1 Mart 2010 Pazartesi

Anarşi ve Eylem Sorunsalı III

İsyan Biçimi Olarak Sabotaj

"Bir isyan biçimi olarak sabotaj, insan sömürüsü kadar eski bir yöntemdir." Emile Pouget

Sabotaj; özellikle işçi hareketi tarihinde kavram olarak “sabotaj” diye adlandırılmadan çok önce bile oldukça sık kullanılan bir yöntem olmuştur. Sabotaj kavramı, çok sonraları, 19 yy ortalarında işçi konfederasyonlarında bu isimle anılmış, başta çok kabul görmese de (çünkü tahta ayakkabı ve bir işi sakarca yapmak gibi anlamlarına da geliyordu) daha sonra kaçınılmaz olarak dile yerleşmiştir.

Sabotaj artık işçiciliğin tekelinde olmaktan çok (sendikalar işçileri işverenle uzlaşmaya ittikçe) bireysel aktivistlerin benimsediği bir yöntem olmuştur.

Sabotaj’ın neden tercih edilen ve sık kullanılan bir yöntem olduğu sorusu, biraz irdeleme gerektirir: Öncelikle savaştığınız şey güç bakımından sizden üstünse, onu yıkmak için yöntemler oldukça kısıtlı demektir ve itinayla analizi gerekir. Devlet, toplum, ahlak, teknoloji vs. hepsi bireyden çok daha organize ve köklüce güce sahip yapılardır. Bu durumda yapılacak şeylerden biri, pasif direniş yolunu seçmektir. Ki bence bu, doğrudan şiddetten asla kaçınmayan erk karşısında çoğu zaman intihar anlamına gelir. Radikal düşünen birinin dokuz cana sahip olmadığı düşünülürse, savaşmak için elinde var olan bir tanesini ekonomik ve akıllıca kullanması daha iyi olur. Bir diğer yol, aynı karşınızda ki güç gibi organize olmak yani örgütlenmektir.

Ancak örgütlenme yeteri gücü sağlamak bakımından güven verici görünse de, niteliği bu güce paralel bir verimlilikte değildir. Çünkü örgütlü bir yapı, her şeyden önce daha oluşum sürecinde, çoğunluğu aynı safta toplamak gibi bir derdi olduğundan, çoğu zaman popülist söylemler, göz boyamalar, vaatler kullanılır, bu da örgüt oluştuktan sonra büyük oranda bireylerde hayal kırıklığına neden olur.

Dolayısıyla, kendi başına sistemle baş edeceği inancını yitirmiş bireylerden oluşan örgüt; yapısal bakımdan çürük olmasının yanında, eylemsel bakımdan da –içerisinde ki işbölümü ve organize olma manyaklığı nedeniyle- zaman kaybettirici bir yapıdır. Ayrıca örgütlü yapılarda, bir işi belirlenen zamanda gerçekleştirebilmek için gruba dâhil üyelerin, farklı düşünce yapılarını, alternatif fikirlerini, kendilerine ait yaşamlarını törpülemesi gerekir, bu da üyelerin tek tipleşmesine yol açar. Birey buna ne kadar direnirse dirensin, özgüven eksikliğinin bedelini, kendinden isteneni aynen yerine getiren, amaca ulaşmak için kendinden çılgınca ödünler veren, bir “üye” olarak öder.

Peki, birey, hem kendine yöneltilmiş şiddeti göğüsleyerek, hem de bir gruba “ait” olmadan, neler yapabilir?

O zaman birey, bu kendinden kat kat güçlü yapıların, zeki ve kurnazca davranıp ana arterlerini bulmalı ve oralara zarar vermeli, yani “sabote” etmelidir. Çünkü sabotaj, enayice bir kahramanlık gösterisi değil, kendini koruyarak zarar vermenin belki de en iyi yoludur. Sabotajın içeriğiyle ilgili akademisyen ve aktivistler, uzun bir dönemdir tartışma içindeler. Birçok teorisyen sığ bir yorumla, sabotajı terörizm biçimlerine dâhil eder. Oysa açıktır ki; terörizm; canlı-cansız ayırt etmeden yıldırma ve korku amaçlı zarar vermektir. Her tür canlıyı yok etmeye yönelik eylemler, aracın amacı ezip geçtiği ve sabotajla ilgisi bile olmayan eylemlerdir. (Burada önemle belirtmeliyim ki, canlı yaşamına bakışım en ufak bir hümanistik acıma içermeden, sadece bir canlının amacınız için elinden alamayacağınız, bu tahakkümü onun üzerinde kuramayacağınızla ilgilidir) Sabotaj ise; canlıyı hedef almadan ve ona zarar vermeden, direkt olarak mülkü tahrip amaçlı bir eylemdir. Ayrıca sabotaj; kelimenin telaffuzuyla birlikte hemen kafalarda beliren şekilde, vandal biçimde yakmak-yıkmak değil, hedefi ve sonuçları ayrıntılı olarak analiz edilip gerçekleştirilen bir eylem biçimidir. Sistemin yüklediği görevleri yapmamak ya da bilerek yanlış yapmak bile, “bozmak” olduğu için sabotaj sayılabilir.

Doğaldır ki; sabotaj; mülkün bu derece kutsal olduğu kapitalist toplumlarda şiddetli biçimde kınanır. Ancak işlerliğini durdurmak istediğiniz kurumu mali zarara uğratmak (özellikle periyodik olarak tekrarlanırsa) caydırıcı olabilecektir. Örneğin 1980’lerin sonunda İngiltere’de ALF (Animal Liberation Front) yılda 6 milyon sterlin değerinde hasara neden olmuştu, ABD’de ise ekotaj eylemlerinin yıllık zararı 20-25 milyon dolar idi. Bu şekilde ki maddi kayıp hem bu şirketlerin amaçlarına ayırdığı ödenekleri doğal olarak azaltacak, hem de kendilerine karşı direnişin boyutlarının hiç de az olmadığı konusunda onları uyaracaktır.

Sabotajın iyi değerlendirilmesi gereken kısımlarından biri de eylem kısmından önce hedef belirleme kısmıdır. Sistem hiyerarşik bir yapılanmaya sahip olmasına rağmen, yapısı günümüzde tek darbeyle yıkılacak kadar lineer değil, daha çok odakların birbirine farklı düzeylerde bağlandığı ağsı bir yapıdır. Dolayısıyla tek bir odağa zarar vermek, sistemin çökertilmesi için asla yeterli olmayacaktır. İşte tam da bu nedenle, belirlenen hedefin yapıyı kökünden silemeyeceği gerçeği kabul edilerek, ancak maksimum hasar hedeflenerek belirlenmesi gerekir. Sabotaj- doğru biçimiyle uygulandığında- canlı hasarı olmadan azami hasarın sağlanabildiği yegâne yoldur.

Peki, neden mülkü tahrip bu kadar önemli? Neden başka bir yol değil? Çünkü; otoritenin kendini üzerinde var ettiği temel, zarar verilmesinden korktuğu için milyonlarca dolar ödediği mal, tahakkümünü kamufle eden gösteriş aracı, doymak bilmezliğin sonucu ve kanıtı vs. bunların hepsi mülktür. Karşı olduğumuz şeylerin hiçbiri mülk olmadan var olamaz.

Amacın neden ve nasıl değerlendirildiğini bir parça olsun açıklığa kavuşturabildiysek; eylem kısmı yani olayın asıl bağlayıcı noktası ile ilgili belirtilmesi gereken önemli bir nokta var. Sabotaj eylemleri, kesinlikle insanlardan uzak bölgeler seçilerek gerçekleştirilmelidir. Bunun iki nedeni var; birincisi; toplumdan “en az” güvenlik güçleri kadar, hatta çoğu zaman daha fazla tepki geleceği için; ikincisi, herhangi bir acemi davranış sonucu canlıya zarar vermemek için.


Lilith Noir

Hiç yorum yok: