13 Eylül 2010 Pazartesi

Silahlı Neşe IV

“Deforme olmuş insan hep kendini
yakışıklı gösteren aynalar bulur.”

de Sade


IV

İş aşkı ne çılgınlıktır!

Sömürülenlerin sömürüyü, asılan adamın halatı, kölenin zincirlerini sevmesini nasıl da görmeye değer bir beceri ile başardı sermaye.

İşin idealleştirilmesi şimdiye dek devrimin ölümü oldu. Sömürülenlerin hareketi, ona yalnızca yabancı değil, ayni zamanda karşıt olan burjuva üretim ahlaki ile yozlaştırıldı. İlk yozlaşan sektörün işçi sendikaları olması tesadüf değil, üretim oyunu idaresine çok yakin olmalarının sonucu. İş etiğinin işsizlik estetiğine karşı çıkma zamanı.

Tüketim toplumunun dayattığı oyun içi ihtiyaçların karşılanmasına, insanin o ilkel asil ihtiyacının ışığında, komünizm ihtiyacının ışığında görülen doğal ihtiyaçlarının karşılanması ile karşı çıkmalıyız.

Bu şekilde ihtiyaçların niceliksel değerlendirilmesi alt üst edilir. Komünizm ihtiyacı tüm diğer ihtiyaçları ve insan üzerindeki baskılarını dönüştürür.

İnsanın sömürünün sonucu olan fakirliği gelecekteki kurtuluşun temeli olarak görülmüştür. Hıristiyanlık ve evrimsel hareketler tarih boyunca el ele yürümüştür. Cenneti fethetmek için ya da bizi devrime götürecek sınıf bilincini edinmek için acı çekmeliyiz. İş etiği olmadan marksist “proletarya” fikri anlamsızdır. Ama iş etiği burjuvazinin iktidarı ele geçirmesini sağlayan aynı burjuva rasyonalizminin ürünüdür.

Korporatizm proleter enternasyonalizmi süzgecinden yeniden yüzeye çıkıyor. Herkes kendi sektörü içinde mücadele ediyor. En fazla, sendikalar aracılığı ile başka ülkelerdeki benzerleri ile iletişim kuruyorlar. Anıtsal çok uluslu şirketlerin karşısına anıtsal uluslararası sendikalar çıkıyor. Devrim yapalım, ama mekanizmayı, işleyen aleti, burjuvazinin tarihi erdemini yeniden üreten ve şimdi proletaryanın ellerinde olan o efsanevi nesneyi koruyalım.

Devrimin varisi yarın tüketici ve kapitalist oyunun ana aktörü olmaya yazgılı. Çatışma düzeyinde sonucunun varisi olarak idealize edilen devrimci sınıf, üretimin idealleştirilmesinde kayboluyor. Sömürülenler bir sınıf ile sınırlandıkları zaman, oyunun tüm unsurları zaten var oluyor, tıpkı sömürenler sınıfı için olduğu gibi.

Sömürülenlerin sermayeyi globalleştirme projesinden kurtulmalarının tek yolu, işin, üretimin ve politik ekonominin reddedilmesinden geçiyor.

Ama işin reddedilmesi, iş eksikliğine dayalı bir toplumda “iş eksikliği” ile karıştırılmamalı. Marjinalleştirilmiş olanlar iş ararlar. Bulamazlar. Gettolara itilirler. Suçlulara dönüşürler. Sonra bunların hepsi bir bütün olarak üretim oyunu idaresinin bir parçası olur. Üretenler ve işsizler kapital için aynı ölçüde vazgeçilmezdir. Ama hassas bir dengeleri vardır. Zıtlıklar patlar ve değişik kriz türleri üretirler ve işte bu bağlam için devrimci müdahale gerçekleşir.

Bu yüzden, işin reddedilmesi, işin yıkımı, çalışmama ihtiyacının tasdik edilmesidir. Tasdik şudur: insan, çalışmamanın kendi içinde uyardığı muhtelif istekler aracılığı ile çalışmama yoluyla kendini yeniden üretebilir ve nesnelleştirebilir. İşi yok etme fikri, iş etiği açısından bakıldığı zaman, saçma görünür. Ama nasıl? Bunca insan iş arıyor, bunca çok işsiz var ve sen işi yok etmekten bahsediyorsun, öyle mi? Luddite hayalet belirir ve tüm-klasikleri-okumuş-devrimcilerin tamamını dehşete gark eder. Katı, kapitalist güçlere cepheden saldırma modeline dokunulmamalıdır. Geçmişin tüm başarısızlıkları ve acıları anlamsızdır; utanç ve ihanet de öyle. İleri yoldaşlar, daha güzel günler gelecek, yine ileri!

“Boş zaman”, yani işin geçici olarak askıya alınması kavramının, proleterleri durgun sınıf organizasyonu (partiler, sendikalar ve beleşçiler) atmosferine geri itmek amacıyla neye dönüştürüldüğünü göstermek yeterlidir. Bürokratik boş zaman organizasyonlarının önerdiği oyun, en verimli hayal güçlerini bile depresyona sokmak için bilinçli olarak tasarlanmıştır. Ama bu ideolojik bir örtmeceden başka bir şey değildir; bir bütün olarak oyunu oluşturan toptan savaşın pek çok aracından biri.

Komünizm ihtiyacı her şeyi dönüştürür. Komünizm ihtiyacı aracılığı ile çalışmama ihtiyacı olumsuz açıdan (işe karşı olmak) olumlu açıya geçer, yani bireyin tamamen kendisi için boş olması, kendini mutlak özgürlük içinde ifade etme olasılığı, her tür modelden uzaklaşması, hatta üretim modeli gibi temel ve vazgeçilmez sayılanlardan bile.

Ama devrimciler işbilir insanlardır ve her tür modelden uzaklaşmaya korkarlar, özellikle de kavramın anlamının tam anlamıyla gerçekleştirilmesi yolunda bir engel oluşturan devrim modelinden. Kendilerini hayatta bir rolden yoksun bulmaya korkarlar. Siz hiç devrim projesi olmayan bir devrimci ile karşılaştınız mı? Enine boyunca tanımlanmış ve kitlelere tüm açıklığı ile sunulmuş bir projesi? Modeli, ambalajı, devrimin temellerini yok ettiğini iddia eden devrimci nasıl bir devrimci olur? Niceliksellik, sınıf, proje, model, tarihi görev ve bu tür eski kavramlara saldıran biri, yapacak hiçbir şey bulamamak, başka herkes gibi gerçekten, alçakgönüllülükle eyleme geçmek zorunda kalmak riski ile karşı karşıya kalır. Ölümcül bir tarih işareti beklemeden gün be gün devrimi inşa eden milyonlarca başkası gibi. Ve bunu yapmak için cesarete ihtiyacınız vardır.

Kati modeller ve küçük niceliksel oyunlarla, gerçek olmayan, hayali devrim projesinin, sermaye oyununun güçlendirilmesi âleminde kalırsınız.

Üretim etiğini lağvederek doğrudan devrimci gerçekliğe girersiniz.

Bu tür şeylerden bahsetmek bile zordur, çünkü bunları bir tezin sayfalarında anlatmak mantıklı gelmez. Bu sorunları azaltarak nihai ve eksiksiz bir analize varmak, asil konuyu ıskalamak olacaktır. Yapılacak en iyi şey, sözcük oyunlarının incelikli büyüsünü getirebilecek resmi olmayan bir tartışma olabilir.


Alfredo Bonanno

Hiç yorum yok: