Zamanın uzun akışının insanlar hakkında
söyleyeceği çok şey vardır.
Euripides, Medeia
Minos Uygarlığı
VI. bin yıldan itibaren Girit, kökenini pek bilemediğimiz bir halk tarafından işgal edilmiştir. MÖ 2000'lere doğru burada gönençli, parlak bir uygarlık gelişir, ince bir lükse sahip, görkemli ve berkitilmeleri gerekmemiş saray yıkıntıları buna tanıktır. Saraylardaki zengin süslemeler pek özgür anlatımlı olup yaşam sevinci ile doludur. MÖ 1700'lere doğru Knossos bir güç merkezi olur. Yazıları henüz çözülememiş olan, doğrusal A yazısıyla yazılmış, çok sayıda belge ele geçmiştir.
Girit monarşisine, efsane kral Minos'un adından ötürü Minoyen denmiştir. Mutluluk demek olan Minos adı, Firavun ya da Caesar gibi, belki de sadece hanedan ünvanıdır. Ama, işte MÖ V. yüzyıl Yunan tarihçisi Thukydides'in bu konuda söyledikleri:
"Bir donanmaya sahip ve bugün Yunan olan denizin büyül bölümü üzerinde egemenlik kurmuş bulunan Minos geleneğin tanıdığı en eski şahsiyettir. Kiklad Adaları'na egemenliğini kabul ettirmiş ve çoğunda ilk kolonileri kurmuştur."
Girit çok sayıda depremle çalkalanmış, MÖ 1400'lere doğru bir dış ya da iç savaşla yakılıp yıkılmış, nihayet iki yüzyıl sonra bir bölümü yeniden işgal edilmiştir.
Anakarada
MÖ 2000'lere doğru Akhalar Yunanistan'a gelince Mykenai, Argos, Tiryns, Pylos çevresine yerleşirler. Dilleri Yunanca olan bu yeni gelenler bir uygarlık yaratırlar; MÖ 1400 ile 1200 arasında doruk noktasına ulaşan bu uygarlık, zaman zaman Mykenai kralının etrafında güç birliği eden özerk kralların malikaneleri olan anıtsal kalelerle belirgindir. Akhalar Girit'i egemenlikleri altına alır ve yakındoğu ile Sicilya'ya kadar uzanan seferler düzenlerler. Yüzyıllar sonra Yunanlılar bu dönemi Kahramanlar Çağı diye anımsayacaklar.
İster yerin altında, ister göklerde olsunlar Girit dinine dişil tanrısallık egemendir. Çıplak ya da giyinik yılanlı veya kayıklı tanrıça ya da yırtıcı hayvan veya ağaç egemeni tanrıça olsun, görünüşe göre tanrıçalar iki tipe ayrılmaktadır: Bir verimlilik tanrıçası, bir de bakire savaşçı. Belki de bunlar bir tek tanrısallığın, Büyük Tanrıça'nın farklı görünümlerinden başka şey değil.
Akdeniz ve Asya kültlerinin birçoğunda ortak olan bu nitelik Girit toplumunda kadının oynadığı role uygun düşmektedir: Girit'te kadın özgür, şen şakrak, akrobasi gösterilerine varıncaya dek erkeklerle yarışan bir görüntü sergiler.
Tanrıçalar kültü yılan ve ay ile yakından ilgilidir. Biri deri değiştirir, diğeri büyür ve küçülür; her ikisi de ölümü ve yeniden dirilmeyi çağırıştırır.
Eril tanrısallık ikincildir. Yunanlılarca sonradan kabul edilen tanrı Poseidon'un adı, Tanrıça Yer'in kocası anlamına gelir. Eril öğe en çok, kuvvetin ve yaratıcı gücün simgesi olan boğa ile betimlenir. Daha sonraki bir dönemde, öyle görünüyor ki, Minos bir tanrı olarak düşünülmüştür.
Birçok mağarada yeraltı tanrısal varlıkları kutsanmıştır.
Anakarada ise kuzeyden gelen istilacılar ülkeye, erkeğin kadın üzerinde egemenliğine dayanan ve eril tanrıları kutsayan ataerkil bir toplum düzeni yerleştirirler. Bu tanrısallık daha çok güneş ile bağlantılıdır; güneş karanlıklar alemi ile savaşım içindedir.
Minos ve Mykenai dinleri arasında bir karışma olmuştur; ancak, birkaç yüzyıl sonra bu karışımdan Yunanlılara sadece bulanık bir anı kalacaktır.
Kaynak: Yunan ve Roma Mitolojisi, C. Estin ve H. Laporte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder