11 Ocak 2016 Pazartesi

Can Çekişen Toplum ve Anarşi

İnsanların bu güne kadar anarşistlere karşı getirmeyi başarabildiği en güçlü itiraz onlara "teorileriniz çok hoş ama gerçekleştirilemez" demek oldu. Bu bir ispat değildir. "Neden gerçekleştirilemesinler?" diye sorduğumuzda bize gerekçelerle cevap vermek yerine korkularını öne sürüyorlar. İnsanın kötü doğası yüzünden özgürlüğünden istifade edip çalışmayı tamamen bırakacağından; hiçbir aracı güç var olmadığı zaman güçlünün zayıf olanı sömürmesinin gerçekleşebileceğinden korktuklarını vs. söylüyorlar bize. Anarşistler, insanlar arasındaki bu kötü eğilimin, karakterindeki bu kusurların bir insanı diğerinin karşısına yerleştiren, aşırı bir cimrilikle verdiği üç beş kuruşu bir diğerinden koparmaya zorlayan şimdiki toplumsal örgütlenme tarafından teşvik edilip yüreklendirildiğini ispatlayarak bu korkuların temelsizliğini göstermiş bulunuyor. Anarşistler, iktidara dayalı her toplumsal sistemin kötü etkiler yaratmaktan başka bir şey yapamayacağını da gösteriyorlar; iktidar diğer insanlarla aynı hatalara açık olan kişilerin yetkisine verildiği için açıktır ki insanlar kendilerini nasıl yöneteceklerini bilmiyorlarsa eğer, diğerlerini nasıl yöneteceklerini bundan da az bilmektedirler...

Eğer iktidara gelmeye meraklı bir siyasi parti olsaydık, kendimizi zirveye taşıtmak için halka bir sürü vaatte bulunabilirdik; ama Anarşi'de durum farklıdır; vaat edecek, isteyecek, verecek hiçbir şeyimiz yok ve insanlığın bu ideale olan eğilimini kanıtlayan gerçekleri gösterdikten sonra karşıtlarımız fikirlerimizin imkansız olduğunu söyleyerek karşı çıktığından, bize tüm kurumlarımızda süregiden suistimallerin kanıtlarına, bunların üstünde durduğu temelin yanlışlığına, şarlatanların onlar vasıtasıyla halkın ilgisini başka tarafa çevireceği şu reformların boşluğuna geri dönmekten ve halka açık olan alternatifi - ya sömürüye devam etme ya da isyan etme - hatırlatmaktan ve bu devrimin başarısının, sayesinde iyi olduğunu bildikleri şeyleri gerçekleştirmeyi "arzuladıkları" enerjiye bağlı olduğunu onlara ispatlamaktan başka bir şey kalmıyor. Bizim görevimiz bu: Gerisi başkalarına kalmıştır, bize değil.

Bizler kendi payımıza, tantanalı ve duygusal ifadeler aracılığıyla yürütülen bir propagandanın hiç de taraftarı değiliz; bunların etkisi halkın acil bir zaferi umut etmesini sağlamaktır ki bu da olanaksızdır...

Bizim idealimiz daha az parlak ve daha gösterişsiz ama daha kalıcı bir görevi gerçekleştirmektir. Gayretimizi halkı duygu üzerinden yakalamakla sınırlamak yerine, onları her şeyden önce mantık ve akıl yoluyla kazanmaya çalışıyoruz. Yeteneği duyguya başvurarak halkı kazanmaktan ibaret olanları kesinlikle küçümsemek istemiyoruz. Herkesin görevi mizacına ve görüşüne göredir. Ama kendimiz için inançtan çok kanaati sağlamlaştırmayı tercih ediyoruz. Propagandada yer alan herkes kendisini bekleyen zorlukları bilmeli ki; bu zorluklarla karşılaşmaya hazır olsun ve yoluna çıkan ilk engelde cesareti kırılmasın...

Bazılarımız arasında bir hayli yaygın biçimde kabul gören bir diğer önyargı da kitleleri isteğe göre kalıba dökülebilecek, hakkında canını sıkmanın lüzumu olmayan yoğurulabilir hamurlar olarak farz etmektir. Bu anlayış, bu insanların, diğerlerinden önce bir adım atmakla kendilerini bir şekilde peygamber ve sıradan ölümlülerden çok daha zeki saymaları gerçeğinden ileri gelmektedir.

"Kitlelere falanı filanı yaptıracağız", "onları arkamıza alıp yol göstereceğiz", vs. Gerçekte bir diktatör de bundan daha farklı şeyler söylemez. Kitlelere bu şekilde bakmak otoriteryan geçmişimizin bir mirasıdır. Azınlıkların halk üzerindeki etkisini inkar etmeyi istediğimizden değil, bu etkinin tam da bizi o kadar kaygılandıran şey olduğuna inandığımız için. Ama devrim zamanında Anarşistlerin kitlelerde sahip olabileceği tek etkinin doğrudan eylem yoluyla olacağını düşünüyoruz: Fikirlerimizi uygulamaya koyarak, örnekleme yoluyla vaaz ederek; halka sadece bu araçlar vasıtasıyla yol gösterilebilir. Yine de iyiden iyiye farkında olmalıyız ki açık ve iyi tanımlanmış bir propaganda yoluyla halkın anlayışı iyice hazırlanmadığı sürece, halk bizzat ayaklarının üzerinde durup, daha önce aldığı fikirlerle harekete geçmediği sürece, bu eylemlerin kitle üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. O halde fikirlerimizi yaymaya başlayacak olursak, fikirlerimizin etkisi kendini hissettirecektir ve sadece onları nasıl açıklayacağımız ve anlaşılır kılacağımızı bilmemiz koşuluyla toplumsal dönüşümde bir pay sahibi olma şansımız olabilir. Bu yüzden takipçiler edinmemekten korkmamıza gerek yok, ama bunun yerine kendilerini lider sananlardan kaynaklanan engellemeler için tetikte olmalıyız.

Devrimin habercileri devrim zamanlarında her zaman kitleler tarafından seçilir. Gelin fikirlerimizi yayalım, anlatalım, açıklayalım, gerekirse onlara yeniden şekil verelim. Hakikatin yüzüne bakmaktan korkmayalım ve bu propaganda, davamıza bağlı olanları yabancılaştırmadığı gibi, adalet ve özgürlüğe susamış kişileri de muhakkak ki kendine çekecektir.


Jean Grave

Hiç yorum yok: