20 Eylül 2010 Pazartesi

Silahlı Neşe V

“Ciddi ciddi neşeden bahsetmek gerçek bir çelişkidir.
Yaz geceleri ağır.
İnsan minik odalarda iyi uyuyamıyor.
Giyotin Arifesi’ndeyiz.”


Zo d'Axa


V

Sömürülenler de oyun zamanı bulur. Ama onların oyunu neşe değildir. Dehşet verici bir ayindir. Ölüm bekleyişi. Üretim eylemi sırasında biriken şiddetin baskısını hafifletmek için işin askıya alınması. Tüketim mallarının hayali dünyasında, oyun da bir yanılsamadır. Oyun oynadığımızı hayal ederiz, ama aslında tek yaptığımız tekdüze bir biçimde sermayenin bize verdiği rolleri tekrarlamak.

Sömürü sürecinin bilincine vardığımızda hissettiğimiz ilk şey bir intikam duygusu olur, sonuncusu ise neşe. Özgürleşme kapitalizmin kötülüğü tarafından bozulmuş bir dengenin düzeltilmesi olarak görülür, iş dünyasının yerini alacak bir oyun dünyasının gelişi olarak değil.

Patronlara saldırının ilk aşaması budur. Hemen farkındalık aşaması. Bize vuran zincirlerdir, kırbaçtır, hapishane duvarlarıdır, cinsel ve ırksal engellerdir. Her şey yıkılmalıdır. Bu yüzden biz kendimize ve sorumluluklarının hesabını ödetmek için düşmanımıza vururuz.

Giyotinin gecesinde yeni bir oyunun temelleri atılır. Sermaye gücünü yeniden kazanır: ilk önce patronların, sonra devrimcilerin kafaları vurulur.

Yalnızca giyotin ile devrim yapmak imkânsızdır. İntikam iktidarın bekleme odasıdır. İntikam almak isteyen herkesin bir öndere ihtiyacı vardır. Bir önder onları zafere götürür ve bozulmuş adaleti geri getirir. Ve her kim intikam çığlıkları atıyorsa, ondan alınanları geri almak ister. Doğrudan en yüksek soyutlamaya, artı değere el konmasına. Geleceğin dünyası herkesin çalıştığı bir yer olmalıdır. Güzel! O zaman, onun işlemesini sağlayanlar ve aynı sebepten, yeni patron olanlar dışında herkese kölelik dayatıldığı bir sistem geçer elimize.

Ne olursa olsun patronlar yanlışlarının karşılığını “ödemelidirler.” Pekâlâ! Hıristiyan günah, yargı ve tazminat etiğini devrime taşırız biz de. Ve ticari kökenden geldiği açık olan “borç” ve “ödeme” kavramlarını da.

Bütün bunlar oyunun parçasıdır. Doğrudan iktidar tarafından idare edilmediği zaman bile kolaylıkla ele geçirilebilir. Rol değişimi drama tekniklerinden biridir.

İntikam ve ceza silahlarını kullanarak saldırmak, sınıf mücadelesinin belirli bir anında gerekli olabilir. Hareket başka silahlara sahip olmayabilir. Bu yüzden giyotin anı olacaktır. Ama devrimciler böyle bir silahın sınırlarının farkında olmalıdır. Kendilerini ya da diğerlerini aldatmamalıdırlar.

Kapitalizm gibi rasyonalize eden bir mekanizmanın paranoyak çerçevesi içinde, intikam devrimi kavramı, devamlı kendini adapte eden oyunun bir parçası haline bile gelebilir. Üretim hareketi, ekonomi bilimi sayesinde meydana gelir görünür, ama aslında görevlerin ayrımı denen hayali antropolojiye dayalıdır.

Özyönetimli bile olsa işte neşe yoktur. Devrim basit bir işin yeniden organize edilmesine indirgenemez. Yalnızca buna değil. Fedakârlıkta, ölümde ve intikamda neşe yoktur. Tıpkı insanın kendi kendini saymasında neşe olmadığı gibi. Aritmetik, neşenin olumsuzlanmasıdır.

Yaşamayı arzu eden herkes ölüm üretmekten kaçınır. Giyotinin geçici olarak kabul edilmesi, onun kurumsallaşmasına gider. Ama aynı zamanda, yaşama aşık olan herkes sömürenlerine kucak açmaktan da kaçınır. Bunu yapmak, yaşama karşı olup fedakârlık, kendi kendini cezalandırma, iş ve ölümü savunmak demektir.

İş mezarlığında sömürü ile geçen yüzyıllar dev bir intikam dağı biriktirmiştir. Devrimin önderleri duygusuzca bu dağın üzerinde oturmaktadır. Ondan kâr etmek için en iyi yolu çizmeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden intikam mahmuzu iktidarı ele geçiren yeni kastın çıkarları aleyhine yöneltilmelidir. Simgeler ve bayraklar. Sloganlar ve karmaşık analizler. İdeolojik aygıt gerekli olan her şeyi yapar.

Bunu mümkün kılan iş etiğidir. İşten zevk alan ve üretim araçlarını ele geçirmek isteyen herkes işlerin körlemesine, ilerlemesine karşıdır. Deneyimlerine dayanarak bilirler ki, sömürünün işlemesini sağlamak için patronların yanlarında güçlü organizasyonları vardı. Aynı ölçüde güçlü ve mükemmel bir organizasyonun özgürleşmeyi mümkün kılacağını düşünürler. Gücün yeten her şeyi yap; ne pahasına olursa olsun üretim kurtarılmalı.

Aldatmaca budur. İş etiği, Hıristiyan fedakârlık etiğidir, patronların etiğidir ve tarihteki kitle katliamları sayesinde endişe verici bir düzenlilik içinde birbirini takip etmişlerdir.

Bu insanlar artı değer üretmemenin mümkün olduğunu, insanın bunu yapmayı reddedebileceğini, insanın üretmeme iradesini ortaya koymasının, böylece hem patronların ekonomik yapısına, hem de tüm Batı düşüncesine işleyen ideolojik yapılara karşı mücadele etmenin mümkün olduğunu kavrayamazlar.

Niceliksel devrim projesinin temelinin iş etiği olduğunu anlamak önemlidir. İşe karşı savlar, eğer niceliksel büyüme mantığına sahip devrimci organizasyonlar tarafından öne sürülüyorlarsa anlamsızdır.

İş etiğinin yerine neşe estetiği koymak, pek çok endişeli yoldaşın tercih edeceği gibi hayatın sonu demek değildir. “Ne yiyeceğiz?” sorusuna insan basitçe şu yanıtı verebilir: “Ne üretiyorsak.” Yalnız, artık üretim insanın kendini belirlediği boyut olmayacaktır, çünkü o boyut oyun ve neşe çerçevesinde meydana gelecektir. İnsan doğadan ayrı bir şey olarak üretebilir ve sonra doğanın kendisiymiş gibi onunla birleşebilir. Böylece her an, yeterince olduğu zaman üretimi durdurmak mümkün olur. Yalnızca neşe kontrol edilemez olur. Çağımızı nüfuslandıran medeni larvaların tanımadığı bir güç. Devrimin yaratıcı dürtüsünü on katına çıkarabilecek bir güç.

Komünist dünyanın sosyal serveti, kendine parti proletaryası adını veren bir azınlık tarafından idare edilse bile, artı değer birikimi ile ölçülmez. Bu durum iktidar üretir ve anarşinin özünü reddeder. Komünist sosyal servet, devrimden sonra gelen yaşam potansiyelinden doğar.

Niceliksel değil, niteliksel birikim kapitalist birikimin yerini almalıdır. Basit ekonomik devrimin yerini yaşam devrimi alır, kristalize edilmiş üretimin yerini üretici potansiyel alır, oyunun yerini neşe alır.

Kapitalist yanılsamaların gösteri pazarının reddedilmesi yeni bir değişim türü yaratacaktır. Kurgusal niceliksel değişim yerine gerçek niteliksel değişim. Malların dolaşımı kendini nesnelere ve nesnelerin hayali materyalize edilişine değil nesnelerin yaşamdaki anlamına dayandıracaktır. Ve bu bir yaşam anlamı olmalıdır, ölüm değil. Bu yüzden bu nesneler değiş tokuş edildikleri kesin anla sınırlı olacaklardır ve önemleri bu değişimin yer aldığı durumlara göre değişecektir.

Aynı nesnenin derinlemesine farklı “değerleri” olabilir. Kişiselleştirilmiş olacaktır. Şimdi, kapital boyunca bildiğimiz şekliyle üretim ile hiç ilgisi olmayacaktır. Değişimin kendisi, sınırsız üretimin reddedilmesi aracılığı ile görüldüğünde, farklı bir anlam taşıyacaktır.

Özgürleşmiş işgücü diye bir şey yoktur. Bütünleşmiş (el emeği-zihin emeği) işgücü diye bir şey yoktur. Var olan, iş bölümü ve işgücünün satışıdır, yani kapitalist üretim dünyası. Devrim işgücünün olumsuzlanması, neşenin onaylanmasıdır. İş, “adil iş”, sömürüsüz iş, sömürülenlerin kendilerini sömürü olmadan tüm üretim sürecine dahil edecekleri “kendi kendini idare eden” iş fikirlerinin dayatılması, gerçeklerin çarpıtılmasıdır.

Üretimin kendi kendini idare etmesi kavramı ancak kapitalizme karşı bir mücadele biçimi olarak geçerlidir, aslında mücadelenin kendi kendini idare etmesi fikrinden ayrılamaz. Mücadele söndürüldüğü zaman kendi kendini idare, insanin sömürülmesini kendi kendine idare etmesinden başka bir şey olmaz. Eğer mücadele muzaffer çıkarsa, üretimin kendi kendini idaresi gereksiz olur, çünkü devrimden sonra üretim organizasyonu da gereksiz ve devrim karşıtıdır.


Alfredo Bonanno

Hiç yorum yok: