5 Ocak 2016 Salı

Cioran’ın Anti-Peygamber’i ve Biricik

Her birimizde bir peygamber uyur, sakın uyanmasın; uyanırsa şayet, dünyadaki kötülükler anında artar.

Bütün tarih peygamberler tarihidir: Her solucan bir reçete sunmuştur: İyiliğin reçetesini, hakikatin reçetesini, güzelliğin reçetesini vb. Reçetesiz bir yaşam düşünemediğimiz gibi her önümüze gelen reçeteyi de bir ilaç biliriz. Reçete türleri çeşitlidir, sayısızdır; herkes kendine göre en az bir reçete bulabilecek kadar reçete mevcuttur.

Bir de reçeteler arası kıyaslama vardır: A reçetesi B reçetesinden daha hakikidir, daha güzeldir, daha iyidir. Sonuç: Reçete savaşı. Başını çekenlerse ayartma sanatına sahip iki kafalı solucanlar. Bunlar kendi Benlik’ini dine çevirenlerdir ya da tersten havarilik yaparak Benlik’ini yok sayanlardır.

Solucanların başarısı sürüngen olabilmeleridir, zira sürüngenlik edilgenliği çeker. Edilgen, benliğinin yönetilmesini bekler. Sürüngen, benliğini yok sayarak ya da üçüncü bir mercie “devrederek” -örneğin Tanrıya- edilgeni yutar.

Kıyaslama olduğu sürece düşünce hiyerarşisi egemendir. İnsan kendi kültürünün oyuncağıdır. İnsan tam bir komedyadır: A reçetesindekiler karpuzu çatal bıçakla yer, B reçetesindekiler elleriyle. Biri diğerine düşmanca bakar, çünkü biri kendini diğeriyle kıyaslar: “Sen yanlış biçimde karpuz yemektesin.” Dinler arası savaş bu örnekten farklı mıdır? İdeolojiler arası dehşet bu örnekten farklı mıdır?

Herkes içindeki peygamberi öldürebilmeli ve öldürmelidir. Geriye kişinin içindeki Hiç’ten başka hiçbir şey kalmayacaktır, kalmamalıdır.

Kıyaslamak peygamberin en temel özelliğidir. İyi’nin peygamberi İsa, Kötülük’ün peygamberi Sezar’dan ayrılmaz, ikisi bütündür. Neyin bütünü? İnsanın İyi ve Kötü diye böldüğü yaşamın: Bundan böyle yaşam bir saplantıdır. İnsanın kendi saplantısı. İnsan, yaşamı zedeleyen peygamberlik düşüncesinin kurbanıdır. Bu kurbanlar arasında Biricik nasıl nefes alabilecektir? Ya da Cioran ile sormak istersem: “İçimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında hâlâ bir yerim olabilir ki?”

Biricik kıyaslanamaz, zira Biricik’in ötekinden daha iyi olma meselesi yoktur, dolayısıyla ötekiyle savaşı da yoktur. Biricik içindeki peygamberleri teker teker öldürendir. İmha eden Biricik, anında Kendi’ni kurandır. Solucanların savaşına uzaktan gülümseyerek, Kendi’ni her an yenileyendir; böyle olunca da çeşitli adlarla yaşamı tüketmemektedir. Sadece tüketir. Kıyaslamaya gereksinimi olmayan tek kişi Biricik olandır; Biricik, Kendi’ni kendince yaşayarak hiçleşendir.

Bir elimde kalkan, diğer elimde gül yumağı, yürüyorum yollarımda, dünya benimdir. Solucanları ezerek ya da üzerlerinden atlayarak, Kendi’mi yaşadığım ölçüde. Her ikisine de muktedirim.

Bazen girdiğim çıkmaz sokaklarda kendi kahkahalarımı kendim duyarım, eğer bir Biricik ile karşılaşırsam gücümü iki kat ederim.

Geçiciliğimin melankolisi yakama yapışırsa gözyaşlarımı içerim, her birinden bir gülücük doğurmak için.

Adlar mezarlığının içinden geçerken, ruhumun sadeliğini duyarım. Bu sadelik içinde dikenli gül kokusu yaratarak terk ederim mezarlığı.


H. İbrahim Türkdoğan

Hiç yorum yok: