Küreselleşme Karşıtı Hareketin Politikası
İsveç-Göteburg ve İtalya-Cenova'da yaşanan son olayların kanıtladığı üzere, küreselleşme karşıtı hareket sayı, uyumluluk ve etkinlik açılarından şekillenmeye devam edecek (Bu, medyanın şu anda Bush'un ABD ve İsrail tarafından kontrol edilmeyen terörizme karşı başlattığı haçlı seferine bunaltıcı bir şekilde odaklanmasına rağmen olacaktır). Aynı önemde olmak üzere; dünya çapında giderek artan sayıda insan, küreselleşme karşıtı hareketle ilgili çeşitli mesajlar ve hedeflere karşı sempati duymaya başlıyor. Bunun doğrudan bir sonucu olarak ulusal ve uluslararası baskı kuvvetleri giderek aktif, şiddetli ve ölümcül olmaya başlarken; dünya çapında faaliyet gösteren [ard-]niyetli medya ise harekete olumsuzluklar yapıştırmak için fazla mesai yapıyor. Dünya kaynaklarını çalmayı ve sömürmeyi amaçlayan dünyadaki hükümetler ve çokuluslu şirketlerin hiç birisinin yerinde oturup, potansiyel olarak bu kadar güçlü ve hatta potansiyel olarak devrimci olan bu hareketin engellenmeden gelişmesine müsade etmeyeceğini bilenler için bunlar beklenmedik şeyler değiller.
Şiddet pek çok yer ve zamanda en son düşünülen şey olmuştur; ve giderek artan sayıdaki protestocunun kendi yönetimlerine direnmesiyle yüz yüze kalan zengin ve güçlülerin ilk başvurduğu yoldur. Yanıtlar tahmin edilebilir şeyler. Topluma yaptıkları katkıların (ki eğer varsa) üstünde zenginlik elde edenler; nadiren bu servetlerini hırsızlık, rüşvet, yalan, tehdit veya diğer ahlaksızlık ve şiddet biçimlerini yaygın şekilde kullanmadan elde ettiler. Ve hükümette resmi güç konumlarını işgal edenler; buralara samimiyet, duyarlılık, adalet ve şiddet-içermeyen eylemleri sonucunda gelmediler; onlar, seçimleri satın alan (veya akdi takdirde onları iktidara yerleştiren) büyük şirketlerin, güçlü kurumların ve zengin ailelerin talep ettiklerini harfi harfine yerine getirerek oraya geldiler. Bu demektir ki, ilk radikal eylemcinin küresel zirveleri protesto etmeyi düşündüğü anda, efendilerini savunmak üzere çalışan istihbarat ajanlarından oluşan gruplar, gizli polis (FBI, CIA, DIA, BATF, v.b.) ve yerel askeri güçler orada hazır bulunuyorlardı. Bu birimlerin ve polislerin büyük bir kısmı iyi nedenlerle ölümcül silahlar taşırlar - yoğunlaşmış politik güçten; yoğunlaşmış refahtan; kaynakları çıkarılmak için, endüstriyel üretim ve tüketim için dünyanın şirketler tarafından ırzına geçilmesinden; ücretli kölelik ve yasaya boyun eğmeden oluşan statükoyu tehdit eden herkesi hapsetmeye veya öldürmeye hazırlar.
Peki, protestolar düzenleyenlere "Şiddeti Durdurun!" diye seslenen ilk insanlar kimlerdir? Polisler tarafından saldırılan ve dövülen, kimyasal silahlarla zehirlenen, ölümcüllerle olduğu kadar "ölümcül-olmayan" silahlarla vurulanlar mı? Şiddetin ağırlığından acı çekenler mi? Tabii ki hayır. Bu çağrı, - hemen hemen her zaman - polisin, provakatörlerin ve diğer hükümet kontrolündeki silahlı kuvvetlerin protestocuları hedefleyen devasa kitlesel şiddetini destekleyenlerden gelmektedir. Hem kendi açıkladıkları üzere "şiddet-içermeyen" protestoculardan gelen; hem de polisler tarafından saldırıldıklarında, sürüldüklerinde veya kuşatıldıklarında kendilerini savunmak amacıyla çarpışmak üzere güçlerini biriktiren protestoculardan gelen şiddeti durdurun çağrılarına, küreselleşme karşıtı protestolara muhalif olanlar katılmakta gayet şevkli olup, bundan da büyük mutluluk duyarlar. Neden bu böyle?
Devlet otoriteleri, şirket liderleri ve onların satın alınmış-ücretli kitlesel medyasının tek bir ana amacı vardır - günümüzdeki küreselleşme karşıtı yükselişi tökezletmek, aklını karıştırmak ve nihayetinde de dağıtmak ve tamamı ile yok etmek. Onların taktik alanları, kendileri açısından çok fazla yeni sorun yaratmayacak her şeyi içerir. Bu ise kitlesel zihin bulandırma ve yalanlara eşlik eden polis şiddetinin ve yargı baskısının, favori silahlar kümesi olarak kalmaya devam edeceği anlamına geliyor. Kapitalizm ve küreselleşme hakkındaki gerçek onların düşmanı olduğundan, onu karartmak [üstünü kapatmak] için olası her türlü çabayı gösterecektirler. Ve keza bilgi sahibi, alakadar ve aktif nüfus da onların düşmanı olduğu için; şüphe uyandırmadan yapabilecekleri her zaman, protestocuları korkutmak, rahatsız etmek, dövmek, hapse tıkmak ve terörize etmek için her fırsatı değerlendirecektirler.
Bunun küreselleşme karşıtı protestolara sempati duyanlar için her şeyden önemli bir anlamı vardır: doğrudan ve sesli bir şekilde polis şiddetinin sona erdirilmesi çağrısını yapmadan, küreselleşme karşıtı protestoculara "Şiddeti Durdurun!" çağrısı yapan herkes; polislerin, onların idari efendilerinin ve şirketler medyasının ekmeğine yağ sürmektedir.
Kurumların, şirketler medyasının liberal kanadı; küreselleşme karşıtı protestocular arasında bulunan radikal kapitalizm karşıtlarını gözden düşürürken; liberal, ilerici ve pasifist küreselleşmenin-reformu unsurlarını, "sorumlulukları" ("olması gereken güçlere meydan okumakta etkin olmamaları" diye okuyun) yüzünden cesaretlendirmek ve yüceltmek için en ufak fırsatı dahi kaçırmayacaktır. Bunun sebebi ise, şirketler medyasının liberal kanadının gücünü yeniden kazanan radikal direnişin önemini kavramış olmasıdır. Kitlesel medyanın daha muhafazakar olan kanadı ise; aynen "iyiler" arasındaki " kötü polis" ve "iyi polis" rutini gibi, şirketler ve devletler için daha fazla güç talebinde bulunmayan herhangi bir yerdeki herhangi bir protestocuyu suçlayacaktır.
Böylece, liberal medya Greenpeace'in uluslararası şubesi başkanı Anne Summers'ın Sidney Morning Herald'da (23.07.2001) yazdığı aşağıdaki açıklama gibi açıklamaları tamamen hazmedecektir: " ... (küreselleşme karşıtı) hareketin şiddet içeren unsurları kınanmalıdır"; ve hatta [Summers] (tartışılmaz bir görüş olduğunu açıkça düşündüğü) Henry Kissenger'in (dikkate değer bir sayıda ülkede gerçekleştirilen kitlesel katliamlardan sorumlu olan bu kişinin) küreselleşme karşıtı harekete dair yaptığı eleştirileri insanların ciddiye almasını gerektiğini ifade ediyordu. Protestoların içerdiği şiddete karşı yapılan herhangi samimi bir eleştiri, her zaman belirgin bir şekilde (daima çok daha vahşi ve gayri meşru olan) devlet ve şirketler baskısının [kullandığı] kuvvetlerin uyguladığı şiddetin kınanması bağlamında oluşturulmalıdır.
Şiddet pek çok yer ve zamanda en son düşünülen şey olmuştur; ve giderek artan sayıdaki protestocunun kendi yönetimlerine direnmesiyle yüz yüze kalan zengin ve güçlülerin ilk başvurduğu yoldur. Yanıtlar tahmin edilebilir şeyler. Topluma yaptıkları katkıların (ki eğer varsa) üstünde zenginlik elde edenler; nadiren bu servetlerini hırsızlık, rüşvet, yalan, tehdit veya diğer ahlaksızlık ve şiddet biçimlerini yaygın şekilde kullanmadan elde ettiler. Ve hükümette resmi güç konumlarını işgal edenler; buralara samimiyet, duyarlılık, adalet ve şiddet-içermeyen eylemleri sonucunda gelmediler; onlar, seçimleri satın alan (veya akdi takdirde onları iktidara yerleştiren) büyük şirketlerin, güçlü kurumların ve zengin ailelerin talep ettiklerini harfi harfine yerine getirerek oraya geldiler. Bu demektir ki, ilk radikal eylemcinin küresel zirveleri protesto etmeyi düşündüğü anda, efendilerini savunmak üzere çalışan istihbarat ajanlarından oluşan gruplar, gizli polis (FBI, CIA, DIA, BATF, v.b.) ve yerel askeri güçler orada hazır bulunuyorlardı. Bu birimlerin ve polislerin büyük bir kısmı iyi nedenlerle ölümcül silahlar taşırlar - yoğunlaşmış politik güçten; yoğunlaşmış refahtan; kaynakları çıkarılmak için, endüstriyel üretim ve tüketim için dünyanın şirketler tarafından ırzına geçilmesinden; ücretli kölelik ve yasaya boyun eğmeden oluşan statükoyu tehdit eden herkesi hapsetmeye veya öldürmeye hazırlar.
Peki, protestolar düzenleyenlere "Şiddeti Durdurun!" diye seslenen ilk insanlar kimlerdir? Polisler tarafından saldırılan ve dövülen, kimyasal silahlarla zehirlenen, ölümcüllerle olduğu kadar "ölümcül-olmayan" silahlarla vurulanlar mı? Şiddetin ağırlığından acı çekenler mi? Tabii ki hayır. Bu çağrı, - hemen hemen her zaman - polisin, provakatörlerin ve diğer hükümet kontrolündeki silahlı kuvvetlerin protestocuları hedefleyen devasa kitlesel şiddetini destekleyenlerden gelmektedir. Hem kendi açıkladıkları üzere "şiddet-içermeyen" protestoculardan gelen; hem de polisler tarafından saldırıldıklarında, sürüldüklerinde veya kuşatıldıklarında kendilerini savunmak amacıyla çarpışmak üzere güçlerini biriktiren protestoculardan gelen şiddeti durdurun çağrılarına, küreselleşme karşıtı protestolara muhalif olanlar katılmakta gayet şevkli olup, bundan da büyük mutluluk duyarlar. Neden bu böyle?
Devlet otoriteleri, şirket liderleri ve onların satın alınmış-ücretli kitlesel medyasının tek bir ana amacı vardır - günümüzdeki küreselleşme karşıtı yükselişi tökezletmek, aklını karıştırmak ve nihayetinde de dağıtmak ve tamamı ile yok etmek. Onların taktik alanları, kendileri açısından çok fazla yeni sorun yaratmayacak her şeyi içerir. Bu ise kitlesel zihin bulandırma ve yalanlara eşlik eden polis şiddetinin ve yargı baskısının, favori silahlar kümesi olarak kalmaya devam edeceği anlamına geliyor. Kapitalizm ve küreselleşme hakkındaki gerçek onların düşmanı olduğundan, onu karartmak [üstünü kapatmak] için olası her türlü çabayı gösterecektirler. Ve keza bilgi sahibi, alakadar ve aktif nüfus da onların düşmanı olduğu için; şüphe uyandırmadan yapabilecekleri her zaman, protestocuları korkutmak, rahatsız etmek, dövmek, hapse tıkmak ve terörize etmek için her fırsatı değerlendirecektirler.
Bunun küreselleşme karşıtı protestolara sempati duyanlar için her şeyden önemli bir anlamı vardır: doğrudan ve sesli bir şekilde polis şiddetinin sona erdirilmesi çağrısını yapmadan, küreselleşme karşıtı protestoculara "Şiddeti Durdurun!" çağrısı yapan herkes; polislerin, onların idari efendilerinin ve şirketler medyasının ekmeğine yağ sürmektedir.
Kurumların, şirketler medyasının liberal kanadı; küreselleşme karşıtı protestocular arasında bulunan radikal kapitalizm karşıtlarını gözden düşürürken; liberal, ilerici ve pasifist küreselleşmenin-reformu unsurlarını, "sorumlulukları" ("olması gereken güçlere meydan okumakta etkin olmamaları" diye okuyun) yüzünden cesaretlendirmek ve yüceltmek için en ufak fırsatı dahi kaçırmayacaktır. Bunun sebebi ise, şirketler medyasının liberal kanadının gücünü yeniden kazanan radikal direnişin önemini kavramış olmasıdır. Kitlesel medyanın daha muhafazakar olan kanadı ise; aynen "iyiler" arasındaki " kötü polis" ve "iyi polis" rutini gibi, şirketler ve devletler için daha fazla güç talebinde bulunmayan herhangi bir yerdeki herhangi bir protestocuyu suçlayacaktır.
Böylece, liberal medya Greenpeace'in uluslararası şubesi başkanı Anne Summers'ın Sidney Morning Herald'da (23.07.2001) yazdığı aşağıdaki açıklama gibi açıklamaları tamamen hazmedecektir: " ... (küreselleşme karşıtı) hareketin şiddet içeren unsurları kınanmalıdır"; ve hatta [Summers] (tartışılmaz bir görüş olduğunu açıkça düşündüğü) Henry Kissenger'in (dikkate değer bir sayıda ülkede gerçekleştirilen kitlesel katliamlardan sorumlu olan bu kişinin) küreselleşme karşıtı harekete dair yaptığı eleştirileri insanların ciddiye almasını gerektiğini ifade ediyordu. Protestoların içerdiği şiddete karşı yapılan herhangi samimi bir eleştiri, her zaman belirgin bir şekilde (daima çok daha vahşi ve gayri meşru olan) devlet ve şirketler baskısının [kullandığı] kuvvetlerin uyguladığı şiddetin kınanması bağlamında oluşturulmalıdır.
Jason McQuinn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder