10 Ocak 2011 Pazartesi

Anarşist Altkültür II

...


O yüzden kutsal bir şeyle karşı karşıyaymış gibi davranırlar -ya tapınırlar ya da saygısızlık gösterirler. Her iki tepki de beni memnun etmiyor, çünkü her ikisi de fikirlerin şeyleştiğini gösteriyor, fikirler pazarında metalara döndüklerini gösteriyor -bu fikirlerin kitabevlerinde satılmakta oldukları olgusuyla iyice pekişen bir görüntüdür bu. Anarşist yayının bir diğer yönü de propagandadır. Bu da anarşizmin reklamcı tarafıdır -fikirler pazarında büyük ölçüde sadece bir meta olduğunu kanıtlar bu. Anarşist propagandanın çoğu propaganda kime yönelikse onun gözünde cazip bir anarşizm imgesi yaratma girişimidir. Bu yüzden, metinlerin çoğu insanların kafalarını rahatlatmak, anarşinin o kadar da uçlarda olmadığını göstermek, insanlara meydan okumadığını, aksine anarşist devrimden sonra bile güvenli, korunaklı yaşamlarına devam edebileceklerini göstererek huzur vermek amaçlarına hizmet ediyor. Anarşist yazının büyük kısmı, bu elimizdeki de dâhil olmak üzere, büyük ölçüde anarşistler tarafından satın alındığı veya çalındığı için bunların altkültürün tanımlayıcı modellerinin yeniden kuvvetlendirilmesi ve kendi kendini rahatlatma girişimi olduğundan kuşkulanıyorum. Anti-otoriter yazını bulunabilir yapan yapılar tümüyle isyankâr bir praksisi yaratmayı ve korumayı hedefleyen meydan okuyucu tartışmalar için bir şebeke sağlayabilirdi, ama tersine insanların çoğu kez körce bağlandıkları ve anarşist altkültürü güçlendiren "anarşist ilkeleri" izleyebilmeleri için onlara modeller ve yapılar çerçevesi sunuyor.

Radikal aktivizm anarşist altkültürün kamusal imgesinin bir başka yönüdür, özellikle militan kanadının. Büyük ölçüde solcu gösterilere katılımla oluşur, zaman zaman da anarşistler özel bir konu için kendi gösterilerini düzenlerler.

Bu aktivizmin arkasındaki bir motif insanları anarşizme kazandırmaktır. Bunu gerçekleştirmek için, anarşistlerin kendilerini tanımlanabilir bir varlık olarak ayırmaları ve kendilerini dönüştürmek istedikleri insanlara cazip göstermeleri gerekir.

Şu anda, aktivizmin çoğu gençliği ve özellikle punk gençliği çekmeye çalışmak için yapılıyormuş gibi gözüküyor.

Dolayısıyla anarşistler gösterilerde özellikle yüksek perdeden ve taşkın davranma eğilimindedirler, bir muhalefet imajı çizmek ve anarşistlerin işi "ciddiye aldıklarını" göstermek isterler. RCP (Devrimci Komünist Parti) gibi diğer gruplar da taşkın ve muhalif tutumlar takındıklarından, anarşist militanlar ayrımı netleştirmek için bu grupları yüksek sesle teşhir etmek ve hatta onlarla kavgaya girişmek durumunda kalırlar -bu anarşist militanlar insanda endişe uyandırır, eylemleri Maocu zevzeklerin eylemlerine çok benzediğinden bilinçli bir şekilde kendilerini ayırmaya çabalarlar. Fakat anarşistlerin bu muhalefet ritüellerine katılmalarının tek sebebi protestancılıkları değildir. Çoğu anarşist bu ritüellere katılır çünkü uygun anarşist davranış budur. Onların kafalarında "anarşist" belirli bir sosyal aktiviteyi içeren bir roldür. Diğerlerinden daha taşkın ve biraz daha şiddet dolu olmasıyla öne çıkan bir solcu alttürüdür.

Bu onların anarşi ve isyanı gündelik hayatlarından ayırmalarına izin verir. "Bu eylem tahakkümü yıkmaya yardım ediyor mu, gösterinin altını oymaya ve özgür bir yaşam yaratmaya yardım ediyor mu?" gibi sorular yersizdir çünkü anarşizm arzuladığımız yaşamları kendimiz için yaratmak amacıyla çıktığımız özgürlük yolumuzda karşımıza çıkan her şeye isyanla değil militan aktivitelere katılımla tanımlanır. Kişi gösterilerde doğru şekilde aktif olduğu sürece anarşisttir, imajı kurtarır ve anarşist altkültürü korur.

Her ne kadar bu altkültürlerin bir kısmı -özellikle yayınlarla ilgili olanları- topluma gerçekten anarşist bir meydan okumanın parçası olma potansiyeli taşısalar da, anarşist altkültür onların enerjilerini kendi kendini korumaya ve yeniden üretmeye kanalize eder.

Altkültür, bizi ihtiyatlı yapma eğilimiyle, bizi bilinmeyenin meydan okumasıyla yüzleştirmek yerine bilinenin kucaklamaya götürmesiyle bize "limanlar, kesinlikler, sistemler" sunar. Anarşistler ve anti-otoriterler, kendilerini isyankârlar olarak düşünürler, ama aslında isyanın sınırlarını tanımlayanlar ve isyanı rekupere edenlerdir.

Anarşist altkültür anarşinin altını oymuştur, onu ideolojik pazarda başka bir metaya dönüştürmüştür ve dolayısıyla onu toplumun başka bir kategorisi haline getirmiştir.

"Mesele kesin bir şekilde dışarıya adım atmaktır, farklılaşmak, kesin bir şekilde, kuraldan sapmak; arenadan histerik bir gayretle fırlamak; yola serpilmiş tuzaklardan sonsuza dek kaçınmak… Yaşasın İmkânsız!"

Anarşist altkültürün eleştirisini kimi daha önemli rolleri ve yapılarının araştırılmasıyla bırakmak en önemli hatayı es geçmek demektir -yani onun bir altkültür olduğunu es geçmektir. Altkültürler belirli hususiyetlere sahip belirli türde toplumsal fenomenler kurarlar.

Eğer bu hususiyetler isyan etmek için yeterli geçirgenlikteyse, eğer insanları kendileri için eylemeye itiyorsa, o zaman narsist altkültürü reforme etmek mümkün olabilir, ama hususiyetler doğrusu tam tersi yönde işleme eğilimindedirler. Bugüne dek çok sayıda isyankâr altkültür, çok sayıda bohemya var oldu, hepsi de rekupere edildi.

Bu açıkça altkültürlerde içkin bireylerin onları parçası oldukları topluma gerçek bir meydan okuma sunmaktan alıkoyduğunu gösterir. Neden böyle olduğunu açıklamaya çalışmama izin verin.

Bir altkültürün var olabilmesi için, parametreleri kendilerini toplumdaki diğer gruplardan ayıracak şekilde tanımlanmış olmalıdır. Bir altkültür, resmi ya da yasal bir varlık olmadığından, bu parametrelerin herhangi bir resmi veya tanımlanmaya hazır formda olmaları şart değildir.

Daha çok, altkültürün doğasında içkindirler, altında yatan durumdurlar; ortak değerler, ortak idealler, ortak görenekler ve ortak ilişki kurma sistemleri içerirler.

Bu da altkültür içinde katılımın belirli bir tebaiyet seviyesini gerektirdiği anlamına gelir.

Bu, bizim bu parametrelerin yorumlanmasına katılmama ihtimalini yok saydığımız anlamına gelmez -bu katılmamalar çok yoğun olabilir, çünkü dâhil olanlar kendilerini grubun gerçek değerlerinin taşıyıcıları olarak görürler. Ama herhangi bir altkültüre gerçek tehdit parametreleri reddeden herhangi bir bireydir. Böyle biri tehlikelidir, ahlak karşıtıdır, herkes için tehlikelidir. Bir altkültürün parametrelerinin gerçek değeri onun ahlak sisteminden anlaşılır. Kendisi genel olarak toplumdan üstün görmesine izin verecek bir yol sağlar. Böylece diğerleriyle otoritenin iki favori silahı olan suçluluk ve kendi kendini haklı görme üzerinden ilişki kurmak için bir yöntem yaratır. Bir altkültürün mevcudiyeti ve korunması bu nedenle kendisini koruyabileceği içselleşmiş bir otorite gereksinir. Parametrelerin yaratılması geri dönüşsüz şekilde parametrelerin dışında olarak algılananlara karşı bir hoşgörüsüzlüğe yol açar -özellikle eğer aynı seviyede rakipleriyse (yani RCP, SWP gibiler ve benzerleri, anarşistler), ama ayrıca aynı zamanda kendi altkültürünün parçası kabul ettiği herkese karşı hoşgörü getirir. Altkültürün parametrelerinin farklı yorumları dolayısıyla, tartışmalar ve kavgalar, bazen hatta şiddetli biçimde yaşanabilir, ama yine de tanınabilir belirli bir birlik vardır ve anlaşmazlıkları belirli bir çerçeve içinde tutma eğilimi taşır. Bu tür bir hoşgörü altkültürü korumak için gereklidir. Ayrıca her şeyi bir dünyevi vasatlığın seviyesine indirgeme etkisi vardır. Aşırılıklara ancak altkültüre gerçek bir tehdit oluşturmadıkları sürece göz yumulur. Zarafet, tedbir, kibarlık altkültürün "farklılık içindeki birliğini" korumak için gerekli olan güdünün düzenini yansıtırlar. Çatışmaları ritüelleştirilme ve öngörülebilinir kılma eğilimi vardır. Özellikle anarşist altkültürde, çok ender yüz yüze, dürüst ve tutkulu çatışma yaşanır. Bunun yerine, yüzyüze ilişkiler kibarlığın ve bir altkültür ritüeli olan hoşgörünün elindedir ve böylece genelde, sıkıcıdırlar. Ritüeller, zarafetler ve toplumsal maskeler aracılığıyla ilişki kurmayı öğrenmek, bizi serbestçe davranmayı bilmeyen cahiller haline getirmiştir. Ama bir altkültür kendini bu hoşgörü ritüelleri içinde koruyamaz, çünkü genel olarak toplumda olduğu gibi, bir altkültür de varlığının sürekliliği için tebaiyet, toplumsal uyum ve bireysel tutkuların bastırılmasına ihtiyaç duyar.

Altkültürler kendilerinin dışında kalan insanlarla ilişkilerinde, ya -dış dünyayla bağları minimalize ederek- bir tür ayrılıkçılığı seçmeye karar verme eğilimindedirler ya da altkültürün perspektifi üzerinden insanları kazanmanın yollarını arayarak bir tür protestancılığa meylederler.

Anarşist kültür protestanca davranmayı seçtiği için ben de işin bu kısmıyla ilgileneceğim.

Tüm protestanca davranan gruplar, Baptistlerden RCP'ye, Moonilerden anarşist altkültüre, böyle davranırlar çünkü dünyanın özsel sorunlarına gerekli cevaplara sahip olduklarına ikna olmuş durumdadırlar. Başkalarını da buna ikna etmek bu tür altkültürlerdeki eylemlerin en önde gelen motifi haline gelir. Davranışlarıyla ve konuşmalarıyla bir özgüven imgesi sunmak ve kazanmak istedikleri insanlarla bir tür dayanışma içinde görünmek isterler.

Bu tür altkültürler içindeki bireyler kendileri için değil idealleri için yaşarlar, doğruluğundan o kadar emin oldukları o cevap diğerlerini de iyileştirecek olan iksirdir. Belirli bir imgeye göre yaşarlar ya da yaşamaya çalışırlar, bu yüzden de konformisttirler. Altkültürlerinin doğası gereği, anarşist altkültür de ancak anarşiyi ve isyanı bugünkü gündelik hayatlarımızın topraklarından kovarak ve onları toplumsal rollere uygun ideallere dönüştürerek var olabilirler. "Kendiliğindenliği" överler ama bu sırada kendiliğindenliğin içeriğini de tarif ederler ve böylece onu bastırırlar. Tutkuların ve arzuların özgür ifadesi aslında teşvik edilmez, genelde tam tersi olur. Kendi çerçevesi içinde, anarşist altkültür genelde muhafazakârdır, kendi kendini korumak en birinci önceliğidir. Her yeni keşif ve araştırma varlığına yapılmış bir tehdittir ve kısa zamanda tanımlanmalı, sınırlanmalı ve onun tarafından rekupere edilmelidir. Bu hem kimi anarşistlerin daha gözüpek teorik araştırmalara verdikleri saçma, savunmacı tepkilerini açıklar hem de bu araştırmaların pratikten ayrılmış bir teori âleminde kalması eğilimini anlatır.

Bir altkültür güvenli bir yerdir, korunaklıdır, kişinin kendi kendisini tanımlayabileceği toplumsal rolleri ve ilişki sistemlerini bulmak içindir, serbest araştırmaların ve bilinmeyenle çarpışmanın yeri değildir. Bu yüzden anarşist altkültür canlı bir anarşinin ve isyanın ifadesi olamaz, ama sadece bir toplumun bunları tanımlama, sınırlama ve rekupere etme yolları olabilir.

Toplumun çocukları olarak, hepimiz kendimize güvenme konusunda, bilinmeyenden korkmakta ve özgürlüktense güvenliği tercih etmekte deneyimliyiz. Bir altkültürü yaratacak ve koruyacak davranışlara böyle kolayca yönelmemizde şaşırtıcı bir yan yoktur. Nefret ettiğimizi iddia ettiğimiz topluma uyma yolumuzun, onun yapısı içinde kendimiz için bir niş açma yolumuzun bu olduğunu itiraf etmenin zamanı geldi de geçiyor. Bu altkültür topluma gerçek bir tehdit olmadığından; sadece kuralları -tüm kurallar gibi- toplumun kurallarının bir altkümesi olan vefalı bir muhalefettir.

Dolayısıyla tedbiri rüzgâra bırakmanın, mutlak sapmanın, sürrealistlerin dediği gibi, tüm kurallardan, anarşist altkültürün arenasından fırlamanın -ya da arenayı altüst etmenin- zamanı geldi.

Her zaman yerine ne koyacaksınız diyenler olacaktır, ama mesele tam da yerine bir şey koymamak. Otoriteye karşı çıktığını iddia etmiş olanlarımızın zayıflığı, sorunu, kafalarımızın içinde otoriteye, bir cevaba, bizi hizada tutacak bir yola duyduğumuz ihtiyaç.

Kendimize güvenmedik ve anarşinin fiilen öne fırladığı anlarda, otoritenin geçici yıkılıp bütün imkânların açıldığı anlarda, bilinmeyeni araştırmaya, arzularımızı ve tutkularımızı yaşamaya cesaret edemedik. Tersine, gerçek tutkularımızı ve arzularımızı göğüslemekten kendimizi sakınarak isyanımızı salt isyan imgesine kanalize ettik.

Otoritenin reddi, tüm kısıtlamaların reddi, anarşist altkültürün reddini de içermelidir, çünkü o da bir otorite formudur. Bu destek olmayınca, elimizde kendimizden başka hiçbir şey kalmaz.

Fani, sürekli değişen, tutkulu bireyler olarak, hepimiz yaşamlarımızı yaratmanın ve bizi kendi kalıbına dökmeye çalışan topluma karşı çıkmanın tek temeli oluruz.

İsyan bir yol olmaktan çıkar ve bunun yerine yaşamlarımızın elimizden alınmasına karşı an be an reddiyemiz olur. Anarşi bir ideal olmaktan çıkar ve bizim otoriteye verdiğimiz tahribata döner.

Bunu gerçekleştirmek için, kendimizi kurban olarak görmekten çıkmamız ve yaratıcı insanlar olarak görmemiz şart. Gündelik yaşamlarımızda karşılaştıkça toplumun kuvvetli yanlarını ve zayıflıklarını kesin bir biçimde değerlendirebilmek ve zekice altını oyabilmek için dünyayla ilişki kurma biçimimize nüfuz etmiş negatif paranoyanın reddedilmesi gerekir.

Pozitif paranoya -toplumun ve bizi içine soktuğu cehennemin cinnet halleri olduğunun ve dünyanın mucizeler ve güzelliklerle dolu olduğunun, dünyada en derin arzularımızın ve çok daha fazlasının gerçekleşebileceğinin tanınması- ortaya çıkarılmalıdır. Ondan sonra bilinmeyenle yüzleşmeye, sadece hoşgörüyü bir kenara koyup dürüst çatışmayı kabul ederek birbirimizle özgürce ve tutkuyla ilişki kurmaya cesaret edebiliriz.

Kendi arzularımızdan, rüyalarımızdan ve yaşam tutkumuzdan aldığımız kuvvetle topluma karşı çıkmaya cesaret edeceğiz. Kolay cevapların, sistemlerin ve güvenliklerin kurduğu hapishaneleri reddedeceğiz ve bilinmeyeni araştırmakta bulunan esrikliği, otoritenin bizden saklamaya çalıştığı mucizeler dünyasını keşfetme serüveni içinde bulunan özgürlüğü tercih edeceğiz.

Bizden ne alındıysa bunu geri almalıyız ve bir altkültüre tabi olarak geri alamayız, ilk önce bilinmeyene dalarak, ne denli isyankâr ve rahat olursa olsun bizi bastırmış olan her şeyi arkada bırakma riskini göze alarak tümüyle topluma karşı olmalıyız.

"Her şey her zaman ve otomatikman tümüyle riske edilmelidir. Kişi, en azından, labirentte bulunan ipliğin onu başka bir yere götürmesi gerektiğini bilir."


Feral Faun

Hiç yorum yok: