kurtuluşu arzuluyorum. Çoğu solcu bu ikisinin el ele gittiğini iddia ederken veya en azından birincisinin ikinciyi elde etmek için zorunlu olduğunu iddia ederken (ve bazıları için birincisi “Devrimden” sonra bir zaman sönecektir), bana, birincisi çelişkili görünür. Ben mükemmel işleyen bir dünya için savaşmıyorum (daha randımanlı ve adil), ben yönetimi ve işletilmeyi gerektirmeyen bir dünya için savaşıyorum (radikal olarak merkezsizleştirilmiş). Burada Sol ve otonomi ve anarşi için savaşanlar arasında bir çelişki vardır.
Solun politikası (solcu anarşistler de dahil) değim içerisinde imbikten çekilebilseydi, bu “Sosyal Adalet” olurdu – herkes için bir eşitliği (zorunlu olarak politik olduğu halde sosyal ve ekonomik) temin eden sosyal bir sistemin belirsiz bir özlemidir ve bunun ne anlama gelebileceğinin kendilerine özgü fikrini sağlamak/tatbik etmek için zorunlu olan politik bir aygıttır. Fakat sadece insanların yaşamlarını kontrol ederek ve onlarla ilgili olan tüm kararlar insanları asla özgür kılmayacaktır. Bu en azından anarşistler için temel bir kavram olmalıdır, fakat ne yazık ki solcu bir çalışma ve düşünmeye hala bağlı olanlar için değil. Aslında, bu basit düşünceye çok fazla “bireyci” olmaktan veya “gerçekçi” olmamaktan dolayı saldırılmaktadır. Bazı insanların özellikle “lümpen” ve “kitleler” için en iyisinin ne olduğunu bildiğini zannediyorum. Onlar herkesi “doğru” ideolojiye sadık kalan bir altyapıya yerleştirmeyi dilerler (anarşistler nominal değerleri reddetmelidirler): Michael Albert’in (Z Magazine) dediği gibi “iyi ahlak”. Bu “yol” fikirleri bağımsız düşünmenin ve açıklığın bir aşağılanmasıdır ve anarşiye doğrudan karşıtlık içinde durur ve hor görülmeyi hak eder.
Sadece bizler ne için savaştığımızı ve ilgimizin ve becerilerimizin ne olduğunu tamamen anlayabiliyoruz. Bizler aramızda çok az anlamlı bir anlaşma olanlarla yapay bir birlik ve uyum oluşturmak için çok fazla zaman kaybettik. Kendi tüm kararlarını alan merkezsizleştirilmiş otonom gruplar, etkililik ve motive olarak kalması için anahtardır. Ancak kalplerimizden gelen direnişte bunu yerine getirme şansına sahip olabiliriz. Ben, bazı suçluluğa sürülmüş, eleştirmeyen ve hayal gücünden yoksun solcu ve solcu anarşistlerin ilan ettiği gibi “devrim için sadece iki silah” değilim. Ben bir öncü veya “ezilen halklar” için bir ayakucu askeri değilim. Ve ihtiyacımız olan son şey standartlaştırılmak, mekanikleştirilmek ve bu sistemi geliştirmeyi tasarlayan militaristçe yaklaşımlardır...
Ben kendi kurtuluşum için savaşıyorum ve bu ailem, topluluğum, diğerlerinin mücadeleleri ve yaşamın kalan kısmını desteklememi getirir. Bu diğerlerinden öğrenmeyeceğiz, fikirleri paylaşmayacağız veya direniş projelerinde bir araya gelmeyeceğiz anlamına mı geliyor? Elbette hayır, ama bunlar bağlantılıdırlar. Baskı, manipülasyon ve tahakküm olmadan olmak zorundadır. Bunlar geçici ve organik olarak görülmelidir ve devam eden bağlantı kendi otonomimiz pahasına olamaz. Bizlerin yüzeysel ve politik olan ilişkilerin yerine derin ve anlamlı olanlarını getirmemize ihtiyacımız var. Bizler, birinin henüz gerçekte bireyi ve otonomiyi tamamen azaltmak için çalışan ve yüzeysel olarak çeşitliliği kucaklayan “özgürlük”, “eşitlik” veya “Tek Büyük Birlik” benzeri belirsiz sözcüklerdeki kolektif arzularımızı ve mücadelelerimizi kavradığı kurtuluşa “en düşük yaygın payda” yaklaşımından kaçınmak zorundayız.
Bazı anarşistler ve tüm solcular, “işlerin yapılması” ve “insanlara sorumluluk vermek” için büyük monolitik federasyonlar, partiler ve yapıları önerirler. Bizler örgütün ve kontrolün bu fetişleştirilmesini reddetmeliyiz. Kurtuluşumuz politik veya ekonomik yapıya bağımlı olmak zorunda değildir – bu kendi arzularımızdan ve başka bir dünya için savaşmaya istekli olmamızdan gelmelidir. Solcu bir anarşist olan bir arkadaşım onlar halen “bölük pörçükken” insanların nasıl sorumlu tutulacağını öğrenmek istemişti. Verdiğim cevap, birlikte çalıştığın veya yaşadığın insanların örneklerini ve neye bağlı kalabileceğini ya da neye kalamayacağını öğren olmuştu. Eğer onlar halen güvenilmezse, o halde onlara güvenmiyordur. Bu basittir. Bu anlaşmaları uygulamak için bazı hükümler vermek (adjudication) değil, birinin diğerini derin bir biçimde anlamasını sağlamakla gelecektir… devlet aynen böyle işler. İşkencecilere gelince bile, bazıları insanları ilgilendirmek için kurulmuş siyasetler ve bükülmez metotlardan hoşlanacaktırlar, fakat her senaryo farklıdır ve her kurban ve topluluk farklı bir sonucu gerektirir. Bir probleme bir çözümü programatik olarak uygulamaya giriştiğimiz zaman kolay yolu seçmiş oluruz. En etkili sonuca yönelik çalışmak ve bir durum için sorumluluk almak zaman, enerji ve birinin diğerine teslim etmesini gerektirir ve bu o an zor gibi görünürken, sonunda bu genelde en anlamlı olanıdır.
Daha küçük gruplar, büyük örgütler kendilerini devam ettirebilmek için bürokrasiyi gereklileştirirken, katılmış olan bireylerle ilgili olan kararları daha kolay alabilirler. Bunların işlemesini sağlamak için değişmez kararların alınması gerekir ve bu kaçınılmaz şekilde temsiliyete ve hiyerarşiye yol açacaktır. Bundan başka her hangi bir karar alma sürecinde daha da yabancılaşmış olacağız. Bu kendi yaşamlarımızı ellerimize almak için sağlıklı bir model değildir, bu kontrol edilmenin modelidir. Anarşistler olarak, bizlerin kendi kararlarımız ve onların sonuçlarının sorumluluklarını almaya gereksinimimiz var. Bu, sadece kişi düzeyindeki karar verme süreciyle ilgili olmalıyız demek değildir (elbette sadece burada uygulanan kararlar da olsa da), ayrıca küçük ve merkezsiz topluluklar gibi olmalıyız demektir. Burada, kararlar birinden diğerine ve kendi çevremiz etrafına derin bir şekilde dolanmış olan ailemizin, kabilemizin veya kolektifimizin her bir üyesiyle birlikte yüz yüze alınır – eko-sistemlerin işleyişinin ne kadar doğal olduğunu aksettiren bir biyo-bölgesel perspektif. Bizlerin örgütlere ve büyük yapılara uygarlık (teknolojiyi, üretimi, orduyu, kitle toplumunu, küresel gerçekliği kapsayan) olarak bilinen birçok işi korumak istiyorsak ihtiyaç duyarız, fakat şayet bunların hepsini reddedersek, yaşamlarımızı insani bir ölçekteki bir değere taşıyabiliriz.
Anonim