“Defalarca tekrar eden zor kullanarak gebe bırakma, acı dolu doğumlar, sonu gelmeyen süt sağmalar ve ağır kayıplardan sonra ruhları teslim olur, vücutları yıpranır, sütleri ise kurur. Doğada bir ineğin daha yetişkinlik çağına gireceği bir yaşta bir süt sığırının hayatı bitmiştir. Süt “üretimi”seviyesi düşünce hem o hem de diğer “harcanmış” inekler öldürülmek üzere kamyonlara bindirilir. Bunların bazıları gebedir. Hepsi ama hepsinden süt gelmektedir hâlâ. Ölüme doğru ite kaka götürülürler, öldürüldüklere yere sütleri damlar… Bütün süt endüstrisi işleri, ki buna organik de dahil, bir anneye bir insanın yapabileceği en kötüşeyi milyonlarca savunmasız dişiye yapmak için vardır. Süt ürünleri tüketicileri bu pratiğe paralarıyla destek veriyorlar.”
Peaceful Prairie Barınağı broşüründen...
Vegan olmayan bir feministin evini ziyaret ettiğimde bana çayın yanında inek sütü ikram etmek istedi. İşte o zaman süt ürünleri (ya da başka hayvan ürünleri) tüketmeye devam ettikçe gerçek bir feminist olmanın imkânsız olduğunu anladım; çünkü bütün hayvan endüstrisi dişi üretim sisteminin sömürüsü üzerine kurulu. Bu durum, feminist hareketin kadınların kendi bedenleri üzerinde kontrol hakkı olması için mücadele etmesine benzediği için feminist bir konu olarak kabul edilmeli.
Her cinsiyetten hayvanlar kurumlaşmış sömürüden dolayı acı çekiyor. Ancak türün dişisi çok daha uzun süreli bir ızdırap yaşıyor, buna mekanik ya da manuel iğfal şeklinde yapılan zorla suni dölleme döngüsü, memelerinin fiziksel anlamda istismar edilmesi, ve yavrularından tam anlamıyla koparılması gibi istismarlar dahil; bu deneyimlerin her biri, türü ne olursa olsun dişiler için duygusal anlamda gaddarlık dolu tecrübelerdir.
(Erkek üyeler de cinsel anlamda istismar edilir; endüstrinin hadım etme pratiği ile değil, sperm “donörleri” olarak da…). Boğaların “suni gebelik” için gerekli spermleri sağlamak için zorlandığını gösteren fotoğrafalar bulunuyor. Bunların her biri süt ürünleri tüketiminin bir parçasıdır. Tamamen sapkınlıktır, bütün hayvan kullanım biçimleri gibi). Hayvan endüstrisi bize sütünü verdiği için memnun olan “mutlu inek” fotoğraflarını servis ederek kâr üstüne kâr ediyor, bu arada istismar dolu prosedürleri gizlemeye devam ediyor. Endüstriyel çiftçilikle ilgili bütün bu gaddar pratiklerin tamamı gelenekten kaynaklanmıyor olsa bile, bütün türlerin dişi üretim sisteminin ekonomik bir kaynaktan olarak algılanması ciddi bir mesele.
Feminist harekettekiler, hayvan endüstrisinde inek ve domuzlara suni dölleme yapmak için kullanılan alete “tecavüz rafı” adını verildiğini bilmek ister belki. Küçük ölçekli çiftliklerde bile suni dölleme yapanlar, bir kolunu hayvanın rektumuna sokarak diğer kolla boynuna bastırıp hayvanı suni yolla dölleyerek, hayvanın vücudunu iğfal etmiş olurlar. İnanılmaz ama bu işi kadınlar bile yapıyor.
Kültürümüzün medenileşmemiş haline, insanların paralarıyla neyi desteklediğine inanamıyorum çoğu kez. Bir insanın ağlayan bir yavruyu sırf boğazını kısa bir süre kesmek için annesinden almasını akıl almıyor. Ancak süt ürünleri üretiminde kullanılan ineklerin buzağıları bu kaderi yaşıyor. Süt endüstrisinin kaçınılmaz bir yan ürünü olan erkek buzağılar genel olarak hem organik hem de organik olmayan çiftliklerde doğumdan kısa bir süre sonra annelerinden alınır ve çoğu kez dana eti olmak üzere satılırlar. Bazı ülkelerde erkek buzağılar doğum anında silahla vurularak öldürülür.
Zorla ayrılmalarının ardından hem anne hem de yavru travma yaşar . Eğer doğal olan yaşansaydı buzağılar bir yıl kadar annelerinden süt emeceklerdi. Eğer onlara şans tanınsaydı, anne inekler ve yavruları hayat boyu beraber kalacaklardı.
Her yıl yeniden gebe bırakıldığı, ve bir önceki gebeliği sebebiyle süt vermeye devam ettiği için, bir süt sığırı bir yandan gebeliğini sürdürürken bir yandan da 6-7 ay boyunca süt üretmeye devam eder. Bu, hem organik hem de free-range çiftlikler için geçerlidir. Bir buzağı aslında günde beş ya da altı kez süt içer, bu sebeple annesinin memesindeki maksimum süt miktarı her defasında 2 litre kadar olur. Ama modern mandıralarda bir inek günde yalnızca iki kez sağılır, böylece geri kalan süt memelerinde birikir; biriken süt sebebiyle hayvan 20 litreden fazla miktarda sütü taşımak zorunda kalır. Fena halde büyüyen memeler ineğin arka bacaklarında topallamaya yol açarken son derece ağrılı bir iltihap olan meme iltihabına da neden olur. Bu iğrenç varoluştan tek kurtuluşu ise gebeliğinin son 2 ayında sağılmadığı zaman yaşadığı rahatlıktır. Ardından dehşet veren döngü yeniden başlar.
Köstekler ve ayak kelepçeleri yavrulama sırasında zarar görmüş olan ineklerin arka bacaklarına bağlıdır, hayvanlar kendi istedikleri gibi duramazlar. Yaralanmış inekler çoğu kez acı çekmeye devam etmeleri için zorlanır, bu süre yedi ile sekiz ay arasında değiştir, artık süt üretim seviyeleri düştüğü zaman öldürülürler. İneklerin kelepçelenmiş fotoğraflarını görünce insanın aklına kölelik görüntüleri geliyor, ve hemen ardından aslında üretilen ve çiftlikte yetiştirilen hayvanların insan “efendileri” tarafından sahiplenilen ve kendilerine cansız nesneler gibi davranılan GERÇEK KÖLELER olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Sömürülmesi ve cinsel olarak istismar edilmesi, fiziksel olarak yıkıma uğramasının bir sonucu olarak acı dolu hastalıklara maruz kalan süt sığırı artık hiç bir şey üretemediği bir noktaya geldiği an etinin yenmesi için öldürülür; normalde 20-25 senelik ömrünün beşinci senesinde gerçekleşir bu olay.
İnsanların doğa tarafından bir başka türün yavrularını beslemek için dizayn ettiği sütü çalması haksızlıktır. Açıkçası ben buzağılar için dizayn edilmiş olan inek sütünü birisinin neden içmek isteyebileceğini anlamıyorum. İnek sütü senede 200 kilo alması için gereken besinleri yavruya verir. İnek sütü insanın ihtiyaç duyduğundan daha fazla protein barındırır ve yavruların hemen büyümesi için gereken herşeyi temin eder. Doğa tarafından bizim için yaratılmamış olan ve hayvanlara böylesine büyük bir hürmetsizlik içeren bir şey nasıl olur da insanlar için sağlıklı olabilir?
İnsanların kuyruk koparma, boynuz kesme, damga basma, hadım etme, tecavüz rafı, indüklenmiş yavrulama, suni dölleme, acı giderici hiçbir ilacın bulunmadığı acı dolu prosedürler, embriyo transferi ve tek bir doğumda 3-6 arası yavru elde edilmesine neden olan hormon tedavileri, annenin doğum sonrası yavrudan koparılması, yavruların öldürülmesi gibi korkunç pratikler sonucunda elde edilen ürünleri tüketmeleri için hiçbir fiziksel ihtiyacı yoktur.
Artık süt, peynir, ve yumurta tüketiminde et tüketiminden çok daha fazla acı olduğuna dair bilgiler ediniliyor, bu yüzden etik sebeplerle vejetaryen olmayı seçmek mantıklı değildir. BÜTÜN hayvan ürünlerinden uzak durmak his ve duyguları olan canlılara minimum saygı göstermek için gereken etik duruşu sağlayabilir ancak.
Zulüm zulümdür. Şiddet şiddettir. Kurbanın hangi türden olduğunu bir anlamı yok. Benim baktığım yerden, hayvan hakları aktivisti olmak, vegan olmak demek. Kölelik karşıtı olmak, vegan olmak demek. Türcü olmamak, vegan olmak demek Çevreci olmak, vegan olmak demek. Sevgi dolu bir pasifist olmak, vegan olmak demektir. Etikten yana olmak, vegan olmak demektir. VE EVET-feminist olmak demek, vegan olmak demektir.
Angel Flinn
Peaceful Prairie Barınağı broşüründen...
Vegan olmayan bir feministin evini ziyaret ettiğimde bana çayın yanında inek sütü ikram etmek istedi. İşte o zaman süt ürünleri (ya da başka hayvan ürünleri) tüketmeye devam ettikçe gerçek bir feminist olmanın imkânsız olduğunu anladım; çünkü bütün hayvan endüstrisi dişi üretim sisteminin sömürüsü üzerine kurulu. Bu durum, feminist hareketin kadınların kendi bedenleri üzerinde kontrol hakkı olması için mücadele etmesine benzediği için feminist bir konu olarak kabul edilmeli.
Her cinsiyetten hayvanlar kurumlaşmış sömürüden dolayı acı çekiyor. Ancak türün dişisi çok daha uzun süreli bir ızdırap yaşıyor, buna mekanik ya da manuel iğfal şeklinde yapılan zorla suni dölleme döngüsü, memelerinin fiziksel anlamda istismar edilmesi, ve yavrularından tam anlamıyla koparılması gibi istismarlar dahil; bu deneyimlerin her biri, türü ne olursa olsun dişiler için duygusal anlamda gaddarlık dolu tecrübelerdir.
(Erkek üyeler de cinsel anlamda istismar edilir; endüstrinin hadım etme pratiği ile değil, sperm “donörleri” olarak da…). Boğaların “suni gebelik” için gerekli spermleri sağlamak için zorlandığını gösteren fotoğrafalar bulunuyor. Bunların her biri süt ürünleri tüketiminin bir parçasıdır. Tamamen sapkınlıktır, bütün hayvan kullanım biçimleri gibi). Hayvan endüstrisi bize sütünü verdiği için memnun olan “mutlu inek” fotoğraflarını servis ederek kâr üstüne kâr ediyor, bu arada istismar dolu prosedürleri gizlemeye devam ediyor. Endüstriyel çiftçilikle ilgili bütün bu gaddar pratiklerin tamamı gelenekten kaynaklanmıyor olsa bile, bütün türlerin dişi üretim sisteminin ekonomik bir kaynaktan olarak algılanması ciddi bir mesele.
Feminist harekettekiler, hayvan endüstrisinde inek ve domuzlara suni dölleme yapmak için kullanılan alete “tecavüz rafı” adını verildiğini bilmek ister belki. Küçük ölçekli çiftliklerde bile suni dölleme yapanlar, bir kolunu hayvanın rektumuna sokarak diğer kolla boynuna bastırıp hayvanı suni yolla dölleyerek, hayvanın vücudunu iğfal etmiş olurlar. İnanılmaz ama bu işi kadınlar bile yapıyor.
Kültürümüzün medenileşmemiş haline, insanların paralarıyla neyi desteklediğine inanamıyorum çoğu kez. Bir insanın ağlayan bir yavruyu sırf boğazını kısa bir süre kesmek için annesinden almasını akıl almıyor. Ancak süt ürünleri üretiminde kullanılan ineklerin buzağıları bu kaderi yaşıyor. Süt endüstrisinin kaçınılmaz bir yan ürünü olan erkek buzağılar genel olarak hem organik hem de organik olmayan çiftliklerde doğumdan kısa bir süre sonra annelerinden alınır ve çoğu kez dana eti olmak üzere satılırlar. Bazı ülkelerde erkek buzağılar doğum anında silahla vurularak öldürülür.
Zorla ayrılmalarının ardından hem anne hem de yavru travma yaşar . Eğer doğal olan yaşansaydı buzağılar bir yıl kadar annelerinden süt emeceklerdi. Eğer onlara şans tanınsaydı, anne inekler ve yavruları hayat boyu beraber kalacaklardı.
Her yıl yeniden gebe bırakıldığı, ve bir önceki gebeliği sebebiyle süt vermeye devam ettiği için, bir süt sığırı bir yandan gebeliğini sürdürürken bir yandan da 6-7 ay boyunca süt üretmeye devam eder. Bu, hem organik hem de free-range çiftlikler için geçerlidir. Bir buzağı aslında günde beş ya da altı kez süt içer, bu sebeple annesinin memesindeki maksimum süt miktarı her defasında 2 litre kadar olur. Ama modern mandıralarda bir inek günde yalnızca iki kez sağılır, böylece geri kalan süt memelerinde birikir; biriken süt sebebiyle hayvan 20 litreden fazla miktarda sütü taşımak zorunda kalır. Fena halde büyüyen memeler ineğin arka bacaklarında topallamaya yol açarken son derece ağrılı bir iltihap olan meme iltihabına da neden olur. Bu iğrenç varoluştan tek kurtuluşu ise gebeliğinin son 2 ayında sağılmadığı zaman yaşadığı rahatlıktır. Ardından dehşet veren döngü yeniden başlar.
Köstekler ve ayak kelepçeleri yavrulama sırasında zarar görmüş olan ineklerin arka bacaklarına bağlıdır, hayvanlar kendi istedikleri gibi duramazlar. Yaralanmış inekler çoğu kez acı çekmeye devam etmeleri için zorlanır, bu süre yedi ile sekiz ay arasında değiştir, artık süt üretim seviyeleri düştüğü zaman öldürülürler. İneklerin kelepçelenmiş fotoğraflarını görünce insanın aklına kölelik görüntüleri geliyor, ve hemen ardından aslında üretilen ve çiftlikte yetiştirilen hayvanların insan “efendileri” tarafından sahiplenilen ve kendilerine cansız nesneler gibi davranılan GERÇEK KÖLELER olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Sömürülmesi ve cinsel olarak istismar edilmesi, fiziksel olarak yıkıma uğramasının bir sonucu olarak acı dolu hastalıklara maruz kalan süt sığırı artık hiç bir şey üretemediği bir noktaya geldiği an etinin yenmesi için öldürülür; normalde 20-25 senelik ömrünün beşinci senesinde gerçekleşir bu olay.
İnsanların doğa tarafından bir başka türün yavrularını beslemek için dizayn ettiği sütü çalması haksızlıktır. Açıkçası ben buzağılar için dizayn edilmiş olan inek sütünü birisinin neden içmek isteyebileceğini anlamıyorum. İnek sütü senede 200 kilo alması için gereken besinleri yavruya verir. İnek sütü insanın ihtiyaç duyduğundan daha fazla protein barındırır ve yavruların hemen büyümesi için gereken herşeyi temin eder. Doğa tarafından bizim için yaratılmamış olan ve hayvanlara böylesine büyük bir hürmetsizlik içeren bir şey nasıl olur da insanlar için sağlıklı olabilir?
İnsanların kuyruk koparma, boynuz kesme, damga basma, hadım etme, tecavüz rafı, indüklenmiş yavrulama, suni dölleme, acı giderici hiçbir ilacın bulunmadığı acı dolu prosedürler, embriyo transferi ve tek bir doğumda 3-6 arası yavru elde edilmesine neden olan hormon tedavileri, annenin doğum sonrası yavrudan koparılması, yavruların öldürülmesi gibi korkunç pratikler sonucunda elde edilen ürünleri tüketmeleri için hiçbir fiziksel ihtiyacı yoktur.
Artık süt, peynir, ve yumurta tüketiminde et tüketiminden çok daha fazla acı olduğuna dair bilgiler ediniliyor, bu yüzden etik sebeplerle vejetaryen olmayı seçmek mantıklı değildir. BÜTÜN hayvan ürünlerinden uzak durmak his ve duyguları olan canlılara minimum saygı göstermek için gereken etik duruşu sağlayabilir ancak.
Zulüm zulümdür. Şiddet şiddettir. Kurbanın hangi türden olduğunu bir anlamı yok. Benim baktığım yerden, hayvan hakları aktivisti olmak, vegan olmak demek. Kölelik karşıtı olmak, vegan olmak demek. Türcü olmamak, vegan olmak demek Çevreci olmak, vegan olmak demek. Sevgi dolu bir pasifist olmak, vegan olmak demektir. Etikten yana olmak, vegan olmak demektir. VE EVET-feminist olmak demek, vegan olmak demektir.
Angel Flinn
1 yorum:
vegan olmanın amacını çok iyi anlıyorum ama özel bir yolu bulunmadıkça insanoğlunun süt ve süt ürünlerinden vazgeçebileceğini sanmıyorum.
Yorum Gönder