Yetmişlerin sonlarından Seksenlerin başlarına kadar, önde gelen kapitalist ülkelerde sanayi krizdeydi. Fabrika ile üretkenlik arasındaki ilişki hiç bu kadar kötü olmamıştı. “İşçi sendikalarının ve aynı zamanda genel olarak proletaryanın mücadeleleri (özellikle muhtelif devrimci işçi sınıfı yapıları önderliği altındaki daha şiddetli tezahürleri) emek maliyetlerini, kapitalin gelirinden çok yüksek seviyelere çekmişti. Uyum sağlayamayan, işçi ve işe alma maliyetlerini önemli ölçüde azaltmak için gereken güçten yoksun olan “sistem kendi doğal yıkımına doğru gidiyor gibi görünüyordu.”
Ama Seksenlerin ilk yarısında hızlı bir değişim sürecine girildi, sanayi elektronik yönde yeniden yapılanmaya başladı. Birincil ve ikincil üretim sektörleri (sanayi ve tarım) düşüşteydi ve sonuç olarak işgücünde de azalmalar görülüyordu. Üçüncül (hizmet) sektör orantısızca genişlemiş, işten çıkarılanların bir kısmını soğurmuş, böylece kapitalistlerin başka her şeyden çok korktuğu tepkiyi zayıflatmıştı.
Kısacası, onca korkulan isyanlar ve devrimler gerçekleşmedi. Yedek proleter ordusundan tahammül edilmez bir baskı gelmedi. Bunun yerine, her şey sessizce üretim yapılarındaki değişimlere uyum sağladı.
Ağır sanayi eski fabrikaları robotize fabrikalarla değiştirerek şimdiye dek hayal bile edilememiş esneklik düzeylerine, düşük yatırım düzeylerine ulaştı. İşçi maliyetleri azaldı, ama talepte azalmaya yol açmadı, çünkü hizmet sektörü dayanıyor, bir bütün olarak kapitalist sistemin şişmesine yetecek gelir düzeylerini sağlıyordu. İşten çıkarılan işçilerin çoğu, yeni esnek ve hoşgörülü kapitalist dünya içinde geçinmenin bir yolunu buldular.
Ama Seksenlerin ilk yarısında hızlı bir değişim sürecine girildi, sanayi elektronik yönde yeniden yapılanmaya başladı. Birincil ve ikincil üretim sektörleri (sanayi ve tarım) düşüşteydi ve sonuç olarak işgücünde de azalmalar görülüyordu. Üçüncül (hizmet) sektör orantısızca genişlemiş, işten çıkarılanların bir kısmını soğurmuş, böylece kapitalistlerin başka her şeyden çok korktuğu tepkiyi zayıflatmıştı.
Kısacası, onca korkulan isyanlar ve devrimler gerçekleşmedi. Yedek proleter ordusundan tahammül edilmez bir baskı gelmedi. Bunun yerine, her şey sessizce üretim yapılarındaki değişimlere uyum sağladı.
Ağır sanayi eski fabrikaları robotize fabrikalarla değiştirerek şimdiye dek hayal bile edilememiş esneklik düzeylerine, düşük yatırım düzeylerine ulaştı. İşçi maliyetleri azaldı, ama talepte azalmaya yol açmadı, çünkü hizmet sektörü dayanıyor, bir bütün olarak kapitalist sistemin şişmesine yetecek gelir düzeylerini sağlıyordu. İşten çıkarılan işçilerin çoğu, yeni esnek ve hoşgörülü kapitalist dünya içinde geçinmenin bir yolunu buldular.
Yeni üretim ve demokrasi zihniyeti
İşyerindeki yeni esnek zihniyet ortaya çıkmasa bunların hiçbiri mümkün olmazdı: profesyonel kalifikasyonlara duyulan ihtiyacın azalması ve küçük, geçici işlere duyulan talebin artması. Bu, demokratik zihniyetin konsolidasyonu ile uyumluydu.
Orta sınıfların kariyer mitleri ve işçi maaşlarındaki iyileşme sonsuza dek yok oldu. Bütün bunların mümkün olması, her düzeydeki bağlantılı müdahaleler sayesindedir: a) Okullarda, gençlerde daha “şekillendirilebilir” kişilikler yaratmaya uygun, daha az katı öğretim yöntemlerinin uygulanmaya başlanması. Bu onların, ebeveynlerini dehşete düşürecek türden belirsiz bir geleceğe uyum sağlamaları içindi; b) En ileri kapitalist ülkelerin siyasi idaresi. Otoritercilik yerini demokratizasyona bıraktı, insanlara kurgusal seçim ve referandum prosedürleri sundu; c) Üretimde, daha önce de söylediğimiz gibi, profesyonel kalifikasyonların yok oluşu, üreticileri ehli ve esnek kıldı.
Bütün bunlar, zamanın ruhuna uygun şekilde yapıldı. Felsefi ve bilimsel kesinlik düşleri, yerini risk ve cesarete değil kısa dönemli uyuma dayalı, hiçbir şeyin kesin olmadığı ama her şeyin sabit olabileceği ilkesine dayalı “zayıf” modele bıraktı.
Eski ve pek çok açıdan modası geçmiş otoriterciliğin yok olmasına katkıda bulunan demokratik zihniyet aynı zamanda her düzeyde ödün verme eğilimine yol açtı. Bunun sonucu ahlaki bozulma oldu ve zulmedilenlerin vakarı yerini garantili, ama rahatsız edici bir hayatta kalmaya bıraktı. Mücadeleler geriledi ve zayıfladı.
İşyerindeki yeni esnek zihniyet ortaya çıkmasa bunların hiçbiri mümkün olmazdı: profesyonel kalifikasyonlara duyulan ihtiyacın azalması ve küçük, geçici işlere duyulan talebin artması. Bu, demokratik zihniyetin konsolidasyonu ile uyumluydu.
Orta sınıfların kariyer mitleri ve işçi maaşlarındaki iyileşme sonsuza dek yok oldu. Bütün bunların mümkün olması, her düzeydeki bağlantılı müdahaleler sayesindedir: a) Okullarda, gençlerde daha “şekillendirilebilir” kişilikler yaratmaya uygun, daha az katı öğretim yöntemlerinin uygulanmaya başlanması. Bu onların, ebeveynlerini dehşete düşürecek türden belirsiz bir geleceğe uyum sağlamaları içindi; b) En ileri kapitalist ülkelerin siyasi idaresi. Otoritercilik yerini demokratizasyona bıraktı, insanlara kurgusal seçim ve referandum prosedürleri sundu; c) Üretimde, daha önce de söylediğimiz gibi, profesyonel kalifikasyonların yok oluşu, üreticileri ehli ve esnek kıldı.
Bütün bunlar, zamanın ruhuna uygun şekilde yapıldı. Felsefi ve bilimsel kesinlik düşleri, yerini risk ve cesarete değil kısa dönemli uyuma dayalı, hiçbir şeyin kesin olmadığı ama her şeyin sabit olabileceği ilkesine dayalı “zayıf” modele bıraktı.
Eski ve pek çok açıdan modası geçmiş otoriterciliğin yok olmasına katkıda bulunan demokratik zihniyet aynı zamanda her düzeyde ödün verme eğilimine yol açtı. Bunun sonucu ahlaki bozulma oldu ve zulmedilenlerin vakarı yerini garantili, ama rahatsız edici bir hayatta kalmaya bıraktı. Mücadeleler geriledi ve zayıfladı.
Sanayi sonrası kapitalizmi ve Devlet’e karşı isyancı mücadelenin karşısına çıkan engeller
Kuşkusuz yüzleşilmesi gereken bir engel, yukarıda ana hatları çizilen bu biçimsiz, esnek zihniyettir. Bu eski tarz sosyal güvenliğe güven ile karşılaştırılamaz; yalnızca hayatta kalınacak bir iş bulma, olabildiğince az çalışma, sistemin bütün kurallarını kabullenme ve idealleri, projeleri, düşleri ve Ütopyaları küçük görme arzusudur. Kapitalin laboratuvarları bu anlamda örnek niteliğinde bir iş çıkarmıştır. Okul, fabrika, kültür ve spor birleşerek her açıdan ehlileşmiş, acı çekme ve düşmanlarını tanıma yeteneğinden yoksun, düş kuramayan, arzulayamayan, gerçekliği dönüştürmek için mücadele edemeyen ve eyleme geçemeyen bireyler üretmiştir.
İlki ile ilişkili bir başka engel de üretimi bir bütün olarak sanayi sonrası kompleksinin sınırlarına itmeyi içerir. Üreticiler sınıfını parçalamak artık belirsiz bir proje değildir, bir gerçek olmuştur ve genellikle birbiri aleyhine çalışan sayısız küçük sektöre bölünmek bu marjinalliği arttırmaktadır.
Bu, işçi direnişinin geleneksel yapılarını, örneğin işçi partilerini ve sendikalarını hızla geçersiz bir hale getirmektedir. Son seneler eski tarz işçi sendikacılığının gittikçe daha çok kaybolmasına tanık olmuştur ki bunlara bir zamanlar devrime ve kendi kendini idareye ilham verenler de dâhildir. Ama daha da önemlisi, sosyalist Devlet kurduğunu (polis kontrolü ve ideolojik baskı yoluyla) iddia eden komünizmin yıkılışına da tanık olduk.
Yeni kapitalist üretim ve sosyal gerçekliğine karşılık verme yeteneğine sahip bir organizasyonel strateji ortaya çıktığı söylenemez.
İsyancı anarşistlerin, özellikle de benzerlik temelinde bireyler ve gruplar arasında enformel ilişkiler kurulmasına doğru hareket edenlerin önerilerinden doğmuş olabilecek gelişmeler henüz tam olarak ortaya çıkmamıştır. Eski düşünce tarzlarını terk edip yeni organizasyon yöntemleri uygulama gönülsüzlüğü (ki bazı açılardan anlaşılabilirdir bu) sebebiyle yoldaşlar tarafından isteksizce karşılanmıştır.
Daha sonra bu konuda bir şeyler söyleyeceğiz, çünkü bu, Kapital ve Devlet tarafından yaratılan yeni zulüm ve mutlak kontrol yapılarına karşı mücadelede merkezi öneme sahiptir.
Kuşkusuz yüzleşilmesi gereken bir engel, yukarıda ana hatları çizilen bu biçimsiz, esnek zihniyettir. Bu eski tarz sosyal güvenliğe güven ile karşılaştırılamaz; yalnızca hayatta kalınacak bir iş bulma, olabildiğince az çalışma, sistemin bütün kurallarını kabullenme ve idealleri, projeleri, düşleri ve Ütopyaları küçük görme arzusudur. Kapitalin laboratuvarları bu anlamda örnek niteliğinde bir iş çıkarmıştır. Okul, fabrika, kültür ve spor birleşerek her açıdan ehlileşmiş, acı çekme ve düşmanlarını tanıma yeteneğinden yoksun, düş kuramayan, arzulayamayan, gerçekliği dönüştürmek için mücadele edemeyen ve eyleme geçemeyen bireyler üretmiştir.
İlki ile ilişkili bir başka engel de üretimi bir bütün olarak sanayi sonrası kompleksinin sınırlarına itmeyi içerir. Üreticiler sınıfını parçalamak artık belirsiz bir proje değildir, bir gerçek olmuştur ve genellikle birbiri aleyhine çalışan sayısız küçük sektöre bölünmek bu marjinalliği arttırmaktadır.
Bu, işçi direnişinin geleneksel yapılarını, örneğin işçi partilerini ve sendikalarını hızla geçersiz bir hale getirmektedir. Son seneler eski tarz işçi sendikacılığının gittikçe daha çok kaybolmasına tanık olmuştur ki bunlara bir zamanlar devrime ve kendi kendini idareye ilham verenler de dâhildir. Ama daha da önemlisi, sosyalist Devlet kurduğunu (polis kontrolü ve ideolojik baskı yoluyla) iddia eden komünizmin yıkılışına da tanık olduk.
Yeni kapitalist üretim ve sosyal gerçekliğine karşılık verme yeteneğine sahip bir organizasyonel strateji ortaya çıktığı söylenemez.
İsyancı anarşistlerin, özellikle de benzerlik temelinde bireyler ve gruplar arasında enformel ilişkiler kurulmasına doğru hareket edenlerin önerilerinden doğmuş olabilecek gelişmeler henüz tam olarak ortaya çıkmamıştır. Eski düşünce tarzlarını terk edip yeni organizasyon yöntemleri uygulama gönülsüzlüğü (ki bazı açılardan anlaşılabilirdir bu) sebebiyle yoldaşlar tarafından isteksizce karşılanmıştır.
Daha sonra bu konuda bir şeyler söyleyeceğiz, çünkü bu, Kapital ve Devlet tarafından yaratılan yeni zulüm ve mutlak kontrol yapılarına karşı mücadelede merkezi öneme sahiptir.
Teknolojinin yeniden yapılandırılması
Enformasyon teknolojisi, lazerler, atomik ve atom-altı parçacıklar, bir zamanlar düşünülemez hızlarda ve mesafelerde enerji naklini ve tüketimini sağlayan optik kablolar gibi yeni malzemeler, yalnızca tarım ve hayvanlar için değil insan için de düşünülen genetik modifikasyon, vs. temeline dayanan mevcut teknolojik devrim dünyayı değiştirmekle yetinmemektedir. Daha fazlasını yapmıştır. Öyle koşullar yaratmıştır ki öngörülebilir geleceği planlamak, öngörülebilir gelecek için planlar yapmak, yalnızca mevcut durumu sürdürmeyi düşünenler için değil, onu yok etmeyi düşünenler için de imkânsız görünmektedir. Bunun ana sebebi, son 2000 senedir gelişmekte olan ortamın parçası olan ve onunla etkileşime geçen yeni teknolojilerin öngörülemez sonuçlar üretebiliyor olmasıdır ve bu sonuçların bazıları tamamen yıkıcı, atom patlamasının yıkıcı etkilerinin de ötesinde olabilir.
Enformasyon teknolojisi, lazerler, atomik ve atom-altı parçacıklar, bir zamanlar düşünülemez hızlarda ve mesafelerde enerji naklini ve tüketimini sağlayan optik kablolar gibi yeni malzemeler, yalnızca tarım ve hayvanlar için değil insan için de düşünülen genetik modifikasyon, vs. temeline dayanan mevcut teknolojik devrim dünyayı değiştirmekle yetinmemektedir. Daha fazlasını yapmıştır. Öyle koşullar yaratmıştır ki öngörülebilir geleceği planlamak, öngörülebilir gelecek için planlar yapmak, yalnızca mevcut durumu sürdürmeyi düşünenler için değil, onu yok etmeyi düşünenler için de imkânsız görünmektedir. Bunun ana sebebi, son 2000 senedir gelişmekte olan ortamın parçası olan ve onunla etkileşime geçen yeni teknolojilerin öngörülemez sonuçlar üretebiliyor olmasıdır ve bu sonuçların bazıları tamamen yıkıcı, atom patlamasının yıkıcı etkilerinin de ötesinde olabilir.
Siyasi, ekonomik ve askeri yeniden yapılanma
Ekonomi alanında da derin değişimler gerçekleşmektedir. Bu değişimler ileri kapitalist ülkelerde siyasi durumu etkilemekte ve sonuç olarak askeri alanda da etkili olmaktadır.
Sanayi sonrası kapitalizmin yeni uç beylikleri daimi akış içindeki yaygın süreçlerden ve yeni düzenlemelerden çıkmaktadır. Dev fabrikalardaki ağır makinelere bağlı, çeşitli tüketim malları üretebilen durağan üretim kavramı, tarz sahibi, bireysel, kişiselleştirilmiş ürünler ile hızlı değişim ve artan rekabet gibi dâhice bir fikir tarafından geride bırakılmıştır. Sanayi sonrası ürünü vasıflı işçiye gerek duymaz, doğrudan üretim hattına dayalıdır ve onu üreten robotların yeniden programlanması ile üretilir. Bu, stok ve dağıtım maliyetlerinde inanılmaz düşüşler demektir ve modası geçmişliği, satılmamış ürünlerin birikmesini önlemiştir.
Bu gelişme, Seksenlerin başlarında kapital için pek çok yeni olasılık yaratmıştır ve on yılın sonunda artık norm olmuştur. Böylece siyasi durum yeni ekonomik duruma uyum sağlamak için değişmek zorunda kalmıştır.
Bu, seksenlerin sonunda ve doksanların başında yer alan dikkate değer değişimleri açıklar. Bu yeni üretim biçiminin gerekliliklere göre bilenmesi gereken idari katmanların dikkatli seçimine yönelik bir hareket olmuştur. ABD ve Büyük Britanya gibi ileri endüstriyel ülkelerin neden hükümette artan otoritercilik döneminden geçtiklerini ve sonra, artık hepsi global olarak koordine edilen muhtelif ülkelerin ekonomik gerekliliklerine tekabül eden daha çeşitli, esnek bir siyasi idare biçimine geldiklerini bu açıklamaktadır.
Ekonomi alanında da derin değişimler gerçekleşmektedir. Bu değişimler ileri kapitalist ülkelerde siyasi durumu etkilemekte ve sonuç olarak askeri alanda da etkili olmaktadır.
Sanayi sonrası kapitalizmin yeni uç beylikleri daimi akış içindeki yaygın süreçlerden ve yeni düzenlemelerden çıkmaktadır. Dev fabrikalardaki ağır makinelere bağlı, çeşitli tüketim malları üretebilen durağan üretim kavramı, tarz sahibi, bireysel, kişiselleştirilmiş ürünler ile hızlı değişim ve artan rekabet gibi dâhice bir fikir tarafından geride bırakılmıştır. Sanayi sonrası ürünü vasıflı işçiye gerek duymaz, doğrudan üretim hattına dayalıdır ve onu üreten robotların yeniden programlanması ile üretilir. Bu, stok ve dağıtım maliyetlerinde inanılmaz düşüşler demektir ve modası geçmişliği, satılmamış ürünlerin birikmesini önlemiştir.
Bu gelişme, Seksenlerin başlarında kapital için pek çok yeni olasılık yaratmıştır ve on yılın sonunda artık norm olmuştur. Böylece siyasi durum yeni ekonomik duruma uyum sağlamak için değişmek zorunda kalmıştır.
Bu, seksenlerin sonunda ve doksanların başında yer alan dikkate değer değişimleri açıklar. Bu yeni üretim biçiminin gerekliliklere göre bilenmesi gereken idari katmanların dikkatli seçimine yönelik bir hareket olmuştur. ABD ve Büyük Britanya gibi ileri endüstriyel ülkelerin neden hükümette artan otoritercilik döneminden geçtiklerini ve sonra, artık hepsi global olarak koordine edilen muhtelif ülkelerin ekonomik gerekliliklerine tekabül eden daha çeşitli, esnek bir siyasi idare biçimine geldiklerini bu açıklamaktadır.
Fiili sosyalizmin yıkılışı ve muhtelif milliyetçilik biçimlerinin yeniden doğması
Eski kapitalist gerçeklikte, fiili sosyalizm ülkelerinden ihtiyatlı, karşılıklı şüphenin ötesinde bir ilerleme düşünülemezdi. Ama yeni bilgisayarlı, otomasyonlu kapitalizmin doğuşu yalnızca ilerlemeyi mümkün kılmakla kalmadı, aynı zamanda ülkeleri radikal olarak değişmeye zorladı, onları kaçınılmaz ve yakışıksız bir yıkıma itti.
Proleter enternasyonalizmi ve benzeri ideolojik cinaslara dayalı katı otoriter rejimler, artık global olarak koordine edilen üretim yapısının empoze ettiği ihtiyaçlara uyum sağlamakta güçlük çekmektedir.
Kararsız, marjinal bir duruma saplanmak istemiyorlarsa, geriye kalan birkaç otoriter rejimin siyasi idarelerini kararlılıkla demokratikleştirmesi gerekecektir. Esnek olmamak, endüstriyel gelişimin büyük uluslararası ortaklarını katılaşmaya ve o ya da bu şekilde savaş ilan etmeye zorlamaktadır.
İşte bu anlamda ordunun rolü de dikkate değer ölçüde değişmiş, iç baskıyı arttırmış, aynı zamanda ilk kez ABD’de geliştirilen global polis rolünü de üstlenmiştir. Bu muhtemelen, başka krizler kesintiye uğratana ve yeni, ama aynı ölçüde kararsız ve tehlikeli denge biçimleri gerektirene kadar, daha senelerce sürecektir.
Buna dayanarak, milliyetçiliğin yeniden dirilmesi yanında tek bir olumlu, ama sınırlı unsur getirmektedir ve bu da son derece tehlikelidir. Yakın ve özel etkisi, büyük Devlet’lerin devrilmesi ve parçalanmasıdır. Bu yöne giden her hareket, yüzeyde geleneksel, muhafazakâr değerler taşıyor gibi görünse de olumlu karşılanmalıdır.
Diğer faktör, son derece tehlikeli olan, küçük Devlet arasındaki savaşların yayılması riski, hiç görülmemiş bir şiddetle mücadele edilen ve acınası ilkeler ve aynı ölçüde acınası seçenekler adına muazzam acılara yol açmaktadır.
Bu savaşların çoğu daha verimli ve yapısal bir sanayi sonrası kapitalizm biçimine yol açacaktır. Pek çoğu çok-uluslu devlerin kendileri tarafından kontrol edilecek ve yönlendirilecektir. Ama temel olarak bir geçiş durumunu, bir tür sara krizini temsil etmektedirler ve ardından sosyal koşullar eski Devlet organizmasına dair her tür izin yol olacağı yönde ilerleyecektir. Şu anda bunun nasıl olacağını, bugünkü koşulları incelemekle başlayarak ancak tahmin edebiliriz.
Eski kapitalist gerçeklikte, fiili sosyalizm ülkelerinden ihtiyatlı, karşılıklı şüphenin ötesinde bir ilerleme düşünülemezdi. Ama yeni bilgisayarlı, otomasyonlu kapitalizmin doğuşu yalnızca ilerlemeyi mümkün kılmakla kalmadı, aynı zamanda ülkeleri radikal olarak değişmeye zorladı, onları kaçınılmaz ve yakışıksız bir yıkıma itti.
Proleter enternasyonalizmi ve benzeri ideolojik cinaslara dayalı katı otoriter rejimler, artık global olarak koordine edilen üretim yapısının empoze ettiği ihtiyaçlara uyum sağlamakta güçlük çekmektedir.
Kararsız, marjinal bir duruma saplanmak istemiyorlarsa, geriye kalan birkaç otoriter rejimin siyasi idarelerini kararlılıkla demokratikleştirmesi gerekecektir. Esnek olmamak, endüstriyel gelişimin büyük uluslararası ortaklarını katılaşmaya ve o ya da bu şekilde savaş ilan etmeye zorlamaktadır.
İşte bu anlamda ordunun rolü de dikkate değer ölçüde değişmiş, iç baskıyı arttırmış, aynı zamanda ilk kez ABD’de geliştirilen global polis rolünü de üstlenmiştir. Bu muhtemelen, başka krizler kesintiye uğratana ve yeni, ama aynı ölçüde kararsız ve tehlikeli denge biçimleri gerektirene kadar, daha senelerce sürecektir.
Buna dayanarak, milliyetçiliğin yeniden dirilmesi yanında tek bir olumlu, ama sınırlı unsur getirmektedir ve bu da son derece tehlikelidir. Yakın ve özel etkisi, büyük Devlet’lerin devrilmesi ve parçalanmasıdır. Bu yöne giden her hareket, yüzeyde geleneksel, muhafazakâr değerler taşıyor gibi görünse de olumlu karşılanmalıdır.
Diğer faktör, son derece tehlikeli olan, küçük Devlet arasındaki savaşların yayılması riski, hiç görülmemiş bir şiddetle mücadele edilen ve acınası ilkeler ve aynı ölçüde acınası seçenekler adına muazzam acılara yol açmaktadır.
Bu savaşların çoğu daha verimli ve yapısal bir sanayi sonrası kapitalizm biçimine yol açacaktır. Pek çoğu çok-uluslu devlerin kendileri tarafından kontrol edilecek ve yönlendirilecektir. Ama temel olarak bir geçiş durumunu, bir tür sara krizini temsil etmektedirler ve ardından sosyal koşullar eski Devlet organizmasına dair her tür izin yol olacağı yönde ilerleyecektir. Şu anda bunun nasıl olacağını, bugünkü koşulları incelemekle başlayarak ancak tahmin edebiliriz.
İsyancı kitle mücadelesinde anarşist komünizme doğru olası gelişmeler
Direnç ve savunma fonksiyonu olarak büyük işçi sendikaları organizasyonlarının sonu –ve buna tekabül eden, işçi sınıfının yıkılışı- mücadelenin organizasyonu konusunda yeni bir olasılığı görmemize izin vermiştir. Bu dışlananların gerçek kapasitesinden, yani kendilerini şimdiden garantili maaşlar alanının ötesinde bulmuş ya da gelecekte bulacak olan, sömürülenlerin, üretenlerin ve üretmeyenlerin oluşturduğu büyük kitleden doğabilir.
Benzer gruplara ve onların koordinasyonuna dayalı türden, kitlesel isyan için en iyi koşulların yaratılmasına yönelik bir müdahalenin önerilmesi, ilgi duyan yoldaşlar arasında bile sık sık gelip bir duvara çarpar. Pek çok kişi bunu eskimiş, kullanım süresi geçen yüzyılın sonunda bitmiş, bugün kesinlikle modası geçmiş olarak görür ve üretim koşulları, özellikle de fabrika yapısı yüzelli sene önce olduğu gibi kalsa öyle olurdu da. Bu tür yapılar ve onlara tekabül eden işçi sendikası direnişi örgütleri hala var olsa, isyancı proje kuşkusuz uygunsuz kaçardı. Ama bunlar artık yok ve onlarla birlikte var olan zihniyet de kayboldu. Bu zihniyet insanın işine duyduğu saygı, yaptığı işle gurur duyma, bir kariyere sahip olma olarak özetlenebilir. Bir üretici grubuna ait olma ve onunla özdeşleşme duygusuna sahip olma, direniş ve sabotaj, antifaşist eylem vesaire gibi daha sorunlu mücadele biçimleri üzerine düşünme yöntemi olabilecek işçi sendikaları zinciri oluşturma, tamamen geçmişte kalan şeylerdir.
Bütün bu koşullar sonsuza dek yok olmuştur. Her şey radikal olarak değişmiştir. Fabrika zihniyeti dediğimiz şey artık yoktur.
İşçi sendikası kariyeristler ve politikacılar için bir jimnastik salonu haline gelmiştir. Maaş pazarlıkları, işçi maliyetlerini yeni kapital yapılarına adapte etmeyi sağlayacak bir filtre halini almıştır. Parçalanma hızlı fabrikanın ötesine yayılarak tüm sosyal dokuyu etkilemeye, dayanışma bağlarını ve her türlü önemli insan ilişkisini kırmaya, insanları yüzü belirsiz yabancılara, büyük şehirlerin yaşanmaz kargaşasına ya da taşranın ölüm sessizliğine boğulmuş otomatonlara dönüştürmeye başlamıştır. Gerçek çıkarların yerine sosyal mekanizmayı bir arada tutmak için gerekli minimum uyumu garanti etmek amacıyla yaratılmış sanal imajlar konuşmuştur. Televizyon, spor, konserler, sanat ve kültürel aktiviteler, edilgen bir biçimde bir sonraki isyan, bir sonraki kriz, bir sonraki iç savaş ya da her neyse, bunun gibi olayların olmasını bekleyenler için bir ağ oluşturmaktadır.
İsyandan bahsederken aklımızdan çıkarmamamız gereken durum budur. Biz, isyancı ve devrimci anarşistler henüz gerçekleşmemiş bir şeyden değil, zaten olmakta olan bir şeyden bahsediyoruz. Şu anda olmakta olan muazzam dönüşümlerden bihaber hayalperestler gibi, hayata geri getirmeye çalıştığımız uzak bir modelden bahsetmiyoruz. Biz zamanımızı yaşıyoruz. Biz binyıl sonunun çocuklarıyız, önümüzde gördüğümüz radikal toplum dönüşümünde rol alan aktörleriz.
Yalnızca isyancı mücadelenin mümkün olduğunu düşünmekle kalmıyor, geleneksel direnç biçimlerinin tamamen çözülmesi ile karşı karşıya kalmışken, düşmanın dayattığı şartları kabul edip lobotomi geçirmiş köleler, yakın gelecekte efendimiz olacak enformasyon teknolojisi mekanizmalarındaki önemsiz piyonlar olmak istemiyorsak yönelmemiz gereken durum olduğunu düşünüyoruz!
Gittikçe daha geniş dışlanmış katmanları konsensüsten ve sonuç olarak gerçekliği kabullenmekten ya da daha iyi bir gelecek için umut beslemekten uzaklaşıyor. Bir zamanlar kendilerini istikrarlı ve risksiz kabul eden sosyal katmanlar artık işe adanmışlık ya da tüketimin azaltılması ile asla kurtulamayacakları bir kararsızlığın içinde yaşıyorlar.
Direnç ve savunma fonksiyonu olarak büyük işçi sendikaları organizasyonlarının sonu –ve buna tekabül eden, işçi sınıfının yıkılışı- mücadelenin organizasyonu konusunda yeni bir olasılığı görmemize izin vermiştir. Bu dışlananların gerçek kapasitesinden, yani kendilerini şimdiden garantili maaşlar alanının ötesinde bulmuş ya da gelecekte bulacak olan, sömürülenlerin, üretenlerin ve üretmeyenlerin oluşturduğu büyük kitleden doğabilir.
Benzer gruplara ve onların koordinasyonuna dayalı türden, kitlesel isyan için en iyi koşulların yaratılmasına yönelik bir müdahalenin önerilmesi, ilgi duyan yoldaşlar arasında bile sık sık gelip bir duvara çarpar. Pek çok kişi bunu eskimiş, kullanım süresi geçen yüzyılın sonunda bitmiş, bugün kesinlikle modası geçmiş olarak görür ve üretim koşulları, özellikle de fabrika yapısı yüzelli sene önce olduğu gibi kalsa öyle olurdu da. Bu tür yapılar ve onlara tekabül eden işçi sendikası direnişi örgütleri hala var olsa, isyancı proje kuşkusuz uygunsuz kaçardı. Ama bunlar artık yok ve onlarla birlikte var olan zihniyet de kayboldu. Bu zihniyet insanın işine duyduğu saygı, yaptığı işle gurur duyma, bir kariyere sahip olma olarak özetlenebilir. Bir üretici grubuna ait olma ve onunla özdeşleşme duygusuna sahip olma, direniş ve sabotaj, antifaşist eylem vesaire gibi daha sorunlu mücadele biçimleri üzerine düşünme yöntemi olabilecek işçi sendikaları zinciri oluşturma, tamamen geçmişte kalan şeylerdir.
Bütün bu koşullar sonsuza dek yok olmuştur. Her şey radikal olarak değişmiştir. Fabrika zihniyeti dediğimiz şey artık yoktur.
İşçi sendikası kariyeristler ve politikacılar için bir jimnastik salonu haline gelmiştir. Maaş pazarlıkları, işçi maliyetlerini yeni kapital yapılarına adapte etmeyi sağlayacak bir filtre halini almıştır. Parçalanma hızlı fabrikanın ötesine yayılarak tüm sosyal dokuyu etkilemeye, dayanışma bağlarını ve her türlü önemli insan ilişkisini kırmaya, insanları yüzü belirsiz yabancılara, büyük şehirlerin yaşanmaz kargaşasına ya da taşranın ölüm sessizliğine boğulmuş otomatonlara dönüştürmeye başlamıştır. Gerçek çıkarların yerine sosyal mekanizmayı bir arada tutmak için gerekli minimum uyumu garanti etmek amacıyla yaratılmış sanal imajlar konuşmuştur. Televizyon, spor, konserler, sanat ve kültürel aktiviteler, edilgen bir biçimde bir sonraki isyan, bir sonraki kriz, bir sonraki iç savaş ya da her neyse, bunun gibi olayların olmasını bekleyenler için bir ağ oluşturmaktadır.
İsyandan bahsederken aklımızdan çıkarmamamız gereken durum budur. Biz, isyancı ve devrimci anarşistler henüz gerçekleşmemiş bir şeyden değil, zaten olmakta olan bir şeyden bahsediyoruz. Şu anda olmakta olan muazzam dönüşümlerden bihaber hayalperestler gibi, hayata geri getirmeye çalıştığımız uzak bir modelden bahsetmiyoruz. Biz zamanımızı yaşıyoruz. Biz binyıl sonunun çocuklarıyız, önümüzde gördüğümüz radikal toplum dönüşümünde rol alan aktörleriz.
Yalnızca isyancı mücadelenin mümkün olduğunu düşünmekle kalmıyor, geleneksel direnç biçimlerinin tamamen çözülmesi ile karşı karşıya kalmışken, düşmanın dayattığı şartları kabul edip lobotomi geçirmiş köleler, yakın gelecekte efendimiz olacak enformasyon teknolojisi mekanizmalarındaki önemsiz piyonlar olmak istemiyorsak yönelmemiz gereken durum olduğunu düşünüyoruz!
Gittikçe daha geniş dışlanmış katmanları konsensüsten ve sonuç olarak gerçekliği kabullenmekten ya da daha iyi bir gelecek için umut beslemekten uzaklaşıyor. Bir zamanlar kendilerini istikrarlı ve risksiz kabul eden sosyal katmanlar artık işe adanmışlık ya da tüketimin azaltılması ile asla kurtulamayacakları bir kararsızlığın içinde yaşıyorlar.
Devrimci anarşist isyancı örgüt
İnanıyoruz ki geleneksel anlamda örgütlenmiş federasyonlar ve gruplar yerine –artık var olmayan ekonomik ve sosyal yapıların parçası- karşılıklı kişisel bilginin gücüne dayalı benzer gruplar oluşturmalıyız. Bu gruplar düşmana karşı belirli eşgüdümlü eylemleri yürütme yeteneğine sahip olmalı.
Pratik taraflar açısından, gruplar ile bireyler arasında, bu tür eylemleri gerçekleştirmek için gerekli olacak vasıta, dokümantasyon ve başka her şeyi bulmak için işbirliği yapılacaktır. Analiz açısından, yayınlarımızda, toplantılarda ve belirli sorunlar üzerine düzenlenen münazaralarda olabildiğince çok analiz dolaştırmaya çalışıyoruz. Bir isyancı örgütsel yapı, büyük sendikalist örgütlerde ya da resmi federasyon hareketlerinde tipik olarak görülen periyodik kongre fikri çevresinde dönmez. Onun referans noktaları, bu mücadeleler sınıf düşmanlarına saldırı da olsalar, düşünme ve teorik arayış anları da mücadeledeki durumların bütünü tarafından sağlanır.
O zaman benzer gruplar temel çekirdeklerin oluşturulmasına katkıda bulunabilir. Bu yapıların amacı, yakın mücadeleler kapsamında, eski işçi sendikaları direniş örgütlerinin yerini almaktır –ki buna anarko-sendikalist ideoloji üzerinde ısrar edenler de dâhildir. Temel çekirdeklerin eylem alanı, sınıf hâkimiyetinin dâhil edilenler ile dışlananlar arasında bir ayrım yarattığı her durum olacaktır.
Temel çekirdekler hemen hemen her zaman isyancı analistlerin itici eylemlerinin bir sonucu olarak oluşturulur, ama yalnızca anarşistlerden oluşmaz. Toplantılarda, anarşistler sınıf hedeflerinin ana hatlarını çizme işini üstlenmelidir.
Aynı hedefe sahip yapılar arasında eşgüdüm sağlama amaçlı bir dizi temel çekirdek oluşturulabilir. Bu özel örgütsel yapılar daimi çatışma, kendi kendini idare ve saldırı ilkelerine dayalıdır.
Daimi çatışma derken, sınıf hâkimiyetine ve bunu yaratmaktan sorumlu olanlara karşı kesintisiz mücadeleyi kastediyoruz. Kendi kendini idare derken her tür partiden, işçi sendikasından ve himayeden bağımsız olmayı, aynı zamanda mücadeleyi yalnızca kendiliğinden katkı temelinde örgütlemek ve sürdürmek için gerekli araçları bulmayı kastediyor.
Saldırı derken düşmanlar her tür pazarlığın, aracılığın, uzlaşmanın ya da ödünün reddedilmesini kastediyoruz.
Benzer grupların ve temel çekirdeklerin eylem alanı kitle mücadeleleridir.
Bu mücadeleler hemen hemen her zaman bir ara dönem olmuştur, yani doğrudan, hemen yıkım etkileri yoktur. Genelde basit hedefler önerirler, ama mücadeleyi daha geniş amaçlara doğru geliştirmek için daha fazla güç edinmek amacını güderler.
Yine de, bu ara dönem mücadelelerinin son amacı hep saldırı olmuştur. Bununla beraber bireysel yoldaşların ya da benzer grupların Kapital ve Devlet’in organizasyonlarına ya da bireylere, daha karmaşık ilişkilerden bağımsız olarak saldırmalarının mümkün olduğu açıktır.
Gözlerimizin önünde süren senaryoda, sömürülenlerin mücadelelerinde asıl silahları sabotaj olmuştur. Kapitalizm, güç edinmek dışında hiçbir amaç için kullanılamayacak olan bilgi teknolojisi aracılığı ile daha önce hiç görülmeyen düzeylerde kontrol ve hâkimiyet koşulları yaratmaktadır.
İnanıyoruz ki geleneksel anlamda örgütlenmiş federasyonlar ve gruplar yerine –artık var olmayan ekonomik ve sosyal yapıların parçası- karşılıklı kişisel bilginin gücüne dayalı benzer gruplar oluşturmalıyız. Bu gruplar düşmana karşı belirli eşgüdümlü eylemleri yürütme yeteneğine sahip olmalı.
Pratik taraflar açısından, gruplar ile bireyler arasında, bu tür eylemleri gerçekleştirmek için gerekli olacak vasıta, dokümantasyon ve başka her şeyi bulmak için işbirliği yapılacaktır. Analiz açısından, yayınlarımızda, toplantılarda ve belirli sorunlar üzerine düzenlenen münazaralarda olabildiğince çok analiz dolaştırmaya çalışıyoruz. Bir isyancı örgütsel yapı, büyük sendikalist örgütlerde ya da resmi federasyon hareketlerinde tipik olarak görülen periyodik kongre fikri çevresinde dönmez. Onun referans noktaları, bu mücadeleler sınıf düşmanlarına saldırı da olsalar, düşünme ve teorik arayış anları da mücadeledeki durumların bütünü tarafından sağlanır.
O zaman benzer gruplar temel çekirdeklerin oluşturulmasına katkıda bulunabilir. Bu yapıların amacı, yakın mücadeleler kapsamında, eski işçi sendikaları direniş örgütlerinin yerini almaktır –ki buna anarko-sendikalist ideoloji üzerinde ısrar edenler de dâhildir. Temel çekirdeklerin eylem alanı, sınıf hâkimiyetinin dâhil edilenler ile dışlananlar arasında bir ayrım yarattığı her durum olacaktır.
Temel çekirdekler hemen hemen her zaman isyancı analistlerin itici eylemlerinin bir sonucu olarak oluşturulur, ama yalnızca anarşistlerden oluşmaz. Toplantılarda, anarşistler sınıf hedeflerinin ana hatlarını çizme işini üstlenmelidir.
Aynı hedefe sahip yapılar arasında eşgüdüm sağlama amaçlı bir dizi temel çekirdek oluşturulabilir. Bu özel örgütsel yapılar daimi çatışma, kendi kendini idare ve saldırı ilkelerine dayalıdır.
Daimi çatışma derken, sınıf hâkimiyetine ve bunu yaratmaktan sorumlu olanlara karşı kesintisiz mücadeleyi kastediyoruz. Kendi kendini idare derken her tür partiden, işçi sendikasından ve himayeden bağımsız olmayı, aynı zamanda mücadeleyi yalnızca kendiliğinden katkı temelinde örgütlemek ve sürdürmek için gerekli araçları bulmayı kastediyor.
Saldırı derken düşmanlar her tür pazarlığın, aracılığın, uzlaşmanın ya da ödünün reddedilmesini kastediyoruz.
Benzer grupların ve temel çekirdeklerin eylem alanı kitle mücadeleleridir.
Bu mücadeleler hemen hemen her zaman bir ara dönem olmuştur, yani doğrudan, hemen yıkım etkileri yoktur. Genelde basit hedefler önerirler, ama mücadeleyi daha geniş amaçlara doğru geliştirmek için daha fazla güç edinmek amacını güderler.
Yine de, bu ara dönem mücadelelerinin son amacı hep saldırı olmuştur. Bununla beraber bireysel yoldaşların ya da benzer grupların Kapital ve Devlet’in organizasyonlarına ya da bireylere, daha karmaşık ilişkilerden bağımsız olarak saldırmalarının mümkün olduğu açıktır.
Gözlerimizin önünde süren senaryoda, sömürülenlerin mücadelelerinde asıl silahları sabotaj olmuştur. Kapitalizm, güç edinmek dışında hiçbir amaç için kullanılamayacak olan bilgi teknolojisi aracılığı ile daha önce hiç görülmeyen düzeylerde kontrol ve hâkimiyet koşulları yaratmaktadır.
Biz isyankâr anarşistleriz
Çünkü dışlananlarla birlikte, dâhil olanların dayattığı sömürü koşullarını zayıflatmak ve nihai olarak yok etmek için mücadele ediyoruz.
Çünkü aynı anda her yerde beliren mücadelelerin gelişmelerine katkıda bulunmamızın, onları kitle isyanlarına, yani gerçek devrimlere dönüştürmenin mümkün olduğunu düşünüyoruz.
Çünkü bilgisayar biliminin yeniden yapılanması sayesinde sınıf hâkimiyeti idarecilerinden başka teknolojik olarak hiç kimsenin işine yaramayan kapitalist dünya düzenini yok etmek istiyoruz.
Çünkü biz Kapital ve Devlet’in yapıları, bireyleri ve örgütlerine karşı hemen, yıkıcı saldırı taraftarıyız.
Çünkü şu anda devrimci mücadelenin imkânsız olduğuna inanarak iktidara ödün veren durumlarda olan herkesi yapıcı olarak eleştiriyoruz.
Çünkü zamanı gelmediği halde beklemek yerine eyleme geçmeye karar verdik.
Çünkü koşullar dönüşümü mümkün kılana kadar beklemek yerine bu duruma hemen son vermek istiyoruz.
Anarşist, devrimci ve isyancı olmamızın sebepleri bunlardır.
Çünkü dışlananlarla birlikte, dâhil olanların dayattığı sömürü koşullarını zayıflatmak ve nihai olarak yok etmek için mücadele ediyoruz.
Çünkü aynı anda her yerde beliren mücadelelerin gelişmelerine katkıda bulunmamızın, onları kitle isyanlarına, yani gerçek devrimlere dönüştürmenin mümkün olduğunu düşünüyoruz.
Çünkü bilgisayar biliminin yeniden yapılanması sayesinde sınıf hâkimiyeti idarecilerinden başka teknolojik olarak hiç kimsenin işine yaramayan kapitalist dünya düzenini yok etmek istiyoruz.
Çünkü biz Kapital ve Devlet’in yapıları, bireyleri ve örgütlerine karşı hemen, yıkıcı saldırı taraftarıyız.
Çünkü şu anda devrimci mücadelenin imkânsız olduğuna inanarak iktidara ödün veren durumlarda olan herkesi yapıcı olarak eleştiriyoruz.
Çünkü zamanı gelmediği halde beklemek yerine eyleme geçmeye karar verdik.
Çünkü koşullar dönüşümü mümkün kılana kadar beklemek yerine bu duruma hemen son vermek istiyoruz.
Anarşist, devrimci ve isyancı olmamızın sebepleri bunlardır.
Alfredo Bonanno
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder