Örgüt, Federasyon ve Platformizm üzerine Bazı Düşünceler
Ben otonomi için varım. Anarşi'yi otonomi kelimesiyle eşanlamlı olarak anlıyorum; birinin kendi inançlarını ve arzularını gücün en önemli etkileri veya dışarıdan müdahale olmadan yaşaması ve davranmasıdır; kendi kendine ayakta kalabilmek; kendi içindeki veya bir grup içindeki sınırlarda yaşamaktır. Yeşil bir anarşist olarak, bu otonomi fikri doğal olarak kendi biyo-bölgeselcilik kavramı anlayışıma denk düşmektedir; şimdiki çevremizin sınırlamaları içinde yaşamak; bütün besin ve doygunluğumuzu kendi yerel bölgemizden karşılamak; içinde yaşadığımız bölgenin belirli coğrafyası, mikro-iklimi, eko-sistemi, bitkileri ve hayvanlarına (insanları da kapsayan) en derin bir biçimde ilişkide bulunmak. Bana göre, otonomi ve biyo-bölgeselcilik kavramları hemen hemen birbirleriyle değiştirilebilir kavramlar olabilirler. Benim için, bu kavramlar anarşist deneyimimin temel ilkesidirler. İşte bu yüzden ne zaman anarşistler bir örgütlenmekten bahsetseler şüphelenmeye başlıyorum. Neyi örgütleyecekler? Kimi örgütleyecekler? Neden örgütlenecekler?
Ben örgüte, yönetilmeye ve kontrol edilmeye gereksinim duyulmayan bir dünya için savaşıyorum. Tabi, stratejik olmak adına nasıl direneceğimiz, birlikte nasıl yaşayacağımız ve ailelerimizin, gruplarımızın, hücrelerimizin, uyum gruplarımızın dışındaki insanlarla nasıl ilişkiler geliştirebileceğimiz üzerinde kafa patlatmak da faydalıdır, fakat bu ilişkiler tabiatında zorla veya yüzeysel değil organik olmayı gerektirmektedir. Herhangi anlamlı ve dürüstçe alınan kararlar sadece bu kararları doğrudan yerine getiren insanların oluşturduğu küçük gruplarda alınabilir. Direnişte kurtarıcı olabilmek için (İnandığım şey neden direndiğimdir, adalet gibi kavramlar veya suçluluktan değildir), bizler ne için savaşıyorsak ona doğrudan bağlanmalıyız. Evet, diğer mücadeleler hakkında bilgi edinmek ve desteklemek önemlidir, fakat kendimiz için yedek bir oyuncu olarak değil. Direnişimizin temeli özgürlük için kendi mücadelemizden çıkmak zorundadır ve diğerlerine karşı desteğimiz bu şekilde büyüyebilir.
Evet, kendi dışımızdaki kişi ve gruplarla çalışabiliriz, çalışmalıyız da, ama bunu yaparken kendi otonomimizi ve arzularımızı kurban etmemeli ve başkalarının otonomi ve arzularını tehlikeye atmamalıyız. Bizler belirli veya daha genel projelerde çalışabilir, ortak hedefler veya hadiseler için birleşebiliriz, ama yineliyorum, bu bağlantılar gerçek etkileşim ve dürüstlük üzerinde temellenen ve çıkarların geçici bağlantısı olarak da görülebilen organik bir ilişki olmalıdır. Bu ilişkiler bir kez hoşnutsuzluk, etkisizlik, kaçınılmazlık veya arzulanamazlık yarattığında, bizler bunu kabul etmek için yeterince esnek olmalı ve kendimizi "birlik" hatırına etkileşime zorlamamalıyız. Ayrıca birbirimizle bağlantıların ve birbirimize teslim olmanın zamanla değişebilen farklı düzeyleri de vardır ve gerçek gönüllülükle her şeyi çıkmaza sürükleyebilecek olan nostaljik bir ihtiyaç arasında ayrım yapabilmek önemlidir. Diğerleriyle ilişki içinde bulunmanın organik dinamikleri, soldan veya "radikal" hareketlerin kullandığından daha doğal bir biçim edinmeye başlayabilir, ve bu çoğu kez bir "dayanışma eksikliğinin" yanlış yorumlarıyla ve düşmanlıkla karşılanacaktır. Aslında, insanlarla daha anlamlı düzeylerde ilişkiye geçerek, bizler tipik yüzeysel "aktivist" ilişkilerinden çok daha büyük bir dayanışma (daha etkili ve devrimci mücadeleyle daha ilgili) içindeyiz.
İnsanlarla insan olarak bağlantılar kurmayı diliyorum, ister istemez politik ilişkiler kurmayı değil. Birinin diğerine karşı anlayışlı olması ve derin ilişkiler kurması üzerinde düşünüyorum, bu politikanın sınırlarını aşmak için yardımcı olur. Evet, bazı insanların toprağın, yiyeceğin ve suyun kontrolüne sahip olduğu politiktir ama bu sorun politikayla çözülür anlamına gelmez. Çok sık olarak, Sol, körce Solun ya da dürüst ve "iyi" olarak "İlerlemecilerin" ideolojilerini, ideallerini ve ahlakını kabul edenler olarak gördükleri "diğerlerini" uzaklaştırmıştır (ve bazı durumlar tasfiye etti, savaştı ve hatta katletti ). Çoğu insan Sol ve Sağ ikiliği ile ilgili değildir. Bu terimlerin ikisi de aynı sistemin parçasıdırlar ve bu nedenle anlamsız farklardır. Her ikisi de kendi ideolojik duruşunu otoriter ve çoğu kez devleti onaylamış güç ile destekleyen uzun bir tarihe sahiptir. Bunların ikisini de aynı canavarın farklı yüzleri olarak reddediyorum. Bu terimlerin, her ikisiyle de savaşmamız gerektiği için anarşistlerle hiçbir ilgisi yoktur. Anarşist politikada bile çok fazla yer almış olması kendi kısıtlamalarına sahiptir.
Muhakkak ki, anarşistler ve radikaller arasında örgütlenme veya yaşam tarzcılık hakkındaki hislerimi tartışmak isterim ama çoğu insana göre bu konu dışıdır. Bunun onların gündelik yaşamlarıyla hiçbir alakası yoktur. Yapılmış olması gereken daha derin bağlantılar var. İnsanlarla yaptığım en tatmin edici sohbetlerin, işlerinden ne kadar nefret ettiklerini, birbirimizle ve kendimizle yaşadığımız yabancılaşma, yaşadığımız zehirli dünya, her gün ortaya çıkan yeni hastalıklar ve ilaçlar, çevremizdeki dünyanın yok oluşu, kendimizi besleyeme yetimizi kaybetmemiz, kendi yaşamlarımızın kontrolünü her geçen gün kaybettiğimiz ve hepimizin hissettiği ruhsal boşluk hakkında konuştuğumuz sohbetler olduğunu keşfettim. Bu tartışmalar sadece, insanlık halinin sefilleştiğini ve buna tamamen alıştığımızı, ve politik çözümlerin olamayacağını ve tek ümidimizin farklı düşünme ve yaşama biçimleriyle nasıl bağlantı kuracağımızı gerçekleştirmemizle ilgili olduğunu yeniden kavramama neden olmuştur. Bu benim "aşmış olduğum son durumdur". Liberallerin pisliğini himaye etmeye vaktim yok ve Solun (Anarko-solculuğu da içeren) otoriter ve öncülüğüne tahammülüm yok. "Kitleler" için hiçbir planım yok. İnsanların kendi planlarının olmasını ümit ediyorum ve belki de bazılarımız birlikte çalışacağız. Belki de bizler kendi yaşamlarımızın sorumluluğunu almak için birbirimize yardımcı olacağız, fakat bu mükemmel bir örgüt veya altyapı yaratarak gerçekleşmeyecektir.
Tarih, kişisel deneyim, ve onların temel düzenlemeleri bana birinin diğeriyle ilişkisinin Federasyoncu ve Parti modellerinin özgürleştirici olmadığını aksine olağan bir şekilde manipülasyonu, baskı ve aldatma üzerine temellendiklerini göstermiştir. Bunlar çoğu kez temsili yapılardan oluşur ve iyi niyetlere rağmen çoğu kez hiyerarşiktir. Bazıları belirli bireylere "Genel Sekreterlik" ve "başkanlık" gibi militarist ve emreden unvanları vermeye kadar gitmektedir. On Amaç Programları ve Platformları umutlarımızın ve hayallerimizin asgari ortak paydaları olmakla meşgul olmakta ve bana göre, savaştığım neo-liberal kabusun rahatsız eden bir biçimini yansıtmaktadırlar. Görünüyor ki, bazı anarşistlerin federe olma ihtiyaçları, diğerlerine daha büyük görünmek, kendi perspektif veya inançlarını ya da kurulu olan altyapının ele geçirilmesi gibi ve direnişin kontrol edilmesi gibi sadece tipik bir solcu ideali geçerli kılmak ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Her ne güdülenmede olursa olsun, birbirimizle ve örgütlenme fikirleriyle ilişkili olan bu metotlara eleştirel ve tedbirli bir gözle bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum (ve bu teknoloji, işbölümü, üretim vs. gibi örgütlü ve çizgisel tespitlerle doğrudan bağlantılı olan solcular tarafından hiç sorgulanmamış olmaya devam eden sonsuz soruların detaylanmasına bile başlamaz). Birisi otonomiyi ve biyo-bölgeselciliği hayati anarşist perspektifler olarak önceliğine aldığı için, gücün monolitik bir kitle ideolojisinden değil, sınırsız tutkuların çok boyutlu olarak patlamasından geleceğini hissediyorum.
"Bölünmeler hakkındaki hikayemi duymuşsunuzdur... Onlar hep birlik-beraberlikten bahsederler; ama her zaman söylerim, eğer bir orduysanız, bir okulsanız ve sağlık kurumunun başıysanız ve hükümetin başkanıysanız ve silahlarınız varsa, hangisinin kapıdan çıktığını görürsünüz, bir aslan mı veya birleşmiş 500 fare mi? Benim cevabım 500 fare bir çok hasar ve aksama yaratabilir olur."
Ben örgüte, yönetilmeye ve kontrol edilmeye gereksinim duyulmayan bir dünya için savaşıyorum. Tabi, stratejik olmak adına nasıl direneceğimiz, birlikte nasıl yaşayacağımız ve ailelerimizin, gruplarımızın, hücrelerimizin, uyum gruplarımızın dışındaki insanlarla nasıl ilişkiler geliştirebileceğimiz üzerinde kafa patlatmak da faydalıdır, fakat bu ilişkiler tabiatında zorla veya yüzeysel değil organik olmayı gerektirmektedir. Herhangi anlamlı ve dürüstçe alınan kararlar sadece bu kararları doğrudan yerine getiren insanların oluşturduğu küçük gruplarda alınabilir. Direnişte kurtarıcı olabilmek için (İnandığım şey neden direndiğimdir, adalet gibi kavramlar veya suçluluktan değildir), bizler ne için savaşıyorsak ona doğrudan bağlanmalıyız. Evet, diğer mücadeleler hakkında bilgi edinmek ve desteklemek önemlidir, fakat kendimiz için yedek bir oyuncu olarak değil. Direnişimizin temeli özgürlük için kendi mücadelemizden çıkmak zorundadır ve diğerlerine karşı desteğimiz bu şekilde büyüyebilir.
Evet, kendi dışımızdaki kişi ve gruplarla çalışabiliriz, çalışmalıyız da, ama bunu yaparken kendi otonomimizi ve arzularımızı kurban etmemeli ve başkalarının otonomi ve arzularını tehlikeye atmamalıyız. Bizler belirli veya daha genel projelerde çalışabilir, ortak hedefler veya hadiseler için birleşebiliriz, ama yineliyorum, bu bağlantılar gerçek etkileşim ve dürüstlük üzerinde temellenen ve çıkarların geçici bağlantısı olarak da görülebilen organik bir ilişki olmalıdır. Bu ilişkiler bir kez hoşnutsuzluk, etkisizlik, kaçınılmazlık veya arzulanamazlık yarattığında, bizler bunu kabul etmek için yeterince esnek olmalı ve kendimizi "birlik" hatırına etkileşime zorlamamalıyız. Ayrıca birbirimizle bağlantıların ve birbirimize teslim olmanın zamanla değişebilen farklı düzeyleri de vardır ve gerçek gönüllülükle her şeyi çıkmaza sürükleyebilecek olan nostaljik bir ihtiyaç arasında ayrım yapabilmek önemlidir. Diğerleriyle ilişki içinde bulunmanın organik dinamikleri, soldan veya "radikal" hareketlerin kullandığından daha doğal bir biçim edinmeye başlayabilir, ve bu çoğu kez bir "dayanışma eksikliğinin" yanlış yorumlarıyla ve düşmanlıkla karşılanacaktır. Aslında, insanlarla daha anlamlı düzeylerde ilişkiye geçerek, bizler tipik yüzeysel "aktivist" ilişkilerinden çok daha büyük bir dayanışma (daha etkili ve devrimci mücadeleyle daha ilgili) içindeyiz.
İnsanlarla insan olarak bağlantılar kurmayı diliyorum, ister istemez politik ilişkiler kurmayı değil. Birinin diğerine karşı anlayışlı olması ve derin ilişkiler kurması üzerinde düşünüyorum, bu politikanın sınırlarını aşmak için yardımcı olur. Evet, bazı insanların toprağın, yiyeceğin ve suyun kontrolüne sahip olduğu politiktir ama bu sorun politikayla çözülür anlamına gelmez. Çok sık olarak, Sol, körce Solun ya da dürüst ve "iyi" olarak "İlerlemecilerin" ideolojilerini, ideallerini ve ahlakını kabul edenler olarak gördükleri "diğerlerini" uzaklaştırmıştır (ve bazı durumlar tasfiye etti, savaştı ve hatta katletti ). Çoğu insan Sol ve Sağ ikiliği ile ilgili değildir. Bu terimlerin ikisi de aynı sistemin parçasıdırlar ve bu nedenle anlamsız farklardır. Her ikisi de kendi ideolojik duruşunu otoriter ve çoğu kez devleti onaylamış güç ile destekleyen uzun bir tarihe sahiptir. Bunların ikisini de aynı canavarın farklı yüzleri olarak reddediyorum. Bu terimlerin, her ikisiyle de savaşmamız gerektiği için anarşistlerle hiçbir ilgisi yoktur. Anarşist politikada bile çok fazla yer almış olması kendi kısıtlamalarına sahiptir.
Muhakkak ki, anarşistler ve radikaller arasında örgütlenme veya yaşam tarzcılık hakkındaki hislerimi tartışmak isterim ama çoğu insana göre bu konu dışıdır. Bunun onların gündelik yaşamlarıyla hiçbir alakası yoktur. Yapılmış olması gereken daha derin bağlantılar var. İnsanlarla yaptığım en tatmin edici sohbetlerin, işlerinden ne kadar nefret ettiklerini, birbirimizle ve kendimizle yaşadığımız yabancılaşma, yaşadığımız zehirli dünya, her gün ortaya çıkan yeni hastalıklar ve ilaçlar, çevremizdeki dünyanın yok oluşu, kendimizi besleyeme yetimizi kaybetmemiz, kendi yaşamlarımızın kontrolünü her geçen gün kaybettiğimiz ve hepimizin hissettiği ruhsal boşluk hakkında konuştuğumuz sohbetler olduğunu keşfettim. Bu tartışmalar sadece, insanlık halinin sefilleştiğini ve buna tamamen alıştığımızı, ve politik çözümlerin olamayacağını ve tek ümidimizin farklı düşünme ve yaşama biçimleriyle nasıl bağlantı kuracağımızı gerçekleştirmemizle ilgili olduğunu yeniden kavramama neden olmuştur. Bu benim "aşmış olduğum son durumdur". Liberallerin pisliğini himaye etmeye vaktim yok ve Solun (Anarko-solculuğu da içeren) otoriter ve öncülüğüne tahammülüm yok. "Kitleler" için hiçbir planım yok. İnsanların kendi planlarının olmasını ümit ediyorum ve belki de bazılarımız birlikte çalışacağız. Belki de bizler kendi yaşamlarımızın sorumluluğunu almak için birbirimize yardımcı olacağız, fakat bu mükemmel bir örgüt veya altyapı yaratarak gerçekleşmeyecektir.
Tarih, kişisel deneyim, ve onların temel düzenlemeleri bana birinin diğeriyle ilişkisinin Federasyoncu ve Parti modellerinin özgürleştirici olmadığını aksine olağan bir şekilde manipülasyonu, baskı ve aldatma üzerine temellendiklerini göstermiştir. Bunlar çoğu kez temsili yapılardan oluşur ve iyi niyetlere rağmen çoğu kez hiyerarşiktir. Bazıları belirli bireylere "Genel Sekreterlik" ve "başkanlık" gibi militarist ve emreden unvanları vermeye kadar gitmektedir. On Amaç Programları ve Platformları umutlarımızın ve hayallerimizin asgari ortak paydaları olmakla meşgul olmakta ve bana göre, savaştığım neo-liberal kabusun rahatsız eden bir biçimini yansıtmaktadırlar. Görünüyor ki, bazı anarşistlerin federe olma ihtiyaçları, diğerlerine daha büyük görünmek, kendi perspektif veya inançlarını ya da kurulu olan altyapının ele geçirilmesi gibi ve direnişin kontrol edilmesi gibi sadece tipik bir solcu ideali geçerli kılmak ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Her ne güdülenmede olursa olsun, birbirimizle ve örgütlenme fikirleriyle ilişkili olan bu metotlara eleştirel ve tedbirli bir gözle bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum (ve bu teknoloji, işbölümü, üretim vs. gibi örgütlü ve çizgisel tespitlerle doğrudan bağlantılı olan solcular tarafından hiç sorgulanmamış olmaya devam eden sonsuz soruların detaylanmasına bile başlamaz). Birisi otonomiyi ve biyo-bölgeselciliği hayati anarşist perspektifler olarak önceliğine aldığı için, gücün monolitik bir kitle ideolojisinden değil, sınırsız tutkuların çok boyutlu olarak patlamasından geleceğini hissediyorum.
"Bölünmeler hakkındaki hikayemi duymuşsunuzdur... Onlar hep birlik-beraberlikten bahsederler; ama her zaman söylerim, eğer bir orduysanız, bir okulsanız ve sağlık kurumunun başıysanız ve hükümetin başkanıysanız ve silahlarınız varsa, hangisinin kapıdan çıktığını görürsünüz, bir aslan mı veya birleşmiş 500 fare mi? Benim cevabım 500 fare bir çok hasar ve aksama yaratabilir olur."
Anonim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder