23 Aralık 2008 Salı

100100000111

Dün Taksim'e çıktım. Eskisi gibi gezdik, içtik, yeni elemanları gördük. İyi oldu anlayacağın. Sabah biraz tembellik yaptım ve geç kalktım. Öğleden sonra turnuva maçımız vardı. Evde kimse yoktu yine. Şu annemim cumartesileri çalışmasına hala alışamadım. Bilgisayarın karşısına geçtim. Red Alert 3 inmiş, kurdum ve çalıştırdım. Oyuna dalmışım, az kalsın maça geç kalacaktım. Hemen hazırlanıp, çıktım. Öyle saçma sapan biryer ki aslında çok yakın olmasına rağmen gitmem neredeyse 50-60 dakika sürüyor. Sonuçta İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışıyor. 3 araç değiştirdim. Neyse maça yetiştim, geç kalmadım. Keşke gitmeseymişim. Bundan önceki 2 maçta olduğu gibi yine farklı yenildik. Eğer maçtan sonra birlikte takılabilseydik değerdi ama ben böyle birşey anlamadım. Öylesine 3 maç yapmış olduk. Çıkışta arkadaşları gönderdim bende tramvayla eve döndüm. Aslında üzerimde yorgunluk ve üşengeçlik vardı ama bizimkileri aradım buluşalım dedim. Eve uğradım biraz oturdum. Her zaman olduğu gibi elektrikler kesildi. Zaten anlamıyorum sanki dünyanın en iyi hizmetini alıyormuş gibi elektriğe en yüksek ücreti ödüyoruz ama en kötü hizmeti alıyoruz. İstanbul 2 gündür rüzgarın etkisinde bu arada. İnanır mısın Karaköy İskelesi göz göre göre battı, sulara gömüldü. Kimbilir kaç yıldır orada olan iskele biraz rüzgar esince gitti. Vapur seferlerini durdurmuşlar. Ben pek haberleri takip etmiyordum, biraz uzak kalmışım olaylara. Hep başkalarından aldım haberleri. Tam evden çıkacağım dehşet bir yağmur başladı. Ben de şu yeni aldığım montu giyemiyorum diye üzülüyordum. Dün giyebildim. Test ettim ve onayladım. Ne güzel sıcacık tuttu, o havada hem de. Tüm yağmuru ve rüzgarı Taksim'e gelmeden yedim. Taksim'e çıktığımda yağmur dinmişti. Önce Dorock'a geçtim. Bizimkiler beni orada bekliyordu. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Çok kötü bir köşeye sıkışmak zorunda kaldık. Dorock'ın karanlık ortamı hep hoşuma gitmiştir. Caravan günlerimizden kalma herhalde kendime daha yakın hissediyorum. İlk açıldığında Dorock yani eski Alman Biraevi çok renkli diskovari bir mekandı. Hiç havaya girememiştim. Farkına vardıkları için hemen iç tasarımda düzenleme yaptılar. Caravandan farklı olarak artık canlı müziğe ağırlık vermeye başladılar. Ben şahsen sinevizyonu daha başarılı buluyorum çünkü çok fazla kaliteli grup yok piyasada. Bir Murder King vardı. Onlarda zaten bir ara kendi mekanlarını açtı, Sin City diye. Bizde otomatik olarak oraya takıldık zaten bizim elemanlardan biri işletiyordu iyi oldu. Bol bol votkalı bira içmiştik. Kafalar hep güzeldi. O çok sevdiğim arkadaşım yüzünden birgün başıma ne geldi bak. 2 sene önce yıllık iznimi erken şubatta aldım. Tam sömestr tatiline denk getirdim. Bizimkiler hemen bana el koydular tam 16 gün eve hiç uğramadım, daha doğrusu yurda. Paso gezdik Taksim'deydik. Çılgınlar gibi içiyorduk. Neden bilmiyorum ama o aralar maaşım yetiyor artıyordu da. Bir akşam yine bizimkilerden biriyle Sin City'e gitmiştik. Murder King güzel çalıyordu. Kafaları sallıyori biralarımızı içiyorduk. Bizim tayfadan birileri sürekli yanımıza geliyor biraz takılıyoruz ve gidiyorlardı. Herşey güzeldi. İşin asıl güzel tarafı yan tarafımızda 2 güzel kız vardı. Ufak tefek sarışın ve alternatif veya punk takılan 2 güzel kız. Bizde onlarla tanılmaya çalışıyorduk ki onlar geldi bizim yanımıza. Gerçekten iyiydi, muhabbet. Tabi biz bira içiyoruz ama arkadaş bir getiriyor fıçı bardağın yarısı votka. Biz insanız sonuçta ne kadar dayanabiliriz ki. Kızlar yanımızda sızmış kalmışız biz arkadaşla. Eleman anlatıyor, biz sızınca kızlar tam 2 saat bizim başımızda beklemişler. Tabi biz yaşam belirtisi göstermeyince saat 3 gibi kaçmışlar. Biz de saat 4 gibi uyandık. Elemanı elimden zor aldılar. Rezilliğe bak. Nereden şimdi aklıma geldiyse bak gülüyorum acınacak halime. Oysa şimdi Sin City diye biryer yok. Dün Murder King'i yine Dorock'ta dinledik. Ondan önce başka bir grup vardı, Megadeth çalmaya çalışıyorlardı. Parça zaten hızlı sen Dave Mustaine misin ki parçayı çalmak bitti birde onu 3 kat hızlandırmaya çalışıyorsun. Şimdi herkes de yorumcu olmuş derler. Ben metal müzik bilgimin dar olduğunun farkındayım ama kulaklarım iyidir. Birşey kötüyse yapacak fazla birşey yok. Aslında Dorock adına başarılı insanlar daha az acı duymak için daha çok içiyor. Oradan çıkışta Tezgah'a geçtik yine bizim elemanlar vardı orada da ama şaşırdım. Normalde cumartesileri tıka basa dolu olan mekan boştu. Orada birer bira içtik çok fazla takılmadık. Çıkışta Katharsis'e gittik görülecek başka elemanlar vardı. Ne çok eleman varmış. Katharsis resmen bitmiş hiçbir şey yoktu. Her ne kadar eskiden de hoşlanmasam üzüldüm. Ben her mekanın iş yapmasından yanayım. Orada hiç durmadık girdik, merhaba, güle güle. Kemancı'ya geçtik, tabi yeni Kemancı. Nerede o eski Kemancı. Orada bizim bir barmen vardı onu ziyaret ettik. Adam süper, barmen dediğin öyle olacak. Onu izlemek bile insana çok şey öğretir. Biraz takıldık. Kemancı da ilginç bir şekilde boştu. Çıktığımızda saat 3:30 geçmişti. Acıkmıştık ve klasik Marmara Büfe'ye geçtik. İnsan içince iyi acıkıyor. Sağlam bir karnımızı doyurduk. Çıkışta yine Dorock'a geçtik bu sefer kapatmaya. Orada arkadaştan ayrıldım. Dolmuşuma bindim. 5 dakikada Paşa'daydım. Eve girdiğimde bi saate bakayım dedim, keşke bakmasaydım, saat 5. Yorulmuşum. Biraz bilgisayarın karşısına geçtim. Sıkıldım ve yattım. Kafamı yastığa koyduğumda çoktan uyumuştum.

Hiç yorum yok: