Bir hafta sonu Bakırköy’deki dev bir alışveriş merkezinin önü. Her sınıftan düzinelerce insan güvenlik kontrolünden geçmek için upuzun bir kuyruk oluşturmuş. "Şeffaflık Yasası" gereği onları çıplaklaştıran, taşıdıkları tehlikelerden arındıran detektörün içinden geçmeleri bu tüketim tapınağına girmelerinin olmazsa olmaz koşulu. Aynı sistem sinemalar, pastaneler, kitap ya da giysi satan mağazalar, vb. için de kurulmuş. Modern toplumun sloganı "adalet mülkün temelidir" idi. Bugünün postmodern toplumunun sloganı ise "güvenlik tüketimin temelidir" olarak ifade edilebilir. Modern toplum güvenliğin sağlanmasını devlete havale etmişti. Postmodern toplum ise güvenliği "sivilleştiriyor". Özel güvenlik şirketlerinde çalışan güvenlik elemanlarının sayısının resmi güvenlik görevlilerinin sayısına yaklaşması, barların ve eğlence yerlerinin yanı sıra tüketime yönelik her alanın özel korumalarca denetlenmesi polis devletinden polis toplumuna geçilmekte olduğunun göstergeleri. Öte yandan yeni toplum çalışanların denetlenmesini bir kaynak yönetimi sorunu olarak görüyor. Emekli emniyetçilerin müdür olarak atandıkları personel müdürlükleri yerlerini insan kaynakları departmanlarına bırakıyor.
Yeni güvenlik toplumunun şeffaflık ideolojisi, esas olarak sistem için tehlike teşkil edebilecek, denetlenemeyen kesimleri çıplak ve savunmasız bırakmaya hizmet ediyor. Yoksa postmodern toplumda ne devlet toplum karşısında şeffaf, ne de hâkim sınıflar ezilen sınıflar karşısında. Şeffaflık temelde meta tüketimine hız kazandırmak amacıyla mübadele ve dolaşım alanlarında gerçekleşiyor. Eşitlerin sonsuz değişimi bir tür şeffaflığı gerekli kılıyor.
Yeni toplumda gizlilik de şeffaflık kadar önemli. Baş güvenlikçi devletin yanı sıra artık her birey kendi özel bölgesinin güvenliğinden sorumlu. Cep telefonundan arabasına, kredi kartlarından bilgisayarına kadar güvenlik şifresi gerekiyor. Yeni toplumun güvenliği kartlara dayanıyor. Çalışanlar işyerinin kapısından girerken ya da işyeri içinde başka bölümlere geçerken özel şifreli kartları kullanıyor. Özel hayat alanında da benzer bir durum söz konusu. Yeni binaların otoparklarına şifreli kart ya da kumanda cihazıyla giriliyor. Daire anahtarları yerlerini şifreli kartlara bırakıyor.
Yeni toplumda birey güvenliğini sürekli yenilemek zorunda. Kredi kartından sigorta kartına kadar güvenlik vadeye bağlanmış durumda. Son kullanma tarihi güvenliğinizin sınırlarını belirtiyor. Arabanızın, evinizin, eşyalarınızın, sağlığınızın, ailenizin güvenliği için gitgide kısalan vadeler sonunda yeniden girişimde bulunmanız gerekiyor. Yoksa kayıtdışı, yani güvencesiz kalabilirsiniz. Postmodern toplum bireylerin güvenliğini kurgusal bir bilgisayar kaydına indirgemiştir. Diğer taraftan milyonlarca güvencesiz insan sokaklarda yaşamaya mahkûm edilirken polis imdat, SOS, alo intihar, vb. yüzlerce hat sözde güvenliği yanıbaşınızdaki telefona kadar taşıyor.
Elbette insanların güvenliğe olan ihtiyacı kapitalizmle birlikte doğmadı. İlkel topluluklar doğal tehlikelere ve düşman topluluklara karşı kendilerince tedbirler aldılar. Güvenlik topluluğun her üyesinin kendiliğinden içinde yer aldığı doğal yapılanmalar tarafından sağlanıyordu. Daha sonraları devlete dönüşecek olan kendini topluluktan farklılaştırmış ayrı güvenlik örgütleri oluşmamıştı. Şamanlar ve büyücüler vasıtasıyla ruhsal dünyayla ilişki kurularak topluluğun güvenliğinin sağlanması da işin bir diğer boyutuydu. Zamanla mülkiyetin gelişmesiyle birlikte güvenlik ve devlet birbirinden ayrılamaz olgular haline geldi.
Kapitalizm öncesinin devletleri toplumdaki tüm alanların güvenliğini tam olarak sağlayamıyordu. Fransız Devrimi'nden sonra bireysel alanın güvenliği hukuk temeline oturtuldu. Kan bağlarıyla, aile dayanışmasıyla, yerel inisiyatiflerle sağlanan güvenlik, yerini kurumsal, aklileştirilmiş, sayısallaştırılabilir bir güvenlik anlayışına bıraktı. Toplum denetlenebilir, ölçülebilir bir nicelik yığını olarak tasarlanır oldu. Güvenlik örgütlerinin toplumun kılcal damarlarına kadar yayılması, evlerin numaralanması, hapishanelerin, kışlaların, okulların, hastanelerin toplumsal denetim aygıtlarına dönüşmesi modern kapitalizmin ürünüdür. Güvenliğin bu derece ön plana çıkarılması toplumda bir hayatiyet kaybına neden oldu. Güvence için hazzın ertelenmesinin aldığı boyut bile kapitalist toplumun insanın yaşam enerjisini nasıl körelttiğini göstermeye yeter.
Günümüzün postmodern toplumunda güvenlik, tüketim ve finansın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Yeni toplum varlığını sürdürmek için sürekli tehlike fobisi üretmek zorundadır. Her türlü ihtiyacın doğal olmaktan çıkıp kurulduğu, oluşturulduğu bu toplumda güvenlik insanlara dayatılan bir zorunluluk, bir toplumsal sömürgeleştirme biçimi haline gelmiştir. Riskleri kurgusallaştıran postmodern toplum, hayatı başta ölüme karşı bir savunmaya indirgemekte, insanları sağlıklı yaşarken ölüme karşı önlem almaya zorlamaktadır. 1968’in sloganlarından biri "Sosyal Güvenlik Ölümdür" idi. Sağlık, hayat, vb. sigorta biçimleri, büyük mali fonlar oluşturmalarının yanı sıra, hayatlarını amortismana tâbi tutulmuş, vadelerini bekleyen otomatlar olarak tüketen bireylerin çoğalmasına hizmet etmektedir. Uluslararası mali sermayenin bir parçası olması anlamında bireylerin güvenliği bugün dünya borsalarına, endekslere bağlı hale gelmiştir. Günümüz iktidarını ayakta tutan önemli etkenlerden biri orta sınıfların standartlaştırılmış bir metaya dönüşen güvenlik ihtiyaçlarıdır.
Yeni güvenlik toplumunun şeffaflık ideolojisi, esas olarak sistem için tehlike teşkil edebilecek, denetlenemeyen kesimleri çıplak ve savunmasız bırakmaya hizmet ediyor. Yoksa postmodern toplumda ne devlet toplum karşısında şeffaf, ne de hâkim sınıflar ezilen sınıflar karşısında. Şeffaflık temelde meta tüketimine hız kazandırmak amacıyla mübadele ve dolaşım alanlarında gerçekleşiyor. Eşitlerin sonsuz değişimi bir tür şeffaflığı gerekli kılıyor.
Yeni toplumda gizlilik de şeffaflık kadar önemli. Baş güvenlikçi devletin yanı sıra artık her birey kendi özel bölgesinin güvenliğinden sorumlu. Cep telefonundan arabasına, kredi kartlarından bilgisayarına kadar güvenlik şifresi gerekiyor. Yeni toplumun güvenliği kartlara dayanıyor. Çalışanlar işyerinin kapısından girerken ya da işyeri içinde başka bölümlere geçerken özel şifreli kartları kullanıyor. Özel hayat alanında da benzer bir durum söz konusu. Yeni binaların otoparklarına şifreli kart ya da kumanda cihazıyla giriliyor. Daire anahtarları yerlerini şifreli kartlara bırakıyor.
Yeni toplumda birey güvenliğini sürekli yenilemek zorunda. Kredi kartından sigorta kartına kadar güvenlik vadeye bağlanmış durumda. Son kullanma tarihi güvenliğinizin sınırlarını belirtiyor. Arabanızın, evinizin, eşyalarınızın, sağlığınızın, ailenizin güvenliği için gitgide kısalan vadeler sonunda yeniden girişimde bulunmanız gerekiyor. Yoksa kayıtdışı, yani güvencesiz kalabilirsiniz. Postmodern toplum bireylerin güvenliğini kurgusal bir bilgisayar kaydına indirgemiştir. Diğer taraftan milyonlarca güvencesiz insan sokaklarda yaşamaya mahkûm edilirken polis imdat, SOS, alo intihar, vb. yüzlerce hat sözde güvenliği yanıbaşınızdaki telefona kadar taşıyor.
Elbette insanların güvenliğe olan ihtiyacı kapitalizmle birlikte doğmadı. İlkel topluluklar doğal tehlikelere ve düşman topluluklara karşı kendilerince tedbirler aldılar. Güvenlik topluluğun her üyesinin kendiliğinden içinde yer aldığı doğal yapılanmalar tarafından sağlanıyordu. Daha sonraları devlete dönüşecek olan kendini topluluktan farklılaştırmış ayrı güvenlik örgütleri oluşmamıştı. Şamanlar ve büyücüler vasıtasıyla ruhsal dünyayla ilişki kurularak topluluğun güvenliğinin sağlanması da işin bir diğer boyutuydu. Zamanla mülkiyetin gelişmesiyle birlikte güvenlik ve devlet birbirinden ayrılamaz olgular haline geldi.
Kapitalizm öncesinin devletleri toplumdaki tüm alanların güvenliğini tam olarak sağlayamıyordu. Fransız Devrimi'nden sonra bireysel alanın güvenliği hukuk temeline oturtuldu. Kan bağlarıyla, aile dayanışmasıyla, yerel inisiyatiflerle sağlanan güvenlik, yerini kurumsal, aklileştirilmiş, sayısallaştırılabilir bir güvenlik anlayışına bıraktı. Toplum denetlenebilir, ölçülebilir bir nicelik yığını olarak tasarlanır oldu. Güvenlik örgütlerinin toplumun kılcal damarlarına kadar yayılması, evlerin numaralanması, hapishanelerin, kışlaların, okulların, hastanelerin toplumsal denetim aygıtlarına dönüşmesi modern kapitalizmin ürünüdür. Güvenliğin bu derece ön plana çıkarılması toplumda bir hayatiyet kaybına neden oldu. Güvence için hazzın ertelenmesinin aldığı boyut bile kapitalist toplumun insanın yaşam enerjisini nasıl körelttiğini göstermeye yeter.
Günümüzün postmodern toplumunda güvenlik, tüketim ve finansın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Yeni toplum varlığını sürdürmek için sürekli tehlike fobisi üretmek zorundadır. Her türlü ihtiyacın doğal olmaktan çıkıp kurulduğu, oluşturulduğu bu toplumda güvenlik insanlara dayatılan bir zorunluluk, bir toplumsal sömürgeleştirme biçimi haline gelmiştir. Riskleri kurgusallaştıran postmodern toplum, hayatı başta ölüme karşı bir savunmaya indirgemekte, insanları sağlıklı yaşarken ölüme karşı önlem almaya zorlamaktadır. 1968’in sloganlarından biri "Sosyal Güvenlik Ölümdür" idi. Sağlık, hayat, vb. sigorta biçimleri, büyük mali fonlar oluşturmalarının yanı sıra, hayatlarını amortismana tâbi tutulmuş, vadelerini bekleyen otomatlar olarak tüketen bireylerin çoğalmasına hizmet etmektedir. Uluslararası mali sermayenin bir parçası olması anlamında bireylerin güvenliği bugün dünya borsalarına, endekslere bağlı hale gelmiştir. Günümüz iktidarını ayakta tutan önemli etkenlerden biri orta sınıfların standartlaştırılmış bir metaya dönüşen güvenlik ihtiyaçlarıdır.
Yaşar Çabuklu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder