5 Mayıs 2008 Pazartesi

Radikal Çevrede Bireysel Özgürlük Korkusu

Anarşi, hiç olmazsa bunu kişisel ve kolektif bir amaç olarak savunmuş olanların engin çoğunluğuna göre bireysel ve sosyal bir özgürlük sürecidir. Hem kişisel hem de kolektif seviyelerdeki hakiki özgürlüğe yönelik bu kapsamlı söylemin bir sonucu olarak, anarşistler tarihsel olarak deneyimin her hangi bir seviyesinde hakiki özgürlükten korkan politik sol – liberallerden sosyalistlere ve komünistlere - içinde bulunan yaklaşık herkes tarafından cezalandırılmış veya dalga geçilmiştir. Ama solcuların kendi kötü ve zararlı taraflarının en pisi, irrasyoneli ve rezili, çoğu kez anarşist fikirleri ve kişisel pratiği, bireysel özgürlüğü mahkum etmeye odaklanmıştır. Bunun nedeni anarşistlerin hakiki bireysel özgürlük söylemlerinin, aynı zamanda solcu ideologlar için tehdit eden bir farklılık olurken, anarşistleri politik soldan ayrı koyan kesin farklılıklardan biridir.

Hakiki bireysel düşünce ve eylem özgürlüğü söylemi burada ve şimdi doğrudan doğruya sadece politik otorite ve kurumsal baskı ile tüm politik solun suç ortaklığının karşısına çıkmaz, aynı zamanda her bireyi kendi ve diğerlerinin yaşamlarındaki kişisel özgürlük ve otonomi pratiğinden korkmaya maruz bırakır. Politik solu oluşturan tüm pozisyonların spektrumu, politik kolektivizme dair hem teorik hem de pratik bir söylemi paylaşır - bireysel özgürlük üzerindeki sosyal organizasyonun ayrıcalıklaşması manasında. Bu, bazı sol-anarşistleri bile kapsar, en azından solculuklarını kendi anarşizm söylemlerinin üstüne koyan anarşistleri. Solun çoğu biçimleri – Marksist ve milliyetçi varyantların en otoriterleri dışında – halen bireysel özgürlüğe yüksek değer verdiklerini iddia ederler. Ama bu iddia bile bile aldatıcıdır. Bu, en yüzeysel veya göreli yollar hariç, ciddi olarak alınmamaktadır. Bunun nedeni, solcuların bile bile kendi yaşamları üzerindeki kişisel özerkliklerini bazı seviyelerdeki politik kolektiviteye devretmeleridir: bu politik kolektivite ister politik bir parti olsun, ister politik bir örgüt olsun, ister soyut sosyal sınıf veya Halk kavramı olsun veya ister ulus devletin kendisi olsun. Diğer insanların kendi bireysel ve kolektif yazgılarının efendileri olduğu bir dünyayı düşünmekten çok fazla korkarak, solcular, kendi yaşamları üzerindeki özerkliklerinden vazgeçerler ve bunu sosyal bir grubun patriyarkal (veya bazı durumlarda matriarkal) gücü ile tanımlayarak yaparlar.

Somut insan bireyinin özgürlüğünü gönüllü, zorlanmadan, karşılıklı olarak oluşturulan birliklerde muhafaza ettikleri herhangi biçimlerdeki sosyal örgütlenmeleri düşünemeyen solcular, kendi bireysel yaşamlarını “sosyalin” veya “toplumun” en yüce değerinin hakimiyetine girmek zorunda olmayı talep eden ideolojik bir örgütçülüğe sadakatlerinin andını içerler - ilişkili solcuların varyantlarına bağımlı olan belirli biçimlerdeki örgütlerde ifade edilmiş olduğu gibi. Kendi kişisel özerkliklerinden bile bile vazgeçmiş olanlar doğal olarak diğer herkesin aynısını yapmasından emin olmaya heveslidirler - ister ideolojik dönme, ister tehdit veya zor yoluyla olsun bir veya diğer başka bir yolla. Birinin kimliği politik örgütlenmenin (veya hatta soyut Sınıf veya Toplum fikri) belirli bir biçimine bir kez sıkı bir şekilde bağlandığında, en korkutucusu diğerlerinin, birinin yaşamını kendi özerkliğinden feragat etmiş olduğu politik örgütlenmenin ve/veya ideolojik idealin hakimiyetine sokmayı reddeden inançsız haline gelmesidir. Bu, anarşistlerin çoğu kez otomatik olarak neden korktuğu ve saldırdığının en ilksel nedenlerinden biridir: anarşistler politik otoritelerin ve ideolojilerin istekleri tarafından kendi kendine gururlu ve özgür ve hatta boyun eğmemiş bir şekilde ayakta kalmaya çalışırlar. Ve tehdidi daha da keskin yapmak için, anarşistler herkesi tüm iktidarların suçsuz yıkımına davet ederler (ve aktif olarak azdırırlar).

Bizler, çok fazla sol-anarşistin “toplum” kavrayışlarının zannedilen somut gerçekliğinin hazırlanmasına karşı bir “soyutlama” yerine ister istemez bir varlık olarak somut bireyin kötü yanlarını tutarsızca su yüzüne çıkardığında anarşist çevrenin kendi içerisinde bile bireysel, kişisel özgürlükten bir korkunun varolduğu sonucunu görebiliriz. Tabii ki, hem “birey” hem de “toplum” ideolojik biçimlerde (genelde bağlamsal ve tarihsel olmayan yollarda) kavranabilir ve kullanılabilir. Ama kendi kişisel özerkliklerinden vazgeçenler için, “birey” veya “bireycilik” kategorisi, bağlama veya içeren anlama aldırmayarak, bir sıfat için “soyutun” kronik (ideolojik) kullanımını hak eder. Özellikle, bazı durumlarda, başvurulan “toplum” ve “sosyal” kavramlarının kendilerini pratikte çok çok daha soyutlaştırma eğiliminde olduğunu keşfetmek için fazla bir araştırmaya gerek yoktur. Bunun sebebi, somut yaşayan bireyin temel gerçekliği yadsındığında (ve sürekli olarak soyutlamaya dönüştürüldüğünde), toplumun dayanacağı ne kalmış olur? Problem tüm politik ideoloji biçimleri için aynıdır. Sosyal örgütlenmenin (çoğu kez ulus devlet) bazı seviyelerine yapay olarak diğer her şeyin üzerine hakimiyet kurulduğu üzerinde kemer meydana getiren bir gerçekliğe yükselterek, somutun varlığı, özerk birey, gittikçe artarak soyut ve tek boyutlu roller yoluyla ifadeye dönüşmüş olarak ilerici bir şekilde: kentli, işçi, seçmen, tüketici. Sadece anarşistlerin diğer somut birey ve gruplarla birbirini etkileyen somut, özgür birey kavrayışı hakiki bireysel pratiği ve kolektif özgürlüğü elde edilebilir kılar.


Jason McQuinn