18 Aralık 2008 Perşembe
11100010011
Bugün biraz geçmişe bakmak istiyorum. Hayatımda çok fazla yeri olmayan ama hatırlayınca şimdi hoşuma giden bir anımı anlatayım sana. Merve'yi belki hatırlarsın. Hatırlamasan bile şimdi ben sana hatırlatacağım. Okulda 3. sınıfın başındayız daha sadece alttan 1 dersim var. Neredeyse hergün okula gidiyorum. Yurtta kalıyorum, o sırada yazın yine Kocamustafapaşa'da Serhat'la kalıyordum. Aramız neden olduğunu bilmediğim bir şekilde biraz bozulmuştu, evden çıkmak ve yurda dönmek zorunda kalmıştım. Tam o zamanlarda bizim yurttaki tayfa da Özcan, Tolga ve Shenerius birlikte eve çıktılar. Benim için çok iyi olmuştu bu. Aktif bir Taksim hayatı olan her öğrencinin bağımsız hücre evleri bulunması gerekir. Bunu her zaman başarmış ve iyi bir şekilde yönetmişimdir. Okulda ilk yıldan arkadaşlarım ki onlar hep yanımdaydı, Osman, Rüstem, Cihan ve Tarık, yurtta hiç yanımdan ayrılmazlardı. Bende Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş bu gençleri biraz olsun eğitmeye çalışıyordum. Deneyimlerimi aktarıyordum. Ben o sıralar öğleden sonra Taksim'e çıkar gece saat 4 veya 5 gibi, eğer yapacak birşey bulamamışsam, yurda döner ve hiç erinmeden erken kalkıp okula giderdim. Belki de bu sebepten bana pek inanmazlardı. Ben de olsam bana inanmazdım. Bunları hep Taksim'e çağırırdım gelmezlerdi. Bana inanabilmelerinin tek yolu beni iş başında görmeleriydi. Birgün Osman, Rüstem, Cihan ve yurttan Nuri diye birini daha, birlikte ders bitiminde daha saat 3 olmadan Taksim'e zorla götürdüm. Benim kafaya biraz yakın olan ve içen bir tek Rüstem vardı aralarında, en şevkli olanda oydu zaten. Önce Nevizade'ye götürdüm, orayı zaten biliyorlardı, mekanlar hakkında bilgi verdim gençlere. Oturduk onlar kola falan ben klasik biramı içtik, 1-2 saat oturduk herhalde. Hepimiz açıktık. O sırada Taksim'de amacı karnını doyurmak olan ve parası olmayan herkesin en sevdiği mekan Sofram Pide Salonuna gittik. Tam öğrenci işi ucuz kır pidelerimizi ve ayranlarımızı aldık homini gırtlak yemeye başladık. Biz tam yemeğe başlamıştık ki, içeri kendinden geçmiş bir şekilde üstü başı dağınık bir halde Merve girdi. Kafası o kadar güzeldiki resmen masalara çarparak gidiyordu. Garson çocuğa kendisine çorba ısmarlaması için rica etmeye başladı. Ben Merve'yi birkaç kere Caravan'da görmüştüm ama çok dikkatimi çekmemişti. Her zaman yanında 3-5 tane sap olurdu. Nasıl olduysa bugün tek kalmış ya da biraz erken gelmiş Taksim'e. Masadakilerin ilgisini çekmişti bu güzel kız. Merve hemen hemen benimle aynı boyda belki benden 1-2 santim uzundur. Tam kuyruk sokumuna kadar uzun kıvırcık saçları zaten bir efsanedir. Yuvarlak ve dolgun memelerinin mutlu etmeyeceği erkek yoktur dünyada. Belinin kıvrımı çok net belli olur ve yine yuvarlak ve dik kalçaları onu gören her erkeğin hayalidir. Ben de erkek olmamdan herhalde benide gerçekten etkilemişti. Bizimkilerin yapamıyacağını bildiğim için masada bir iddaa başlattım. Özellikle Rüstem'i kastederek "gidin kıza bir çorba ısmarlayın sizin olsun." dedim. Bana ters ters baktılar. Ben de kızı bildiğimi eğer gidip bir çorba ısmarlarlarsa onlarla takılacağını birlikte bara gidebileceklerini ve artık ondan sorasının da onlara kaldığını belirttim. Aynen beklediğim gibi masadan kimse kalmadı, kısaca bana gün doğdu. Beklediğim gibi o zaman sen niye yapmıyorsun dediler. Bende hep böyle durumlar olduğunu ve faydalandığımı mühim olanın onların da faydalanabilmesi olduğunu anlatmaya çalıştım. Neyse en sonunda onların gitmeyeceği netleşti. Bu arada Merve'de kendisine bir çorba ısmarlayacak beyaz atlı prensini bekliyordu, artık bu bana acı veren duruma daha fazla dayanamadım. Yanına gittim, masaya yanına oturdum, herkes bana bakıyordu, "sana yiyecek birşeyler ısmarlayayım." dedim. Şöyle bir baktı ne isteyebileceğini sordu ne istersen iste dedim çatlayana kadar yiyebilirsin, nasıl olsa Sofram'daydık. Bir çorba içti belliki acıkmıştı, bir de kır pidesi yedi. Bana mutlu bir şekilde teşekkür etti. Bende bizimkilerin bana nasıl baktığını görerek bombayı patlattım. İstersen bizimle gel birlikte birşeyler içeriz dedim. Ve bizimkileri gösterdim. Şöyle bir baktı ve ikimiz birbirimizi çok iyi anladık. Çok güzel bir gülüşü vardı, bu evet demekti. Hepsini yanımda Merve olmasın rağmen Kemancı'ya götürdüm. Aslında çok sevmezler öyle müziği ama canlı müzik olunca güzel oluyor. Merve kafa olarak o kadar uçmuştu ki, birşeyler konuşmamız imkansızdı. Bende boş laf yerine onun o dolgun kırmızı ve makyajsız dudaklarından öptüm, arada 2-3 bira geçmişti tabi. Ortam ilk başta bizimkileri çarpmış ama sonra hoşlarına gitmiş dans, falan yerlerinde duramıyorlardı. Alt Kemancı'da sahnenin hemen arkasında çok güzel sote masalar bulunurdu. Erken gittiğimiz için birini kapabilmiştik. Biz Merve ile orada oturuyorduk. Bizimkiler saat 12-1 gibi sadece tepişmiş olmalarına rağmen yurda gideceklerini söylediler, ben caydırmaya çalıştım ama pek niyetlide değildim. Merve'ye biz ne yapacağız diye sordum. Hala kendinden geçmiş bir hali vardı ama birden canlandı ve bir bira daha içelim bana gideriz dedi. Bu güzel haberdi, şimdi birde ev aramak zorunda kalmayacaktım. Biralarımızı içtik ve çıktık benim kafamda güzel olmuştu ama ilginç bir şekilde Merve bayağı ayılmıştı. Evi İstiklal'in alt tarafında Galatasaray Lisesi'nin sağından aşağı inişte yine sağ taraftaydı. Eve ulaştık evde Merve kadar güzel olmayan bir ev arkadaşı vardı. Merve bize bir neskafe yaptı, bu bölümde biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Bunları beklemiyordum. Ev derli topluydu bir öğrenci evinden beklenmeyecek kadar. Onun odasına geçtik biraz boş sohbetten sonra. Sabah, ne zaman çok içsem olduğu gibi, erken kalktım. Yanımda belkide dünyanın en saf güzelliği masum bir şekilde yatıyordu. Nasıl kalkabilirdim ki. Biraz düşünceler daldım. En çok sinirimi bozan belki bir daha hiç onunla birlikte olamayacak olmamdı. Ne kötü biri o anda bana sorsa Merve ile evlenir ve o benden ayrılmadıkça da onunla yaşardım. Gerçek olmayacağını bildiğim için öyle düşünüyordum muhtemelen. Ben böyle boş boş düşünürken o da uyandı. Çok tatlı bir şekilde "Günaydın" dedi. Beni öptü ve sordu "yapmak istediğin birşey var mı?". Oho o kadar çok şey vardı ki. Bende şansımı zorlayım dedim ve onunla banyo yapmak istediğimi söyledim. Çok hoşuna gitti, yüzüne muhteşem bir gülücük yayıldı ve ufak bir buse kondurdu dudaklarıma. Birlikte güzel bir kahvaltı yaptık, ben çıkıp börek almıştım, oda çay koymuş. Gündüz gözüyle Merve, hala bile keşke görmeseydim dediğim bir güzellik. Biraz sohbet ettik, çıkalım dedim, bana biraz tembellik yapmak istediğini ve bu tembelliği benimle yapmak istediğini söyledi. Acaba beni ne kadar mutlu ettiğini biliyor muydu yoksa beni de etrafındaki diğer lavuklarla bir mi görüyordu? Bunu hep merak etmişimdir. Tam 3 gün sadece yiyecek birşeyler almak dışında ben dışarı çıktım ve çok güzel ve tembel 3 gün geçirdik. Sağolsun diğer hatunda evi bize bırakmıştı. Hoş günlerdi. En sonunda Aydın ben çıkacağım dedi. Bu artık git demekti. Birden benimde gitmem gerektiğini söyledim. Çıktım kapıdan son kez öptüm o güzel ve dolgun dudakları. İstiklal'de öyle kırgın biraz ama mutlu bir şekilde yürüyordum. Yurda geçtim oradan. En sonunda telefonumu açtım yüz tane cevapsız 20 tanede mesaj vardı, aranıyor olmak hoşuma gitti biran. Yurtta odama gittim elibselerimi değiştirdim. Birşeyler yeyip Cerrahpaşa'ya arkadaşların eve geçecektim. Yemekte bizimkiler beni gördü, hemen yanıma geldiler. Herşeyi öğrenmek istiyorlardı ama herşeyi sadece ben ve Merve bilebiliriz. Sadece gurulu bir şekilde 3 gündür Merve'de kaldığımı söyledim, gerisini anlamak için alim olmaya gerke yok herhalde. Bu da öyle bir hatıra olarak kaldı. Peki bu hikaye burada bitti mi? Sanmıyorum. Asıl ilginç olan kısmı şimdi başlıyor. Gel zaman git zaman Caravan'da, Arka Sokak'ta Merveyle göz göze geldik ama o beni bende onu tanımadık. O sene baharda uzun süredir bir kız arkadaşım olmamıştı. Artık Özcan bile benimle dalga geçiyordu. Özcan bile derken Özcan 25 yaşına kadar bakir kalan bir arkadaşımızdır. Beni zorla Caravan'a götürdü, param yoktu. Bir bira ısmarladı, 2 oldu derken, yine içtik. Sonra Serdar bize bir şişe bol votkalı Sex on the Beach ısmarladı. Kafam bir milyon oldu. O sırada mekanda ön tarafta tek başına bir hatun oturuyordu. Tuba namı değer E.T. Niye diye sormayın. Gittim onu kaldırdım. Birlikte Marmara Büfe'de birşeyler yedik ondan sonra Anadolu yakasında yaptığımız uzun bir yolculuktan sonra Tuba'nın evine gittik ve kısaca birlikte olduk. O hafta sırf beni arkadaşlarına göstermek için Katharsis'e götürdü ki ben orayı pek sevmiyordum. Hadi Tuba beni kiminle tanıştırdı hem de en iyi arkadşım diye? Merve'yle. Merve'ye çok arzulu bir şekilde sarıldım ve kulağına onu istediğimi ve özlediğimi söyledim, ayrıldık. Yine kafası çok iyiydi. Duydu mu, duymadı mı bilmiyorum ama o sarılmadan sonra ben Tuba'dan fırçayı yedim. Zaten yine görüşemedik. Ben ertesi gün Tuba'dan ayrıldım. Bu hadisenin üzerinden 1 ay ya geçti ya geçmedi. Özcan beni aradı, yurttaydım. Taksim'e gel birlikte takılacağız dedi. Zor geldi gitmedim. Ertesi gün Cerrahpaşa'ya gittim. Özcan bana ne dese beğenirsin. Dün gece Merve'de onlarla birlikteymi hatta gecede Özcanlar'da uyumuş. Valla Özcan bu durumdan beni haberdar etmemesinin cezasını hala bile çekmektedir. Bu kadar uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen unutmadığım ve ilerleyen zamanda da unutamayacağım bir hatun. Sen de hatırladın herhalde. Bak o günler ne güzelmiş ya. Geçmişi bazen hatırlamak beni mutlu ediyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder